Kitap açıklaması henüz eklenmemiş.
Daha önce 2 Agatha Christie okudum ve 2. sinden sonra bir daha okumayacağım bu kadar A. Christie yeter demiştim. Fakat 15 Eylül polisiyenin kraliçesinin doğum günü olması sebebiyle Ezgi Kitabevi Agatha Christe köşesi yapmıştı, rengarenk kapaklarıyla sayısız Agatha Christie kitabını görünce duyarsız kalamadım ve -sanırım- en bilinen kitabı olan Doğu Ekspresinde Cinayet' i aldım.
Eleştiri ya da övgüden önce saygıyla başlayacağız. Bu kadın gerçekten de polisiyenin kraliçesi. Mesele çok iyi bir kitap ya da çok iyi bir kurgu filan olması değil, bir tarz var ortada. Agatha' dan daha iyi polisiye yazan sayısız yazar vardır belki ama bu kadar basit tarzda yazıp da okuyucuyu böylesine kitabın içine çekebilen, teferruata hiç girmeden sonuç odaklı giden, benim gibi çabuk sıkılan birini bile, sürekli aynı şeyi yapmasına rağmen yine de 3. kitabında dahi sıkmadan kendini okutan bir yazar Agatha Christie ve ben buna sadece saygı duyabilirim.
Kitabın içeriğiyle ilgili ne söylesem spoiler olur o yüzden çok dikkatli yazmaya çalışacağım bu paragrafı. Bir trendeki yolculardan biri ölür ve o sırada trende olan demir yollarındaki üst düzey bir yetkili, şans eseri kendisiyle birlikte yolculuk yapmakta olan usta dedektif Hercule Poirot(ki Agatha Chrtisti' nin emn önemli iki karakterinden biridir)' dan cinayeti soruşturmasını ve polis gelene kadar işi halletmesini ister. Trende bulunan doktorun da yardımıyla ceset üzerinde bir inceleme yapılır ve sonrasında tüm yolcuların tek tek sorguya çekilmesiyle elde edilen ipuçları birleştirilmeye çalışılır. Cinayetten sonraki hemen hemen her bölüm dedektifimiz ile sorguya çektiği her bir yolcu arasındaki diyaloglardan ibaret. Daha önce Agatha Christie okuduysanız bu kitabında da yeni bir şey yok, klasik Agatha Christe tarzı. Üçüncü kitabından sonra bende şöyle bir izlenim uyandı; küçükken okuduğumuz macera kulübü(hani şunu yapacaksan şu sayfaya, bunu yapacaksan bu sayfaya git diye seçenekler sunarak farklı sonlarla biten çocuk kitapları) kitaplarına benziyor Agatha Christie kitapları. Küçükken o kitaplara da bayılırdık zaten ve o kitapta kendi kaderimizi çizdiğimiz bir macera yaşasak da bir anlamda bulmaca kitaplarıydı onlar aslında. Doğruları yaparak doğru sona ulaşmaya çalışırdık. Agatha Christie okurken de tüm ipuçlarını dedektif ile birlikte topluyorsunuz yalnız ne var ki ne kadar dikkatli okursanız okuyun sizin bilmediğiniz ama dedeftifin bildiği ayrıntılarla çözülüyor olay. Yine de kendinizi ipucu toplamaktan alıkoyamıyorsunuz.
Eğer tek bir Agatha Chrsitie kitabı okuyacaksanız ben hala On Küçük Zenci derim ama bu kitap da -sadece 3 kitabını okumama rağmen- Agatha Chrsitie kitapları arasında ilk 5' tedir sanıyorum.
Kitabın sonu içinse bir hukukçu olarak ciddi eleştirilerim var aslına ama yeri burası değil. Yine de yadırgadığımı belirtmek istedim.
Not: Kitabı çeviren Gönül Suveren. Kendisi hakkında sözlükte çok basit çeviriler yaptığına ilişkin eleştiriler vardır, orijinal bir Agatha Christie okumadan bir şey denemez sanırım ama okuduğum diğer iki Agatha Christe kitabı da bunun kadar basit bir dile sahipti diye anımsıyorum, gerçi onların çevirmeni de belki Gönül Suveren' dir bilmiyorum.
ilk okuduğum ve en beğendiğim Agatha Christie romanı.
Her ne kadar "Oğullar ve Rencide Ruhlar"ı okurken bu kitabın finaliyle ilgili bir spoiler yesem de (mükemmel bir kitap olduğundan dolayı yazarına kızamadım da... siz siz olun, ikisini de okuyacaksanız önce bunu okuyun.) okurken sıkılmadığım, heyecanı üst düzeyde tutan bir Agatha Christie romanı diyebilirim hakkında. Kraliçenin bundan daha iyi kitapları olmasına rağmen fazla popüler olmasını, filminin çekilmesine bağlıyorum ben. (Sonuçta sinemanın kitapların tanıtımına katkısı yadsınamaz.)
Yalnız, kitabın bendeki baskısında yazım hataları o kadar sık tekrarlanmış ki, bu konuda biraz da takıntılı olduğumdan hikayeye odaklanmakta zorluk çektim resmen. Gönül Suveren'in o ruhsuz çevirisinin üstüne bu kadar yazım hatası bir müddet sonra romanı okunmaz hale getiriyor ister istemez. Umarım yazarın kitaplarının yeni baskıları, ileride daha iyi bir editör ve çevirmen tarafından hazırlanıp (mümkünse başka bir yayınevi tarafından) yayınlanır, okurlar da her seferinde bu çileyi çekmek zorunda kalmaz.
Son olarak şunu da demeden geçemeyeceğim: Hercule Poirot'yu, "MythBusters"taki pos bıyıklı kel adam olarak kafasında canlandıran bir tek ben miyim acaba lan? :)
Agatha Christie ile tanıştığım romandır kendisi :) Polisiye türü olunca aksiyon, heyecan arıyor insan ama çok sakin ilerliyor kitap. Yazarın tarzı mı bu şekilde bilemiyorum ama ilk yarısında biraz sıkıldığımı itiraf etmeliyim. İlerleyen bölümlerde olay karmaşıklaştıkça heyecan vermeye başlıyor. Dedektif Poirot ile sizde katil avına çıkıyorsunuz. Bu konuda pek başarılı olduğumu söyleyemem :) Aksiyondan çok düşündürmeye odaklı olması eseri özgünleştiriyor :) Ve farklı bir sonla keyfin doruklarında bitiveriyor kitap :)
Agatha Christie'nin romanlarını hep merak ederdim okuduğum ilk kitabı da bu oldu. Sürükleyici ve akıcıydı sonu hepten şaşırttı. Diğer kitaplarını da okumalıyım dedirtti.
Agatha Christie'nin en güzel eserlerinden biri.Yine şaşırtıcı yine heyecan verici.Kitabın neredeyse tamamı tek mekanda geçmesine rağmen hiç sıkılmadan okuyorsunuz.Sürükleyiciliğinden hiçbir şey kaybetmiyor.Bu da yazarın ustalığından kaynaklanıyor tabi ki.Kitabın başka bir ilgi çekici özelliği de Agatha Christie'nin bu romanı İstanbul'da kaldığı sırada Pera Palas'ın 411 numaralı odasında yazmış olması.Kitabı okurken bu ayrıntı aklıma geldikçe daha da heyceanlanıyordum nedense.
Kısacası okuyun,okutun..
On Küçük Zenci kesinlikle daha iyi ama bu kitap da sürükleyicilik açısından 10 numara. :)
sonunun böyle olacağını hiç düşünmemiştim...
Karton Cilt, 2. Baskı, 171 sayfa
Nisan2000 tarihinde, Altın Kitaplar tarafından yayınlandı