Her şeyin kontrol altında olmasının değişmez kural olduğu modern dünyada, kontrol mekanizması bozulursa birden, modern insandan geriye ne kalır?
Dış dünyadan izole, sakinlerinin tüm ihtiyaçlarını dışarı çıkmadan giderebilecekleri bir sisteme sahip, upuzun gökdelenlerden oluşan dev bir site dışarıdan nasıl görünür? Gazete ve televizyonlardaki lüks site reklamları gibi mi? Güvenli? Sıcak? Zengin? Huzurlu?
Gökdelenin hikâyesi tam da böyle bir dünyada başlıyor. Gökdelen sakinlerinin kalplerine yayılan küçük nefret tohumları, üst, orta ve alt kattakiler arasında giderek vahşileşen akıl almaz derecede şiddetli bir savaşa dönüşüyor. Kaosun merkezinde ise sitenin kalbi olan tüketim katedrali, dev bir alışveriş merkezi yer alıyor.
Sonrası Ballard'ın ağzından anlatılan bir modernizm masalı. Ve tüm modernizm masalları gibi, sonu iyi bitmiyor. Ballardın çizdiği distopik dünya korkutucu, şiddet dolu ama gerçek: Erk, yetki ve sahip olma arayışıyla, bu arayışın getirdiği kırgınlık ve kızgınlıklarla harmanlanmış bir tüketim kültürünün patlaması...
Her şeyin kontrol altında olmasının değişmez kural olduğu modern dünyada, kontrol mekanizması bozulursa birden, modern insandan geriye ne kalır?
Dış dünyadan izole, sakinlerinin tüm ihtiyaçlarını dışarı çıkmadan giderebilecekleri bir sisteme sahip, upuzun gökdelenlerden oluşan dev bir site dışarıdan nasıl görünür? Gazete ve televizyonlardaki lüks site reklamları gibi mi? Güvenli? Sıcak? Zengin? Huzurlu?
Gökdelenin hikâyesi tam da böyle bir dünyada başlıyor. Gökdelen sakinlerinin kalplerine yayılan küçük nefret tohumları, üst, orta ve alt kattakiler arasında giderek vahşileşen akıl almaz derecede şiddetli bir savaşa dönüşüyor. Kaosun merkezinde ise sitenin kalbi olan tüketim katedrali, dev bir alışveriş merkezi yer alıyor.
Sonrası Ballard'ın ağzından anlatılan bir modernizm masalı. Ve tüm modernizm masalları gibi, sonu iyi bitmiyor. Ballardın çizdiği distopik dünya korkutucu, şiddet dolu ama gerçek: Erk, yetki ve sahip olma arayışıyla, bu arayışın getirdiği kırgınlık ve kızgınlıklarla harmanlanmış bir tüketim kültürünün patlaması...
40 katlı, tüm ihtiyaçlarını kendi karşılayabilen bir gökdelen. 2000 dairede, 2000 farklı hayat. İnsanları bir araya getirmek için değil ayrı tutmak için dizayn edilmiş bir mühendislik ve mimari şaheseri. Bu gökdelenin sakinleri, kafaları üzerinde asılı duran beton kabusa zamanla teslim olacak, önce sınıflara ayrılacak, ardından klan savaşlarına katılacaklardır. Durumun kontrolden ne kadar hızlı çıkacağını ise kimse tahmin etmemektedir...
Anthony Royal, binanın mimarı ve üst sınıfın lideri, Robert Laing ise orta sınıfa ait bir doktor, Richard Wilder, alt sınıfın lideri ve bir Tv programı editörü. Hikaye bu üç karakterin kendi iç çatışmaları ve sınıflar arasındaki çatışmaya verdikleri tepkiler üzerinde yoğunlaşıyor. Önceleri gelir ve sosyal konum üzerinden ayrılan katlar arasında hiçbir sorun yaşanmazken, ufak kışkırtmalar bir sınıf savaşının patlak vermesine sebep oluyor. Binanın kendisi üzerinde çok sayıda imge toplanmış: Toplumun seviyeleri, betondan bir Everest; önceleri sağlıklı normal insan ( modern insan ) olan, baskı ve beklentiler altında çürüyen hasta toplumun özdeşleştiği bir gösterge... Bir mücadele, değerini kanıtlama çabası, modern bir hayvanat bahçesi, kuş kafesi, hapishane... Binanın içinde gelişen olaylar örgüsü, sosyal ve zeka açısından gerileme motifi üzerinden Freudyen ve Sosyal Darwinist göndermelerle bir savaş alanına dönüşen vahşi bir kurgu sunuyor. Le Bon'un ilkelerine göz kırpan hedonist partiler, ardından başlayan kışkırtmalar, sözlü şiddetin dahil oluşu ve ardından katıksız şiddet toplumun içinde bulunduğu varoluşsal mücadeleye vurgu yapmakta.
Karşıt anlamlara ve abartıya bolca başvuran örgüde, iş yaşamı apartman yaşamından kademe kademe ayrılıp kopuyor. İnsan ilişkileri çıkar ve güvensizlik üzerine kurulmaya başlanıyor. Hebefrenik bir gerileme olarak kendini gösteren çürümeye vurgu yapan martılar motifi, kokuşmuş gökdelenin tepesinden bir an olsun ayrılmıyor. İnsanlar önce ilişkilerini ve işlerini savsaklıyor, ardından kişisel saygı ve temizliklerini. Taş Devrine doğru hızla ilerleyen toplumun teknoloji harikası bir gökdelende yaşıyor oluşu, çok güçlü bir tezat olarak okurun karşısına çıkıyor. Gökdelen tüm karakterler için farklı anlamlara geliyor. Royal için, üstünlüğü kabul ettirmesini sağlayacak ve fiziksel hasarlarının ötesinde tatmin sağlayacak bir araç, Laing için araya karışabileceği, uyum sağlayabileceği bir kovan, Wilder içinse tırmanılmayı bekleyen betondan bir dağ.
Cep kıyametinin patlak verdiği bina sonlarına doğru bir kıyım makinesine dönüşüyor. Koridorlarında golf sopalarından yapılma yaylarla avlanan, trabzanlardan sökülmüş sopalarla gezen katil ve tecavüzcülerin dolaştığı, insanlığın sona erdiği zayıf bir deney. Ekzogeni çöpe atılıp akraba için üremeye dönenler, zekası 3 yaşındaki çocuklardan daha az kalanlar, evrimsel açıdan gerilemeye vurgu yapan sert motifler. Kadınlar matriarşiye geri dönerken insan ırkının en temel gelişim unsurlarından biri daha ortadan kalkıyor, yamyamlık geri dönüyor. Öyküdeki gökdelenin ikizi karşıda gururla dikilirken örgü başlarındaki ufak ve görülebilir sorunların orada da ortaya çıkması tüm toplulukların sonunun aynı olacağı öngörüsüyle metni kapatıyor.
Şiddet öğeleri kimi zaman mide bulandırıcı biçimde ayrıntılandırılsa da, kitap genel olarak içine çekmeyi başarıyor ve "ilkel içgüdülerimiz oralarda bir yerde saklı duruyor" fikrini haklı çıkarırcasına garip biçimde yadırganmıyor.
1970'lerin dünyası, krizler ve travmalarla doluydu. Ekonomik ve sosyal yaşamdaki çalkantılar kaçınılmaz olarak bütün sanat eserlerine yansıdı ve sanatın pek çok alanında o dönem işlenen konular, insan ruhunun derinliklerinde gizlenen ilkel güdüler oldu.
J.G. Ballard'ın 1975 tarihli Gökdelen (High Rise) romanı da böyle bir eser.
İki bin kişinin yaşadığı kırk katlı bir gökdelen... İçinde yüzme havuzları, oyun parkları, dev bir süpermarket, okul, geniş teras ve balkonlar olan bu gökdelene yerleşenlerin tamamına yakını parlak bir kariyere sahip, mesleğinde başarılı insanlar...
Acaba dış dünyadan yalıtılmış böyle bir yerleşim biriminde yaşam neye benzerdi? Ballard'ın karşıt-ütopya tasarımında bu dünya, dış dünyadan farklı olmayacak, hatta dış dünyada ifade edilemeyen gizli ve karanlık güdüleri harekete geçiren bir cehenneme dönüşecektir.
Gökdelen sakinleri önce alt-orta ve üst sınıflara bölünürler. Daha sonra bu sınıflar birbirine düşman klanlara dönüşür ve nihayetinde klanlar arasında dozu gitgide artan şiddete dayalı bir çatışma başlar. Gökdelen sakinleri gündüzleri "normal insanlar" olarak işlerine gider, akşam gökdelene döndüklerinde bir türlü dizginleyemedikleri ilkel güdülerinin harekete geçmesi sonucu ilkel avcılara dönüşürler.
Önce klanların birbirinden yalıtılmış eğlence partileri düzenlenir. Sonra alan işgalleri başlar ve bu alanları korumak üzere bariyerler kurulur. Daha sonra insan avları başlar. Bütün bu süreçte gökdelenin altyapısı çöker, gökdelen sakinleri yeme/içme, seks ve şiddetten beslenen ilkel insanlara dönüşür. Şiddetin dozu tırmanır; Ta ki doyum noktasına ulaşana kadar.
Gökdelen, "altın-çağ sonrası" bilim kurgunun iyi bir örneği ve 20. yüzyılın son çeyreğinde başlayıp, 2000'lerde zirveye ulaşan yalıtılmış "apartman, site, akıllı bina" furyasının insanlığı hangi bireysel ve kitlesel histeri patlamalarına sürükleyebileceğine dair ciddi bir uyarı.
Kitap oldukça etkileyici ama ciddi anlamda da rahatsız edici... Rahatlıkla herkese tavsiye edebileceğim bir kitap değil...
Bence insan ruhu üzerine muhteşem disütopik bir hikaye. Herkese tavsiye ederim
Gökdelen sakinlerinin medenilikten yabaniliğe geçişinin, toplu histeri-deliliğin nedenini temelsiz bırakmasaymış keşke yazar. Karakterlerin dönüşümü de çok hızlı olmuş.
Karton Cilt, 168 sayfa
Eylül2012 tarihinde, Sel Yayıncılık tarafından yayınlandı