1962 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi ABDli John Steinbeck (1902-1968), Californialı birkaç çiftçi ailesinin yaşamlarını anlattığı Cennetin Doğusunu 1952de yazdı. Kitap çarpıcı etkiler yapıt ve 1955de filme alındı. Habille Kabile gönderme yaparak, Adamla Charlesın Cathy ile; Aronla Calebin Abra ile; Katein ailesi ve Faye ile ilişkileri çerçevesine; Çinli Leenin Samuel Hamiltonun bilgeliğini katarak zenginleştirdiği ve iyi ile kötünün içimizdeki bitmez tükenmez kavgası üzerine kurduğu bu romanıyla Steinbeck bir insan destanı yaratmıştır. Yayınevimiz Cennetin Doğusunu kıvançla sunuyor.
******
Nobel Ödülü sahibi John Steinbeck çağımızın en önemli romanlarından biri sayılan Cennetin Doğusunda, Kaliforniyanın bitek Salinas Vadisinde yaşayan iki ailenin öyküsünü anlatır. Kaderleri garip bir biçimde kesişen Trask ve Hamilton aileleri, kuşaklar boyunca adeta Adem ve Havvanın Cennetten kovuluşunu, Habil ile Kabilin ölesiye kapışmasını yaşamaktadırlar. Öte yandan, tüm yıkımlara rağmen yine de direnecek gücü kendilerinde bulabilmektedirler. Steinbeck bu romanda büyüleyici karakterlerin yanı sıra çağımızın en kalıcı temalarını sunuyor bize: Benliğin gizemli dünyası, aşkın tanımsızlığı ve onun eksikliğinin yarattığı ölümcül sonuçlar...
************
İnsanoğlunun en eski dramı Habil ile Kabil, Steinbeckin usta kaleminden yeni bir yorum kazanıyor...Adam ile Charles, iki kardeş. İki kardeş birbirinden ne kadar farklı olabilirse, o kadar farklı iki kardeş.Biri iyiliğin cisimlenmiş hali, diğeri kötülüğün.Ve aralarına bir kadın giriyor: Catherine. Ne yazık ki o da ka-ranlık bir ruha sahip.Böylece insanlık dramı, o en eski dram, insanoğlunun değişmeyen ikilemi bir kez daha soluk soluk okuyacağınız bir roman halinde çıkıyor karşımıza...Kendi içlerinde huzur ve denge bulamamış insanların; hırs, ihtiras, kıskançlık, açgözlülük gibi duyguların etkisi altında ka-larak, çevrelerini nasıl bir kaosa sürükleyebileceğinin en canlı örneği.Steinbeckin yaşama evrensel bir açıdan bakabilme, gelip geçici olayların ötesinde, insan karakterinin değişmeyen yanlarını yansıtabilme özelliğinin doruk noktasına çıktığı bir roman...
******
1962 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi ABDli John Steinbeck (1902-1968), Californialı birkaç çiftçi ailesinin yaşamlarını anlattığı Cennetin Doğusunu 1952de yazdı. Kitap çarpıcı etkiler yapıt ve 1955de filme alındı. Habille Kabile gönderme yaparak, Adamla Charlesın Cathy ile; Aronla Calebin Abra ile; Katein ailesi ve Faye ile ilişkileri çerçevesine; Çinli Leenin Samuel Hamiltonun bilgeliğini katarak zenginleştirdiği ve iyi ile kötünün içimizdeki bitmez tükenmez kavgası üzerine kurduğu bu romanıyla Steinbeck bir insan destanı yaratmıştır. Yayınevimiz Cennetin Doğusunu kıvançla sunuyor.
******
Nobel Ödülü sahibi John Steinbeck çağımızın en önemli romanlarından biri sayılan Cennetin Doğusunda, Kaliforniyanın bitek Salinas Vadisinde yaşayan iki ailenin öyküsünü anlatır. Kaderleri garip bir biçimde kesişen Trask ve Hamilton aileleri, kuşaklar boyunca adeta Adem ve Havvanın Cennetten kovuluşunu, Habil ile Kabilin ölesiye kapışmasını yaşamaktadırlar. Öte yandan, tüm yıkımlara rağmen yine de direnecek gücü kendilerinde bulabilmektedirler. Steinbeck bu romanda büyüleyici karakterlerin yanı sıra çağımızın en kalıcı temalarını sunuyor bize: Benliğin gizemli dünyası, aşkın tanımsızlığı ve onun eksikliğinin yarattığı ölümcül sonuçlar...
************
İnsanoğlunun en eski dramı Habil ile Kabil, Steinbeckin usta kaleminden yeni bir yorum kazanıyor...Adam ile Charles, iki kardeş. İki kardeş birbirinden ne kadar farklı olabilirse, o kadar farklı iki kardeş.Biri iyiliğin cisimlenmiş hal... tümünü göster
okuduktan sonra uzun süre aklımdan çıkmayan, dokusuyla, sıcaklığıyla insanı içine çeken bir kitap.
Bu kitap kelimelerle anlatılmaz. Alın ve uzunluğuna bakmadan okuyun.
karakterler çok etikileyici, pek bilinen bir roman değil, okumamak büyük bir kayıp
bir John Steinback klasiği. Yıllar geçse de hafızanızdan silinmeyecek; her iyi-kötü (habil-kabil) ayırdımında varlıklarını hissedeceğiniz karakterle örülü bir baş yapıt.
muhteşem! bitti diye üzüldüm bir 400 sayfa daha uzun olmasını isterdim doğrusu.
okudum. tekrar okudum. tekrar okudum. ..............................................................
tekrar okurum......
Kimi zaman insanın kafasında ışıklar birden yanıverir. Hemen herkese olur bu. Aydınlığın gittikçe büyüdüğünü, dinamite yaklaşan tutuşturulmuş bir fitil gibi ilerlediğini duyarsınız. İnsanın karnını ağ gibi saran bir duygu, sinirlere, kollara yayılan bir sevinçtir bu. Teninizde, havanın dokunuşunu duyarsınız. Derin derin aldığınız her soluk, size büyük bir tat verir. Başlangıçta, gerine gerine esnemenin hazzını verir insana. Beyninizde bir şimşek çakar, gözlerinizin ötesinde bütün dünya ışıl ışıldır. Yaşantınız kurşun gibi geçmiş, topraklarınız, ağaçlarınız karanlık ve sıkıntılı olabilir. Olayların en önemli olanı bile silik ve renksiz gelebilir, ama sonra birden o ışık… Bir ağustosböceğinin şarkısı kulağınızı okşamaya başlar, toprak kokusu bir türkü gibi genzinize dolar, gözünüz bir ağacın altında titreşen ışıklarla okşanır. O zaman insan ileri atılır, bir sel gibi boşanır, ne kadar aksa tükenmez. Bana göre, bir adamın yeryüzündeki önemi, kafasında çakan bu şimşeklerin gücü ve sayısıyla orantılıdır. Gerçi öznel bir şeydir bu, ama bizi dünyaya bağlayan da budur. Bütün yaratıcılıkların anasıdır. Ve insanlar arasındaki farklılığın da ölçüsüdür.
-------------------------------------------
Ve ben şuna inanıyorum ki, bireyin özgür ve araştırıcı bilinci, dünyadaki en değerli şeydir. Ve ben, insan bilincinin, istediği yönde, başkalarınca yönetilmeden, özgürce ilerlemesi uğrunda savaşacağım. Bireyi kısıtlayan ya da yok eden her hükümete, her dine ve her düşünceye karşı savaşacağım. İşte ben buyum, bunu yapacağım. Bir kalıp üzerine kurulmuş bir sistemin, özgür düşünceyi yok etmek istemesini anlayabilirim, çünkü özgür düşünce, araştırıp eleştirerek o sistemi yıkabilecek tek güçtür. Bunu anlıyor ve bundan nefret ediyorum. Bizi, yaratıcılıktan yoksun olan hayvanlardan ayıran tek şeyi korumak için onunla dövüşeceğim. O ışık ölürse, bizler de yok oluruz.
---------------------------------------
- “Ama kanları.."
- “Ben, kana filan pek inanmam,” dedi Samuel. “Bence, bir adam çocuklarında iyilik ya da kötülük görüyorsa, bu, onlara ana rahminden çıktıktan sonra kendisinin aşıladığı şeylerdir.”
- “Ama bir domuzdan da bir yarış atı çıkaramazsın ya.”
- “Hayır,” dedi Samuel. - “Ama çok hızlı koşan bir domuz çıkarabilirsin.”
--------------------------------------------------
Şuna inanıyorum ki, her insan, yüzeydeki bütün zayıflıklarının altında, iyi olmak ve sevilmek ister. Gerçekte, kötülüklerin çoğu, sevgiye kısa yoldan ulaşmak için harcanan çabalardır. Bir adam öldü 463 mü, yetenekleri, etkinliği, dehası ne olursa olsun, eğer sevilmeden ölmüşse, yaşamı boşa gitmiştir, ölümü soğuk bir dehşet olur. Bana öyle geliyor ki, siz ya da ben, iki düşünceden ya da davranıştan birini seçmek zorunda kaldığımızda, ölümü hatırlamalı ve ölümümüz dünyada üzüntü uyandıracak bir biçimde yaşamaya çalışmalıyız.
Mükemmeldi, hiç bitmesin istedim. Yazar öyle içine çekiyor ki sizi cümleleriyle, öyle sarıyor ki bırakmak istemiyorsunuz kitabı. İyilikle kötülüğün ezelden beri olan çekişmesi hiç bu kadar güzel anlatılmamıştı.
631 sayfa