Çok Kültürlülük

Ulusal kimlik, modern dönemin toplumsal boyutta anlam kazanan üst kimliklerinden birisi oldu ve dünya ölçeğinde yaygınlık kazandı. Ancak, tarihi daha gerilere gitmekle birlikte, özellikle son yirmi yıldır tüm yerkürede yaşanan küreselleşme ismi altında toplanabilecek süreçle birlikte, toplumsal kimliklerin önemli derecede değişime/dönüşüme uğradığı tezi sıklıkla dile getirilmeye başlandı. Küreselleşme süreciyle birlikte özellikle de ulusal kimliğin erozyona uğradığı, ulusallığın en üst düzeyde siyasal biçimi olan ulus-devletin ömrünü doldurduğu, sık duyulan veya okunan görüşler arasında yer almaya başladı. Buna göre, küreselleşmenin yol açtığı aynılık ve farklılık zemininde karşılıklı birbirinden yararlanma durumu, mevcut değişimin belirleyici faktörü olarak anlam kazandı. Eşbiçimli olmayan yollarda ilerleyen küresel kültürün akıntılarından birisi olan insan akışları, aynılık-farklılık zemininde şekillenen karşılıklı birbirinden yararlanmayı geliştirdi ve sürecin hakim rengi haline getirdi. Turistler, göçmenler, mülteciler, sürgünler ve işçiler, son zamanlarda sıklıkla duyulan veya okunan küresel insan akışlarının aktörlerini oluşturmaktadır. Bir çok ulusal topluluk, bu insan akışlarıyla, artık gizlenemez şekilde ve miktarda, farklılığı bünyesinde barındırır hale gelmiş bulunmaktadır. Bu nedenle, artık, ulusal toplumsal politikalarda türdeşliğin değil, farklılığın öncelenmesi gerektiği; farklılıkları destekleyecek ve bir arada tutacak toplumsal yapıların inşasının sürdürülmesinin zorunlu olduğu, bir çok düşünür, siyaset bilimci ve sosyolog tarafından güçlü şekilde ifade edilmeye başlandı. Üstelik süreç sadece söylemlerle de şekillenmiyor; geçen iki yüzyılda uygulaması bir yana, düşünülmesi bile pek mümkün olmayan farklılıkları kabullenen toplumsal uyum ve istikrar politikaları, bazı Batılı devlet tarafından resmen kabul edildi ve uygulamaya konuldu. Gerçekte, insan akışları bağlamında gerçekleşen oluşumların çok eskilere uzanan bir çok örneği vardır. Nüfus hareketlerinin etkisiyle, toplumsal türdeşliği her zaman tartışmalara açık ülke tipi, dünyanın yeni karşılaştığı bir olgu değildir. Bazı ülkeler, farklılıklara dayanarak toplumsal uyum ve istikrar politikaları oluşturma ve yürütme özelliğine çok daha eskiden beri sahiptirler. Tamamı da gelişmiş Batılı ülkeler kategorisine dahil olan ve dünyadaki yasal göçlerin neredeyse yarıdan fazlasını alan Avustralya, ABD ve Kanada söz konusu ülkelerin başında yer almaktadırlar. Bunlar, yüzyıllardır devam eden yoğun göçler nedeniyle, herhangi bir ulus-devletin sahip olduğu manâ ve görünümde kültür, din, dil, yaşama biçimi türdeşliğini gerçekleştir(e)memişler; göçmen ülkesi olmalarını sağlayan özel şartları nedeniyle, dünyanın diğer ülkelerine oranla oldukça farklı toplumsal uyum ve istikrar politikaları geliştirmişlerdir. Toplumsal uyum ve istikrarı sağlamanın farklı politikalarını geliştirme yönündeki arayışlarının ulaştığı bugünkü son aşama ise farklılıklar zemininde birlik anlayışına dayanan çokkültürlülüktür. Ve bu politika, bugünün dünyasında, toplumsal uyum politikalarının modeli haline gelmiştir. Bu araştırmanın konusunu, Kanadadan hareketle, günümüzün toplumlarında ve özellikle de göçmen toplumlarında hayatlarını sürdüren, yakın zamana kadar başka bir ulus-devletin yurttaşı olan birey ve toplulukların geçmişten taşıdıkları ve belki de halâ sahip oldukları etnik/kültürel/ulusal kimliklerinin (köken kimlik) durumu ve bu bağlamda şekillenen toplumsal ilişkilerin temel özellikleri ve sorunları oluşturmaktadır. Araştırma ile, Küreselleşmeyle yaygınlık kazanan kitlesel düzeylere ulaşmış nüfus hareketleri etnik/kültürel/ulusal kimliklerin dağılıp, yok oluşuna doğrudan bir katkıda bulunuyor mu? Bu katkı gerçekleşiyor ve söz konusu toplumsal kimlikler dağılıp yok oluyorsa, bu süreçte hem sebep ve hem de sonuç faktör olarak ulusal kimliğin yerini alacak yeni bir toplumsal kimlik mi doğuyor? Yaşanan süreçte ulus-devlet tarihin bir malzemesi haline mi geliyor; yoksa farklılıklar zemininde birlik politikalarıyla görünüm değiştirerek varlığını korumaya devam mı ediyor? Farklılıklar zemininde birlik anlayışı gerçekten farklılıkları onaylayan bir yaklaşımı mı ifade ediyor, yoksa vurguyu esas olarak birliğe yapan yeni tür bir toplumsal türdeşleştirme politikası mı? Ve eğer bu son sorunun cevabı evet ise, bu durumda çokkültürlülük örtülü bir asimilasyon politikası mı? gibi son derece kapsamlı ve güncel soruların cevaplanmasına katkıda bulunacak ipuçlarına ulaşılabileceği düşünülmektedir. Tüm bu soruların cevabını tespit edebilmek amacıyla, Kanadada dokuz ayrı (Kanadalı, İtalyan, Polonyalı, Türk, Çinli, Japon, Kızılderili, Yahudi, Orta/Güney Amerikalı) etnik/ulusal geçmişe/kökene mensup bireyler üzerinde bir alan araştırması yapılmıştır. Bu kitap, söz konusu araştırmanın ürünüdür.

Ulusal kimlik, modern dönemin toplumsal boyutta anlam kazanan üst kimliklerinden birisi oldu ve dünya ölçeğinde yaygınlık kazandı. Ancak, tarihi daha gerilere gitmekle birlikte, özellikle son yirmi yıldır tüm yerkürede yaşanan küreselleşme ismi altında toplanabilecek süreçle birlikte, toplumsal kimliklerin önemli derecede değişime/dönüşüme uğradığı tezi sıklıkla dile getirilmeye başlandı. Küreselleşme süreciyle birlikte özellikle de ulusal kimliğin erozyona uğradığı, ulusallığın en üst düzeyde siyasal biçimi olan ulus-devletin ömrünü doldurduğu, sık duyulan veya okunan görüşler arasında yer almaya başladı. Buna göre, küreselleşmenin yol açtığı aynılık ve farklılık zemininde karşılıklı birbirinden yararlanma durumu, mevcut değişimin belirleyici faktörü olarak anlam kazandı. Eşbiçimli olmayan yollarda ilerleyen küresel kültürün akıntılarından birisi olan insan akışları, aynılık-farklılık zemininde şekillenen karşılıklı birbirinden yararlanmayı geliştirdi ve sürecin hakim rengi haline getirdi. Turistler, göçmenler, mülteciler, sürgünler ve işçiler, son zamanlarda sıklıkla duyulan veya okunan küresel insan akışlarının aktörlerini oluşturmaktadır. Bir çok ulusal topluluk, bu insan akışlarıyla, artık gizlenemez şekilde ve miktarda, farklılığı bünyesinde barındırır hale gelmiş bulunmaktadır. Bu nedenle, artık, ulusal toplumsal politikalarda türdeşliğin değil, farklılığın öncelenmesi gerektiği; farklılıkları destekleyecek ve bir arada tutacak toplumsal yapıların inşasının sürdürülmes... tümünü göster


Değerlendirmeler

değerlendirme
Filtrelere göre değerlendirme bulunamadı

Baskı Bilgileri



ISBN
975-8289-39-x

Benzer Kitaplar

Şu An Okuyanlar

Şu anda kimse okumuyor.

Okumuşlar

Okumuş kimse bulunamadı.

Okumak İsteyenler

hülyamutlu
1 kişi

Takas Verenler

Takas veren bulunamadı.
Puan : hepsi | 1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10
Değerlendirme Zamanı: en yeni | en eski