Göçmenler / Joseph Cornell`in Operaları

YKYnin edebiyatimiza yeni bir bakis açisi getirmeye çalisan ürünleri seçmek ve bunlari okuyucuya sunmak isteyen dizisi yeni yazinin son kitabi çesitli ülkelerde sahnelenen tiyatro oyunlariyla taninan Norman Locka ait. Aklinizi karistiracak keyifli bir kitap... TADIMLIKFotografçinin biri pencere pervazinda duruyordu. Pencereden disari uzanip ona baktim. Ne bakiyorsun? diye terslendi. Hiç, sadece o tehlikeli pervazda ne yaptigini merak ediyorum. Bir göçmen intihar etsin diye bekliyorum, dedi. Pervaza bir güvercin kondu, fotografçi da fotografini çekti – dedigine göre kuslari seven oglu için. Fotografçi saatine göz atti. Neredeyse gelir bir tanesi, dedi. Asagiladim onu. Göçmenlerin atlamayi en sevdikleri saat, diye devam etti sevimli bir sekilde. Birkaç dakika sonra bir göçmen yan odanin penceresinden pervaza çikti ve bize umarsiz bir bakis firlatip atladi. Çektim! dedi fotografçi, filmi sararken. Bu olayi çok garipsedim. Hiç de garip degil, dedi. Melankolik bir saat bu, dedi, göçmen evini düsünmeye baslar – ekmegi, iyi birayi, radyodaki gitar müzigini. Gökyüzünün isigi iyice azaldi; hava yumusadi. Birden kendi ülkemi animsadim: ekmegi, birayi, radyodaki müzigi. Fotografçi makinesini bana çevirdi, beklenti dolu bir gerilim içindeydi. Gözleri parliyordu. Telasla uzaklastim pencereden.* * *Karaborsaya gittim. Istedigin herseyi bulan bir göçmen taniyordum – Ne istersen, dedi. Söyle yeter. Kayip nesneler haritasi istiyordum. Bulabilir misin? diye sordum. Evet, tabii ki. Ertesi hafta gelmemi söyledi. Bu stokta bulundurdugu türden birsey degildi, aninda ulasabilecegi birsey de degildi. Ama bulunabilir birseydi – Evet evet, meraklanma; bu isi olmus bil. Birlikte çalistigi adamlardan biri az bulunur seyler alip satiyordu. Ertesi hafta yeniden geldigimde haritayi bulmustu. Ucuz degil ha, dedi. Bir çift çoraba ya da bir karbüratöre benzemez bu. Pazarlik yapmadan saydim parayi. O gece odamda haritayi inceledim. Uyur uyumaz da Calle Verdedeki kilitli kapiyi gördüm. Kapinin ardinda, digerlerinden çok daha fazla istedigim bir kadin vardi. Olagandisi güzellikte bir kadin. Yalnizca bir kez karsilasmistik, bir arkadasin evinde; bana teras kapisinin anahtarini vermisti. Her aksam Avenida de los Libertadoresteki evimden çikip Calle Verdeye yürüyordum – kilitli kapiya. Elimi cebime soktugumda anahtari bulamiyordum, cepteki delikten düsmüs oluyordu – her aksam ayni hikaye. Haritaya göre anahtar, Plaza de Mayodaki tastan bankla çesmenin arasindaki çimenlige düsmüstü. Bu gece bos meydandan geçerken durdum; haritanin gösterdigi yerde mimozanin gölgesinde anahtari buldum. Heyecandan ates basmis bir halde sevdigim kadinin evine kosturdum. Teras kapisinda siyah bir çelenk vardi, kapiyi açmaya yeltenmedim bile; geç kalmistim.* * *Göçmenin biri, gardirobunu göstermek için beni odasina aldi. Bak, gardirop bos, dedi. Öyleydi. Elini askilarda gezdirip tatli bir ses çikartti. Sinirdan kaçak geçtim, dedi, üstümdeki giysilerden baska hiçbir sey almadan. Gri gabardin pantalon, mavi çizgili gömlek. Tam o anda bir sinir muhafizi kapiyi çalmadan odaya girdi ve göçmene, giysilerini çikarmasini emretti. Elimden birsey gelmiyordu; belgesiz bulunuyordum bu ülkede. Sinir muhafizi giysileri alip gitti: mavi çizgili gömlegi ve pantalonu. Üzüldüm, dedim göçmene; içtenlikle. Neyse canim, sapkam hala bende! diye yanitladi neseyle. Yatagin altina uzanip, çok yol yapmaktan lekelenmis ama hala sik bir sapka çikardi. Tam o anda holde ayak sesleri duyduk.* * *Sigarayla gazete almaya çikmistim; eve döndügümde karim artik genç degildi, çocuklar büyümüstü, kendi evleri ve aileleri olmustu; koltugumun altindaki gazete de geçen zamanla sararmisti. Sürgün korkusunu dile getiren bu hikaye göçmenler arasinda hep anlatilir.* * *Göçmenin biri kapi kapi dolasip elektrikli süpürge pazarliyordu. Pearl Streette bir ev kadini onu içeri davet edip süpürgenin nasil çalistigini, Türk halisinin üstünde göstermesini istedi. Belki de –diye düsündü– son bir kez çiçek açmasi için bir firsatti bu adam. Siradan bir çiçek gibi degil, egzotik bir orkide ya da amber çiçegi gibi (gerçi hayatta ikisini de gördügünden emin degildi). Kendisinde kaliteli fahise ruhu oldugunu düsündügü bir dönem olmustu. Kirmizi ipek bir pantalon almisti (ama giymemisti hiç). Ambalaj kagidina sarili olarak, kokular içinde saklamisti. Simdiyse, göçmen elektrikli süpürgenin parçalarini monte ederken (kadin elinde olmadan erotik buluyordu bunu) sabahliginin önünü adama açti. Sabahlik keske pazen degil de ipek olsaydi diye geçirdi içinden; keske üzerinde kirmizi ipek pantalonu olsaydi. Göçmen, kadinin banyodan yeni çiktigi için hala nemli olan soluk tenine bakti ve korktu. Elektrikli süpürgeyi kendisiyle kadinin arasinda tuttu. Kadin, Vücudum eski bir ayakkabi ya da Vücudum gardirobun bir kösesinde unutulmus bir valiz gibi seyler söylüyordu. Adamsa Sen, senin soluk vücudun çekiyor beni. Sabahliginin içinde tutku volkanlari oldugunu hissediyorum, gibi birseyler diyordu. (Volkanlarin aktif oldugu bir bölgeden geliyordu.) Kadin söyledigi seyleri adamin anlamadigi bir dilde söyledi, adam da kadinin anlamadigi bir dilde. Kusursuz bir anlasma aniydi, dedi bana daha sonra, Calypso Barinda dikilmis birer bira içerken. Ama bu an –dedigine göre– kisa sürmüstü. Kadinin kocasi gelmis ve elektrikli süpürgeyi almisti. Ful aksesuarli delüks model. Neler oldugunu hiç mi anlamadi? diye sordum. Hiç. Mekanik seylere merakli bir yapisi vardi, elektrikli süpürge de çok ilgisini çekmisti. * * *Göçmenin biri odasinda bir ejder besliyordu, ona arkadaslik etsin diye. Mitolojik olanlardan degil, büyük herhangi bir hayvan dükkanindan, örnegin Zoot Streette erkek giysileri satan dükkanin yanindakinden alinabilen türden bir ejderdi bu. Ejder bir ayakkabi boyundaydi; kum, portakal ve gül rengindeydi. Bakislarinin hiddetli mi, sasirmis mi olduguna bir türlü karar veremiyordu göçmen. (Çenesinin altindaki sert çikinti yüzünden sakalli olarak bilinen) ejder sürgündeydi ve yalnizlik çekiyordu. Göçmen belki de bu yüzden hayvani, elektrikle çalisan ve gözükmeyen bir düzenegin isittigi kayanin üstünde dururken seyretmekten hoslaniyordu. Bogazina kadar iliklenmis bir hirkayla oturan göçmen, ejderin bu sicakligini kiskaniyordu. Güneydendi, bu nemli sehre dayanamiyordu. Göçmen ejderi, hayvan dükkanindan alip getirdigi circir böcekleriyle besliyordu, böcekler agzi lastikle sikica kapatilmis, içindeki atmosferi sizdirmayan plastik bir torbadaydi. Ejder camdan evinde, bu circir böceklerinin bir düzinesini bir seferde yiyordu genellikle. Bazense böceklerin üstüne –hatta genis, düz kafasinin üstüne bile– oturmalarina izin veriyordu, böylece onlari yemeden önce bir süre kendini daha az yalniz hissediyordu. Circir böcekleri tehlikenin farkinda degildi. Göçmen bu hareketi dikkatle gözlemledi, bir yerlerde onu da yumusak, pembe agziyla kapmaya hazirlanan bir ejder olup olmadigini merak etti.

YKYnin edebiyatimiza yeni bir bakis açisi getirmeye çalisan ürünleri seçmek ve bunlari okuyucuya sunmak isteyen dizisi yeni yazinin son kitabi çesitli ülkelerde sahnelenen tiyatro oyunlariyla taninan Norman Locka ait. Aklinizi karistiracak keyifli bir kitap... TADIMLIKFotografçinin biri pencere pervazinda duruyordu. Pencereden disari uzanip ona baktim. Ne bakiyorsun? diye terslendi. Hiç, sadece o tehlikeli pervazda ne yaptigini merak ediyorum. Bir göçmen intihar etsin diye bekliyorum, dedi. Pervaza bir güvercin kondu, fotografçi da fotografini çekti – dedigine göre kuslari seven oglu için. Fotografçi saatine göz atti. Neredeyse gelir bir tanesi, dedi. Asagiladim onu. Göçmenlerin atlamayi en sevdikleri saat, diye devam etti sevimli bir sekilde. Birkaç dakika sonra bir göçmen yan odanin penceresinden pervaza çikti ve bize umarsiz bir bakis firlatip atladi. Çektim! dedi fotografçi, filmi sararken. Bu olayi çok garipsedim. Hiç de garip degil, dedi. Melankolik bir saat bu, dedi, göçmen evini düsünmeye baslar – ekmegi, iyi birayi, radyodaki gitar müzigini. Gökyüzünün isigi iyice azaldi; hava yumusadi. Birden kendi ülkemi animsadim: ekmegi, birayi, radyodaki müzigi. Fotografçi makinesini bana çevirdi, beklenti dolu bir gerilim içindeydi. Gözleri parliyordu. Telasla uzaklastim pencereden.* * *Karaborsaya gittim. Istedigin herseyi bulan bir göçmen taniyordum – Ne istersen, dedi. Söyle yeter. Kayip nesneler haritasi istiyordum. Bulabilir misin? diye sordum. Evet, tabii ki. Ertesi h... tümünü göster


Değerlendirmeler

değerlendirme
7 puan

Vaktiyle Cem Akaş'ın dizi editörlüğünü yaptığı Yeni Yazı serisinden, Aslı Tohumcu'dan sonra, ikinci olarak Norman Lock'u okumuş oldum. İki yüzlü bir kitap kendisi; bir yüzü Göçmenler, öteki yüzü Joseph Cornell'in Operaları başlıklarını taşıyor. Ve her ikisi de kısa kısa hikâyeler, anlatılar içeriyor.


Baskı Bilgileri



ISBN
9750807774

Etiketler: öykü

Benzer Kitaplar

Şu An Okuyanlar

Şu anda kimse okumuyor.

Okumuşlar

anı Burak Uzun
2 kişi

Okumak İsteyenler

Okumak isteyen bulunamadı.

Takas Verenler

Takas veren bulunamadı.
Puan : hepsi | 1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10
Değerlendirme Zamanı: en yeni | en eski