2000 yılında çıkardığı İşte Deniz Maria ile minimalist öykü anlayışıyla yazılmış öykülerini okura ulaştıran Ferit Edgü, do Sesinde kısa, yalın tüm gereksiz ayrıntılardan arındırılmış öykülerini kaldığı yerden sürdürüyor. Yazarın yaşanılıp gerçekten yazılmış öyküler olarak tanımladığı öyküler dört ana bölümden oluşuyor. Birinci bölümü oluşturan Ölüm Öyküleri, bütün minimalist yaklaşıma rağmen yine Ferit Edgü etkisi yaratan, diğerlerine göre çok da kısa sayılmayacak öyküler. İkinci bölüm Yaşam Öyküleri adını taşıyor. Saçma Öyküler başlığını taşıyan üçüncü bölümden sonra Geçişler başlıklı, tek --ve uzun-- öykü yer alıyor. TADIMLIKDo Sesi Bana, bir gün, Do sesini verdim, ölümü yendim diyen SEMİHA BERKSOYaKlor kokulu hastane odası. Beyaz çarşaflar içinde yaşlı adam. Bembeyaz saçlar. Işığını yitirmemiş mavi gözler. Soluk bir yüz.Yaşlı kadın ayaklarının ucuna basarak yaklaşıyor karyolaya. Hastanın tam alnının ortasına bir öpücük konduruyor. Yaşlı adam ve kadın aynı anda, kadının dudakları alna değer değmez gülümsüyorlar. Demek geldin, diyor yaşlı adam. Nasıl gelmezdim, diyor yaşlı kadın.Beyaz çarşafın dışına, ince kemikli, uzun parmaklı ellerini çıkarıyor yaşlı adam. Kadının sağ elini, iki eli arasına alıyor.Göz gözeler. Hadi, bana bir Do sesi ver, diyor yaşlı adam.Kadın, buyruğu yerine getiren bir emireri gibi, son derece ciddi, odanın ortasına doğru ilerliyor. İlerlerken kapıya, sonra, boş, beyaz duvarlara bakıyor. Sonra, avluya bakan pencerenin önüne gidiyor. Güz ışığı. Pencereye sırtını dönüyor. Şimdi yaşlı adamın yatağına bir buçuk adımlık uzaklıkta. Arkasından aldığı güz ışığında görkemli bir yontu gibi kadın. Kımıldamadan duruyor. Gözlerini açıp kapıyor. Dudaklarını oynatıyor. Uzun bir süre geçiyor. Sinek uçsa kanat çırpışı duyulacak.Yaşlı adam, yatağında hafifçe kaykılmış, gözlerinin parlaklığı artmış, bekliyor; bekliyor. Yaşlı kadın, artık yaşlı değil, derin bir soluk alıyor. Do sesini verecek. Daha önce, sahnede birçok kez verdiği gibi. Gözlerini yumuyor. Yemyeşil bir çayırda şimdi. Ardından koşan oÉ oÉ, adını unuttuğu ilk sevgilisi, bir dut ağacının gölgesinde erişiyor ona, göğsü kalkıp iniyor, kendine çekiyor sevgilisi onu, dut ağacından güç almak ister gibi sırtını ağacın gövdesine veriyor, ama yakışıklı delikanlının elleri büyük bir ustalıkla bedenine dolanıyor, derin bir iç çekişi. Gözlerini açıyor. Karşısında o yaşlı adam. Son soluğunu vermekte. Solgun gözleriyle ona bakıyor. Durdu, yutkundu ve bir Do sesi verdi, uzun, çok uzun bir Do sesi; uzadıkça Wagneri, Beethoveni, Mozartı, Bizetyi, hattâ Goethe ve Nietzscheyi düşlediği, bu nedenle daha da uzayan bir Do sesi. Odaya bir an girip, sonra şeytan görmüş gibi çarpılan, o maskeli haydut, iblisin tâ kendisi, kapıyı ardından açık bırakıp kaçıyor. İlkin odayı, sonra koridorları dolduran Do sesi, iblisin peşinden avluya varıyor, avludan sokağa çıkıyor, iblis ortadan yitene değin ardından gidiyor. Sağol, diyor yaşlı adam mavi gözlerini kaparken. Eski günlerdeki gibisin. Sesin hiç değişmemiş.Susuyorlar.Kadın, yavaşça yatağa yaklaşıyor. Dudakları yaşlı adamın, dudaklarına değdiğinde, yeniden gözlerini açıyor yaşlı adam. Dudaklarından birkaç sözcük, birkaç hece dökülüyor. Ama kadın sanki duymuyor onları.Yaşlı adam, şimdi, eliyle gitmesini işaretliyor kadına. Sonra, ince dudaklarında, ölümcül bir gülümseme, yeniden yumuyor gözlerini. Kadın, geldiği gibi, ayaklarının ucuna basa basa dönüp ardına bakmadan çıkıyor odadan.Gülümsüyor. Ölümü gördüm işte, diyor. Sonra bir kahkaha atıyor koridoru çınlatan: Ama nasıl da kaçtı Do sesinden. Bir daha semtime uğrayamaz artık.Avluyu geçip sokağa çıkıyor. Hiç kimseler yok sokakta. Yalnızca küçük bir kız çocuğu, elinde bir demet gelincik, gözlerinin içi gülerek, koşar adım yaklaşıyor ona.
2000 yılında çıkardığı İşte Deniz Maria ile minimalist öykü anlayışıyla yazılmış öykülerini okura ulaştıran Ferit Edgü, do Sesinde kısa, yalın tüm gereksiz ayrıntılardan arındırılmış öykülerini kaldığı yerden sürdürüyor. Yazarın yaşanılıp gerçekten yazılmış öyküler olarak tanımladığı öyküler dört ana bölümden oluşuyor. Birinci bölümü oluşturan Ölüm Öyküleri, bütün minimalist yaklaşıma rağmen yine Ferit Edgü etkisi yaratan, diğerlerine göre çok da kısa sayılmayacak öyküler. İkinci bölüm Yaşam Öyküleri adını taşıyor. Saçma Öyküler başlığını taşıyan üçüncü bölümden sonra Geçişler başlıklı, tek --ve uzun-- öykü yer alıyor. TADIMLIKDo Sesi Bana, bir gün, Do sesini verdim, ölümü yendim diyen SEMİHA BERKSOYaKlor kokulu hastane odası. Beyaz çarşaflar içinde yaşlı adam. Bembeyaz saçlar. Işığını yitirmemiş mavi gözler. Soluk bir yüz.Yaşlı kadın ayaklarının ucuna basarak yaklaşıyor karyolaya. Hastanın tam alnının ortasına bir öpücük konduruyor. Yaşlı adam ve kadın aynı anda, kadının dudakları alna değer değmez gülümsüyorlar. Demek geldin, diyor yaşlı adam. Nasıl gelmezdim, diyor yaşlı kadın.Beyaz çarşafın dışına, ince kemikli, uzun parmaklı ellerini çıkarıyor yaşlı adam. Kadının sağ elini, iki eli arasına alıyor.Göz gözeler. Hadi, bana bir Do sesi ver, diyor yaşlı adam.Kadın, buyruğu yerine getiren bir emireri gibi, son derece ciddi, odanın ortasına doğru ilerliyor. İlerlerken kapıya, sonra, boş, beyaz duvarlara bakıyor. S... tümünü göster