John Dowell ile karısı, dokuz yıl boyunca yazlarını, saygıdeğer Ashburnhamlarla birlikte bir Alman kasabasında geçirmişti. Burada yaşamın sakin görünen yüzünün ardında, kadın ve erkeklerin yıkıcı tutkuları yatmaktadır. Dowell, kendine özgü dünyası parçalandıktan sonra, sanki bir kır evinde şöminenin başındaki sessiz bir dinleyiciye anlatır gibi öyküsünü anlatmaktadır. Yeryüzünde kim bir başkasının - hatta kendinin kalbini tanıyabilir ki?Modern edebiyatın yaratıcılarından Ford Madox Ford, büyük bir editör, denemeci, eleştirmen ve her şeyden önce büyük bir romancıydı. Fordun en sevilen romanı En Acıklı Öykü, İngiliz yayımcının gereksiz bir müdahalesiyle yıllarca İyi Asker adıyla tanınmıştır.Yaklaşık kırk yıldır bu romanı, her seferinde hayran olacak başka bir yönünü keşfederek kaç kez elime aldığımı hatırlayamıyorum... En Acıklı Öyküde, Ford asıl konusunu, İngiliz centilmenini bir köşede bekleyen karanlık ve acımasız şeyi ortaya çıkartarak zafere ulaşıyor.Graham Greene
John Dowell ile karısı, dokuz yıl boyunca yazlarını, saygıdeğer Ashburnhamlarla birlikte bir Alman kasabasında geçirmişti. Burada yaşamın sakin görünen yüzünün ardında, kadın ve erkeklerin yıkıcı tutkuları yatmaktadır. Dowell, kendine özgü dünyası parçalandıktan sonra, sanki bir kır evinde şöminenin başındaki sessiz bir dinleyiciye anlatır gibi öyküsünü anlatmaktadır. Yeryüzünde kim bir başkasının - hatta kendinin kalbini tanıyabilir ki?Modern edebiyatın yaratıcılarından Ford Madox Ford, büyük bir editör, denemeci, eleştirmen ve her şeyden önce büyük bir romancıydı. Fordun en sevilen romanı En Acıklı Öykü, İngiliz yayımcının gereksiz bir müdahalesiyle yıllarca İyi Asker adıyla tanınmıştır.Yaklaşık kırk yıldır bu romanı, her seferinde hayran olacak başka bir yönünü keşfederek kaç kez elime aldığımı hatırlayamıyorum... En Acıklı Öyküde, Ford asıl konusunu, İngiliz centilmenini bir köşede bekleyen karanlık ve acımasız şeyi ortaya çıkartarak zafere ulaşıyor.Graham Greene
İyi Asker, güvenilmez anlatıcı tekniğinin kullanıldığı başyapıtlardan biri.
Kitabın kahramanları iki varlıklı çifttir. Dowelllar ve Ashburnhamlar, yirminci yüzyılın ilk yıllarında, para ve iş dertleri olmadan, Fransız Rivierası otellerde, Alman kaplıcalarında gezmekteler. Yaşam onlar için bitmek bilmeyen bir tatil. Paranın, rahatlığın, ayrıcalığın ve hatta okudukça anlarız ki ahlaksızlığın kol gezdiği bir dünyaları var. O dünyada neler oluyor peki?
Biz olan biteni John Dowell'dan dinleriz. Onun zihninde geziniriz. Bir dediği bir dediğini tutmaz anlatıcımız, yalanlar söyler, kendine yalanlar söyler, yanlış hatırlar, sonra döner başka bir şekilde yanlış hatırlar, kısacası bizi ve hikayeyi aldatır. İşin keyifli kısmı da buradadır. İki ölüm vardır hikayeye sinen, ensest, eşcinsellik, yalan, dalavere ve aldatmaca imaları... John'a göre evliliklerinin sekteye uğramasının sebebi karısının sözde kalp problemindendir. Ama dediğimiz gibi sözde. Başlarda karısının Yüzbaşı'nın aşığı olduğunu bilmediğini ve saflığı sebebiyle anlamadığını düşündürtür bize. Ama sonra anlatıcımızın saflığında mutabık kalmak üzere bizi kandırdığını anlarız. Ama bu kandırmacalara çoktan alışmışızdır. Ford Madox Ford bireyin benliğinden, kendi benliğinden duyduğu şüpheyi romanlaştırır.
Söz gelimi roman boyunca Yüzbaşı Ashburnham'ı uzun uzun anlattığını okuruz anlatıcımızın. Yüzbaşı'nın duruşu, bakışı, kıyafetleri, hal ve hareketleri. John bunu niye yapmaktadır? Karısına duyduğu kıskançlık mı? Karısının Yüzbaşı'na duyduğu hayranlığın sebeplerini ele geçirmek mi? Yoksa kendisinin, kendisine bile itiraf edemediği eşcinsel aşk mı? Aynı anda hepsi gibi görünür. Hem ikiyüzlü hem samimidir. Yazar kahramanı aracılığıyla insan ruhuna dair bilginin peşine düşmüştür çünkü. Postmodernizmin kendisiyle çelişen, kendi kendine zarar veren ve özfarkındalığa sahip anlatım biçimine cuk oturan güvenilmez anlatıcının ta kendisi olmuştur.
Yeri gelmişken İyi Asker'in "Tüm Zamanların En İyi Yüz Romanı", "En İyi 100 Çağdaş Roman" arasında yer aldığını, Guardian'ın "Okunması gereken 1000 Roman" gibi prestijli listelere girdiğini, ama yazarının yaşamı boyunca bu ilgiden nasibini alamadığını da belirtmeliyim.
Oylum Yılmaz (Sabitfikir)
246 sayfa