Geliştirdiği fenomenoloji yöntemiyle, 20. yüzyıl felsefeleri ve sosyal bilim çalışmalarında ciddi bir belirleyiciliğe sahip olan Husserl, hemen tüm felsefi kariyeri boyunca, temelleri Rönesans sonrası bilimsel yaklaşamlarla atılmış olan yerleşik bilim anlayışının, bu anlayışa egemen olan tutumun ve zamanla bu doğrultuda teşekkül etmiş insan bilimlerinin sıkı bir eleştirmeni olarak karşımıza çıkar. Husserl\e göre, gerek doğa gerekse insan bilimleri, nesnel bir bilgiye ulaşma amacıyla, özne ve nesne ilişkisi olarak tanımlanagelen bilginin, nesne kısmına ağırlık vermek suretiyle, öznellik içerisindeki kaynaklarının unutulmasıyla sonuçlanan bir bilim ve kültür krizine yol açmışlardır. (...) Fenomenolojiyi akademik bir mesele olmanın çok ötesinde gören Husserl, insan yaşamındaki kökenlerinin anlamını kaybetmiş olmaları nedeniyle, kriz içerisinde olduklarına inandığı Batı bilimlerinin gelecekteki gelişimini fenomenolojiye bağlı görür. Batılı insan, Rönesans\tan ve hatta felsefenin antik Yunan\da doğuşundan beri, Husserl\in bilimsel diye nitelediği bir kültürde yaşamaktadır. Söz konusu kültür, insanın gerek dünya içerisindeki yerini gerekse kendi kendisini mutlak olarak anlayabileceği umudu ve inancıyla, onun özgür, rasyonel ve teorileştirici aktivitelerinde konumlanmış bir kültürdür.
Kasım Küçükalp
Geliştirdiği fenomenoloji yöntemiyle, 20. yüzyıl felsefeleri ve sosyal bilim çalışmalarında ciddi bir belirleyiciliğe sahip olan Husserl, hemen tüm felsefi kariyeri boyunca, temelleri Rönesans sonrası bilimsel yaklaşamlarla atılmış olan yerleşik bilim anlayışının, bu anlayışa egemen olan tutumun ve zamanla bu doğrultuda teşekkül etmiş insan bilimlerinin sıkı bir eleştirmeni olarak karşımıza çıkar. Husserl\e göre, gerek doğa gerekse insan bilimleri, nesnel bir bilgiye ulaşma amacıyla, özne ve nesne ilişkisi olarak tanımlanagelen bilginin, nesne kısmına ağırlık vermek suretiyle, öznellik içerisindeki kaynaklarının unutulmasıyla sonuçlanan bir bilim ve kültür krizine yol açmışlardır. (...) Fenomenolojiyi akademik bir mesele olmanın çok ötesinde gören Husserl, insan yaşamındaki kökenlerinin anlamını kaybetmiş olmaları nedeniyle, kriz içerisinde olduklarına inandığı Batı bilimlerinin gelecekteki gelişimini fenomenolojiye bağlı görür. Batılı insan, Rönesans\tan ve hatta felsefenin antik Yunan\da doğuşundan beri, Husserl\in bilimsel diye nitelediği bir kültürde yaşamaktadır. Söz konusu kültür, insanın gerek dünya içerisindeki yerini gerekse kendi kendisini mutlak olarak anlayabileceği umudu ve inancıyla, onun özgür, rasyonel ve teorileştirici aktivitelerinde konumlanmış bir kültürdür.
Kasım Küçükalp