Uzun vadede hiçbir şey mantık ve deneyime karşı koyamaz ve dinin bu ikisiyle olan çelişkisi de son derece açık bir şekilde ortadadır. Hatta arıtılmış dinsel düşünceler bile, dinin verdiği tesellinin herhangi bir bölümünü korumaya çabaladıkları sürece bu gelecekten kurtulamayacaklardır. Bu düşünceler kendilerini, özellikleri tanımlanmayan ve amaçları sezilemeyen daha üstün bir ruhsal varlığa duyulacak inançla sınırlarlarsa bilimin meydan okumasından kendilerini sakmabileceklerdir, ama o zaman da insanların ilgisini yitireceklerdir. Biz, bilimsel çalışma yoluyla dünya gerçeği hakkında, sayesinde gücümüzü arttırabileceğimiz ve yaşamımızı düzenleyebileceğimiz bazı bilgiler kazanılmasının mümkün olduğuna inanıyoruz. Bu inanç bir yanılsama ise, o zaman biz de sizinle aynı durumdayız demektir. Ama bilim, çok sayıdaki ve önemli başarılarıyla bir yanılsama olmadığını kanıtlamıştır. Bilim, bize öğrettiklerinin çok az olması ve karanlıkta bıraktığı alanın karşılaştırma kabul etmez büyüklüğü ileri sürülerek kınanmaktadır. Ama insanlar bunu yaparken bilimin ne kadar genç olduğunu, başlangıcının ne kadar güç olduğunu ve insan aklının bilimin önüne koyduğu görevleri başarabilecek güce erişmesinden bu yana geçen zamanın ne kadar kısacık olduğunu unutmaktadırlar. Hayır, bizim bilimimiz yanılsama değildir. Ama bilimin bize veremediğini başka bir yerden alabileceğimizi sanırsak, yanılsamanın ta kendisi olacaktır.
Uzun vadede hiçbir şey mantık ve deneyime karşı koyamaz ve dinin bu ikisiyle olan çelişkisi de son derece açık bir şekilde ortadadır. Hatta arıtılmış dinsel düşünceler bile, dinin verdiği tesellinin herhangi bir bölümünü korumaya çabaladıkları sürece bu gelecekten kurtulamayacaklardır. Bu düşünceler kendilerini, özellikleri tanımlanmayan ve amaçları sezilemeyen daha üstün bir ruhsal varlığa duyulacak inançla sınırlarlarsa bilimin meydan okumasından kendilerini sakmabileceklerdir, ama o zaman da insanların ilgisini yitireceklerdir. Biz, bilimsel çalışma yoluyla dünya gerçeği hakkında, sayesinde gücümüzü arttırabileceğimiz ve yaşamımızı düzenleyebileceğimiz bazı bilgiler kazanılmasının mümkün olduğuna inanıyoruz. Bu inanç bir yanılsama ise, o zaman biz de sizinle aynı durumdayız demektir. Ama bilim, çok sayıdaki ve önemli başarılarıyla bir yanılsama olmadığını kanıtlamıştır. Bilim, bize öğrettiklerinin çok az olması ve karanlıkta bıraktığı alanın karşılaştırma kabul etmez büyüklüğü ileri sürülerek kınanmaktadır. Ama insanlar bunu yaparken bilimin ne kadar genç olduğunu, başlangıcının ne kadar güç olduğunu ve insan aklının bilimin önüne koyduğu görevleri başarabilecek güce erişmesinden bu yana geçen zamanın ne kadar kısacık olduğunu unutmaktadırlar. Hayır, bizim bilimimiz yanılsama değildir. Ama bilimin bize veremediğini başka bir yerden alabileceğimizi sanırsak, yanılsamanın ta kendisi olacaktır.
Metnine özümüzde uygarlığa verilen ödünler yüzünden öfkeli olduğumuz ve yıkıcı davranışlarımızın kökeninin bu olduğunu savunusuyla giren ünlü psikolog, her hakkın eşit dağıtılsa bile, arzu ve siteklerin eşit şekilde giderilemeyeceğini belirtmiş. lider ve kültürle özdeşleşme olmadan grup bilincinin dolayısıyla uygarlığın ortaya çıkamayacağını söylemiş. Sanatın verilen özveriler için bir ikame ve güçlü bir doyum aracı olduğunu, kültürle özdeşleşmeye yardımcı görevi bulunduğunu ifade eden yazar, doyumun en üst tabakasının diktatör olduğunu ve yasakların elde ettiklerini yitirmemek adına bu diktatör tarafından çıkarıldığını göstermiş.
Doğaya dönme şansımız olsa bile modern insanın eski avcı- toplayıcı toplum modeline uyum sağlamak için fazlasıyla ilerlemiş olduğunu belirterek uygarlığın esas görevinin bizi doğaya karşı savunmak olduğunu ifade etmiş. Tanrıların üç önemli görevinin ( doğaının dehşetini gidermek, kaderin zulmüne alıştırmak, uygarlığın getirdiği acı ve yoksunluklara telafi sağlamak ) zamanla sadece kültürün korunması ve üstü ahlakın yüceltilmesi görevine döndüğünü savunmuş. Dinin, yıkıcı güdülere baraj görevi gördüğünü, ortadan kalkması durumunda insanların uygarlığın dayatmalarından ari olacaklarını ifade etmiş. Kitabın ortalarında kendisiyle tartışmaya başlayan yazar, aklına gelen tüm soruları cevaplamaya çalışmış. Dayton davası ve darwinizm atıflarında bulunan yazar, kutsallık kisvesinden çıkarılıp sosyal kontratın yararlarının açıklanmasının uzun vadede çok daha iyi olacağını savunmuş. Din ve saplantı nevrozları arasındaki belirtileri inceleyen yazar, üzerindeki baskı unsurlarından kurtulamayan insanın tam olarak tanımlanamayacağını ifade etmiş. Oedipal kompleksi doğaya atfederek Tanrı figürünün aile içinde korkulan ve saygı duyulan "baba" figürünün metafizik bir eşdeğeri olduğunu söyleyen yazar, çağı içerisinde düşünülürse çok sayıda kaşın kalkmasına neden olacak çıkarımlarını bilime ve akla methiyeyle kapatmış.
Cesur ve sağlam çıkarımlarla dolu bir eser, samimi anlatı tarzı ve bayağılaşmadan tartıştığı konuların ciddiyetine saygılı bir üslupla yazılmış.
Metinde doğa ve uygarlık sorunsalı, ardından doğan Tanrı ve din yanılsamalarından bahsedilmiş. Freud'a göre uygarlık doğadan faydalanma, onun kötü etkilerine karşı mücadelede kullanılabilecek bilgiler bütünü diyebiliriz. Birey içgüdüleri doğrultusunda hareket etmek isterken uygarlık kendi varlığını korumak için bireyden içdürtüsel vazgeçiş bekler. Burada doğayla mücadele etmek isteyen insan onu zihninde insanlaştırmaya gider, bir çocuğun baba figürü gibi kendine doğayla mücadele edebilecek eş değer güçte varlıklar yaratır, yani tanrıları.
Toplumun gelişim evresi bir insanın gelişimine benzer. Bebeklik, çocukluk, yetişkinlik. Freud'a göre insanlık ne zaman ki baba korkusu ve onun korumasından kurtulacak, yani tanrı yanılsamalarından, o vakit çocukluk evresinden yetişkinliğe geçiş yapacaktır.
Karton Cilt, 80 sayfa
Şubat2011 tarihinde, Alter tarafından yayınlandı