Bir öpücük bir an sürer… ama bin öpücük bir ömür boyu…
Bir oğlan. Bir kız.
Anında kurulan ve uzun süre kopmayan, ne zamanın ne de mesafenin koparabileceği bir bağ. Sonsuza dek sürecek bir bağ. Ya da öyle olduğuna inanmışlardı.
On yedi yaşındaki Rune Kristiansen ülkesi Norveç'ten Georgia'daki Blossom Grove kasabasına geri döndüğünde aklında tek bir şey vardı: Ruhunun diğer yarısı olan, onun dönüşünü beklemeye söz veren kız neden bir açıklama dahi yapmadan onu hayatından çıkarmıştı? Rune'un kalbi iki yıl önce, Poppy tek kelime bile etmeden onu terk ettiğinde kırılmıştı. Ancak işin gerçek yüzünü öğrendiğinde, asıl kalp kırıklığını henüz yaşamadığını fark edecekti.
Bir öpücük bir an sürer… ama bin öpücük bir ömür boyu…
Bir oğlan. Bir kız.
Anında kurulan ve uzun süre kopmayan, ne zamanın ne de mesafenin koparabileceği bir bağ. Sonsuza dek sürecek bir bağ. Ya da öyle olduğuna inanmışlardı.
On yedi yaşındaki Rune Kristiansen ülkesi Norveç'ten Georgia'daki Blossom Grove kasabasına geri döndüğünde aklında tek bir şey vardı: Ruhunun diğer yarısı olan, onun dönüşünü beklemeye söz veren kız neden bir açıklama dahi yapmadan onu hayatından çıkarmıştı? Rune'un kalbi iki yıl önce, Poppy tek kelime bile etmeden onu terk ettiğinde kırılmıştı. Ancak işin gerçek yüzünü öğrendiğinde, asıl kalp kırıklığını henüz yaşamadığını fark edecekti.
Yorumum için:
http://birumuthayal.blogspot.com.tr/2017/12/tillie-cole-bin-opucuk.html#more
http://illekitap.blogspot.com/2018/07/tillie-cole-bin-opucuk.html
İçim dışıma çıkana kadar ağladım, hüngüz hüngüz ağladım, ağlamaktan nefes alamadım diyen okurlar... bloggerlar... lütfen hatırlatın da size inanayım kendimi hazırlayayım... ne kadar hazırlayabilirim bilmiyorum gerçi ama itiraf ediyorum son 100 safadan sonra içim dışına çıkana kadar, gözlerim kan çanağına dönene kadar burnum tıkanıp nedea alamayana kadar, salak mısın kızım alt tarafı kitap niye ağladın bu kadar tepkisi alana kadar ağladım.
Uzun zamandır beni bu kadar etkileyip ağlatan bir kitap olmamıştı hayatımda ve cidden uzun süre etkisinden çıkamam da.
Tillie Cole, yabancı bookstagram adreslerinde çeşitli kitaplarını çok sık gördüğüm ve Bün Öpücük kitabıyla da bir çok Türk blogger ve bookstagram hesabından isminden oldukça bahsettiren bir isimdi. Kitaplarını genel olarak çok merak ediyordum ve elimde okuyabileceğim bir kitabı varken de bir deneyeyim dedim. Ki beklentim yüksekti kitaba dair her ne kadar sıradan bir aşk hikayesi beklesem de okuduğum iyi yorumlardan beklentim çok yüksekti. Ve şunu fark ettim ki sıradan bir aşk hikayesi değildi, muazzam bir aşk hikayesiydi. Yürek burkan, akılda yer eden, gülümseten, ağlatan, sevmeyi ve sevilmeyi değerli kılan bir kitaptı. Ne kadar beklentiniz yüksek olursa olsun her şekilde daha fazlasını veren bir kitaptı. Ah bir de gözleriniz kızarana kadar ağlatan bir kitaptı.
Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse; Rune ve Poppy 5 yaşındayken Rune'un ülkesi Norveç'i geride bırakıp babasının işi için Georgia'ya taşınması ve Poppy ile tanışması ile başlar. Poppy yerinde duramayan, her şeyi seven, serüvene her daim evet diyen cıvıl cıvıl küçük bir kızken Rune'un kalbini çalar ve sıkı dost olurlar. İlerleyen zamanla aralarındaki arkadaşlık kendini aşka bırakırken ikisi de birbirlerinin ruh iki, kayıp parçaları ve iki yarım ruhun parçaları olduğunu bilincindeyken hayatlarını mutlulumla ve aşkla dolu doly yaşarlar ama... her güzel şeyi bozan olaylar vardır ya Rune ve Poppy'nin hikayesinde de bu güzel aşkı yarım kalmaya zorlayan şey, Rune'un babasının işi gereği iki yıllığına Norveç'e taşınması. Bu Rune ve Poppy'i ayırırken Rune'un içinde hep bastırdığı karamsarlığı ve kötü yanını dışarı çıkması için bir kapı açar ama asıl kapıyı ardına kadar açan ise Poppy'nin hiçbir açıklama yapmadan Rune'u terk etmesi olur.
Poppy isteyerek Rune terk etmez. Hastalanır ve hastalığının tedavisi boyunca ailesinin nasıl perişan olduğunu gördüğü için ayno duyguları Rune da yaşamasın diye onu terk eder. Ama bunu bilmeyen Rune, içten içe Poppy'e bilenir, kızar ve öfkelenir.
İki yıl sonra geri dönen Rune, bir şekilde olan olayların ardından gerçeği, aşık olduğu, ruhunun yarısı olan Poppy'nin ölümcül hastalığını öğrenir.
İşte asıl olaylarda oradan sonra patlak veriyor.
Şimdi Bin Öpücük ile ne alaka diyeceksiniz. Bu kitaptaki bir detay. Poppy, 5 yaşındayken büyük annesini kaybeder ve büyükannesi bu küçük kıza bin tane pembe kalple dolu bir kavanoz verip onu en heyecanlandıran öpücüklerini buraya not almasını ister.
Asıl hikaye de o zaten... Rune, Poppy ölmeden onun büyükannesine verdiği sözü tutturuyor ve bin öpücük veriyor kalbini yerinden fırlayacakmış gibi attıran.
Çok fazla kitap içeriğine girdim daha fazla girmeyeyim, çok fena spoiler vereceğim yoksa ama kitap çıkalı zaten 7 ay falan oldu okumayan kalmamıştır kaldıysa da ayıp ediyorlar hemen okusunlar.
Kitaba dair hoşuma giden şey Rune, Poppy'i son zamanlarında gülümsetebilmek için yaptığı şeylerdi. Hem ağlattı ki yorumu yazarken bile o satırları anımsayıp gözlerim doluyor, hem de kalbimde cidden unutamayacağım yer edindi.
Hele ki o bin öpücüğü dilek fenerlerine yazıp bırakması... çok güzeldi.
Beni bilen, tanıyan, az çok takip eden bilir ki üniversitede bir arkadaşımı kanserden kaybettim. Her anında yanında olmaya çalıştığım, acısını ilk elden görüp gözünün önünde eriyip giderken hiçbir şey yapamamanın ne demek olduğunu deneyimledikten sonra bu tür kitaplar ben de inanılmaz bie etki bırakıyor.
Bin Öpücük de aynı etkiyi bıraktı ve 60 yaşında dahi olsam okumak isteyeceğim bir kitap oldu.
Fark ettim ki yorumu yazarken çok dağılıyorum, konudan konuya atlıyorum. Ama hala kitabın etkisinden çıkamadım.
Kitaptaki arkadaşlık çok güzeldi. Rune'un Poppy için yaptıkları... New York gezisi, mezuniyet balosu, kiraz çiçekleri, sahil, göl, en bütük hayali olan viyolenseliyle verdiği solo, gün doğumları, kaçırdığı her anı resmetmesi...
Böyle bir aşkı hak etmek için... gereğinden fazla iyi olmak gerekiyor sanırım.
Ama Poppy öldükten sonra Rune'a bıraktığı o kutu... işte dedim Rune, onun için çok şey yaptığı sayılı kalan günlerinde ama Poppy'de Rune'a hayallerini geri verdi. Aşk... böylesine büyük, huşu uyandıran aşk... muazzam bir şey.
Kitaba dair bütün bu aşkın yanında küçük sevimli Anton, müthiş bri detay olmuş ve evet Rune'a da bence faekında olmadan en büyük destek oldu. Poppu, ölümüne günler kala Rune'a küçük kardeşi Anton ile olan ilişkisini düzeltmesinde bile yardımcı oldu.
Kitaba dair yorumumu bitirmek istiyorum çünkü bahsetmek istediğim çok şey var ama kafamı toparlayamıyorum. Sanırım çok ağlamaktan. Ama söylemek istediğim bir şey var. İzlediniz mi bilmiyorum ama To Walk A Remember (Uzaktaki Anılar) diye bir film vardı. Kız kanserdi ve okulun popülee çocuğu aldığı ceza yüzünden kızla vakit geçirmesi gerekiyordu. Birbirlerine aşık oluyorlardı ama kız sonunda ölüyordu. Kızın yağmak istediği şeyleri yerine getiriyordu çocuk. Onunda sonunda oldukça ağlamıştım ve bu kitabı okurken sonlarına doğru o filmi anımsadım. Eğer bu kitabı sevdiyseniz o filme de bir bakın derim.
Neyse yorumumu bitiriyorum. Ben kitaba bayıldım. Mutlaka okuyun. 5 üzerinden bin veririm bu kitaba.
Kitabın başlarında oğlanla kızın arasında gelişen aşk çok güzeldi,insana vay be dedirtecek cinstendi amaaaaaa sonra yazar bu aşkı gözümüze sürekli, durmadan, mütemadiyen sokunca bana sinir bastı açıkçası...
http://oldgirlsontheblog.blogspot.com/2018/06/bir-sen-bir-ben-bir-biz.html#more
Cidden güzeldi.. Amaaa 17 yaşında ömrünün sonuna kadar - kısa veya uzun - sevebileceğinin garantisinin bu denli net ve kat-i bir şekilde verilebileceğini düşünmüyorum. Yaşlar biraz daha ileri olsalardı kitap benim için unutulmazlar arasına girebilirdi. Yani kitap için genel yorumum, konu ve yazım, akıcılık güzel ama inandırıcılıktan sınıfta kaldı olur.
336 sayfa
2Aralık2017 tarihinde, Yabancı Yayınları tarafından yayınlandı