Çevirenin Önsözü - Turan Koçİslamın kendisini ifade ediş biçimleri içinde en doğrudan olanı, denebilir ki sanattır. İslam sanatı, İslam medeniyetinin kendisini dışavurduğu, hayatî derecede önemli bir dilidir. Sanatsız bir dinin bir yerde dilsiz kalacağı gerçeği bütün din ve medeniyetler için olduğu gibi İslam için de söz konusudur. Bu bakımdan, İslam sanatının İslamın en açık bir tezâhürü olduğu ve özellikle beceri ile hikmetin buluştuğu yerde, İslamın ruhu ile özlü ve özgün bir şekilde irtibat kurmanın en kestirme yollarından biri olarak karşımıza çıktığını rahatlıkla söyleyebiliriz.İslam sanatı, İslam medeniyetinin çiçeğe duruşunun estetik düzeyde bir tezâhürüdür. Sanatın özü, çok iyi bilindiği gibi, güzelliktir, ve güzelik de İlahî olan bir niteliktir. Her şey güzellikledir. Zira Allah Cemîldir, cemâli sever.İslam sanatı, özü itibariyle, varlığın rahmet olduğu telakkisine yaslanan bir çizgide gelişir. Bu sanatta bilgi, ahlak ve estetik ayrımlaşmamış bir bütünlük içinde takdim edilir. Modern sanatta gördüğümüz, sözgelimi, iyi ile güzel arasındaki kopukluk İslamın kabul edemeyeceği bir durumdur. İslam hayır derken aynı zamanda hasen der. Başka bir ifadeyle etik, estetik ya da bilgi İslamın dünya görüşünde ayrı kutuplarda yer almaz. Burada insan kendi bütünlüğüne eriştiği gibi, varoluş neşesini tatma diyebileceğimiz bir vukuf imkanını da yakalar. Doğrusu, insanın içinin sürurla dolduğu yerde estetik tecrübe yaşanıyor demektir ve bu da, sırasında, bizi Allaha götüren sayısız yollardan biridir.Ülkemizdeki sanat-edebiyat eserleri ile ilgili veya salt kuramsal düzeydeki tartışmalarda karşılaştığımız farklı yorum ve yaklaşımların, hatta anlaşmazlık ve kavgaların başlıca nedeni, öyle görünüyor ki etik, estetik ve bilim gibi alanların birbiriyle olan ilişkisi karşısında takınılan farklı tavırlardır. Kendi adına sanat veya toplum için sanat şeklinde karşımıza çıkan kavgaların altında, daha yakından bakıldığında, bir dünya görüşü farklılığının yattığı açıkça görülür. Gerçekten, sanat, edebiyat ya da estetiğin ne olduğuna ilişkin kanaatin asıl dayanağını bir dünya görüşü içinde bulduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz Toplumumuzda gerçekleştirilen sanat ve edebiyat etkinliklerinin beğeni toplayıp toplamaması da nihayet o etkinlik ya da eserin tuttuğu istikamet ya da kıble ile ilgili bir şeydir. Eninde sonunda soracağımız soru, sanatçının neyi dışlaştırdığı veya bize ne takdim ettiği sorusudur. Titus Burckhardtın, çevirisini yaptığımız İslam Sanatı: Dil ve Anlam adlı kitabının anlam ve önemi işte bu bağlamda ortaya çıkmaktadır. Burckhardt, İslam sanatının İslamın bâtınî boyutunun estetik düzeyde bir dışlaştırması olduğu görüşünden hareketle, bizi bu Medeniyetin hakikatine daha yakından bakmaya çağırmakta, ve onun nasıl okunması gerektiğine ilişkin ufuk açıcı yorumlar sergilemektedir. Onun, İslam medeniyetini, özellikle sanat ve estetik anlayış bağlamında başka din ve medeniyetlerle karşılaştırarak anlatırken yaptığı yorum ve açıklamaların ne kadar isabetli atıflar olduğu kitabın ilerleyen sayfalarında görülecektir.Kitabın muhatabını bulacağı konusunda da sebebini açıklayamayacağım bir güven ve huzur içindeyim.Bu kitabı Türkçeye kazandırmanın benim için büyük bir keyif ve sürur vesilesi olduğunu burada belirtmek durumundayım. Bu keyif ve sürurumun bir tanığı, veya daha açık söylemek gerekirse, bir ortağı da dostum Akif Emredir. Kitabın çevrilmesine yönelik teklifi öyle bir vesîle-i hasene oldu ki sonunda işte bu noktaya gelindi. Kendisine ve tüm Klasik Yayınları çalışanlarına sonsuz teşekkürlerim var.Nereye ya da kime ait olduğumuz ve aşkın türlü çeşit dilleri konusunda bu kitabın bende çok hususî telkinleri oldu. Eşim Saadet hanım ile kızlarım Betül ve Büşra bu telkinlerin ilk ve doğrudan muhatabı olarak sürekli manevî güç ve destek makamında oldular. Çeviriyi onlara adıyorum.05.08.2005 - Kayseri
Çevirenin Önsözü - Turan Koçİslamın kendisini ifade ediş biçimleri içinde en doğrudan olanı, denebilir ki sanattır. İslam sanatı, İslam medeniyetinin kendisini dışavurduğu, hayatî derecede önemli bir dilidir. Sanatsız bir dinin bir yerde dilsiz kalacağı gerçeği bütün din ve medeniyetler için olduğu gibi İslam için de söz konusudur. Bu bakımdan, İslam sanatının İslamın en açık bir tezâhürü olduğu ve özellikle beceri ile hikmetin buluştuğu yerde, İslamın ruhu ile özlü ve özgün bir şekilde irtibat kurmanın en kestirme yollarından biri olarak karşımıza çıktığını rahatlıkla söyleyebiliriz.İslam sanatı, İslam medeniyetinin çiçeğe duruşunun estetik düzeyde bir tezâhürüdür. Sanatın özü, çok iyi bilindiği gibi, güzelliktir, ve güzelik de İlahî olan bir niteliktir. Her şey güzellikledir. Zira Allah Cemîldir, cemâli sever.İslam sanatı, özü itibariyle, varlığın rahmet olduğu telakkisine yaslanan bir çizgide gelişir. Bu sanatta bilgi, ahlak ve estetik ayrımlaşmamış bir bütünlük içinde takdim edilir. Modern sanatta gördüğümüz, sözgelimi, iyi ile güzel arasındaki kopukluk İslamın kabul edemeyeceği bir durumdur. İslam hayır derken aynı zamanda hasen der. Başka bir ifadeyle etik, estetik ya da bilgi İslamın dünya görüşünde ayrı kutuplarda yer almaz. Burada insan kendi bütünlüğüne eriştiği gibi, varoluş neşesini tatma diyebileceğimiz bir vukuf imkanını da yakalar. Doğrusu, insanın içinin sürurla dolduğu yerde estetik tecrübe yaşanıyor demektir ve bu da, sırasında, bizi Allaha götüren sayısız y... tümünü göster