Kentlerin insana verdikleri kadar, veremedikleri de etkili olur yaşantı üzerinde. Hatta kentin verdiklerinden çok, veremedikleridir belirleyici olan. İstemeyi, ummayı, hayal etmeyi, hayallerin ardından gitmeyi öğretir insana yokluklar, yoksunluklar... Trabzon bana, dünyaya dair ilk ipuçlarını veren kent oldu: Eşsiz doğası be yağmuru ile bereketi, Dik yamaçları ile direnci, Türküleri ile şiiri, Deniziyle de sonsuzluğu gösterdi. Olduğum yerde kalkmak a da bana gösterilen sonsuza doğru, bir insan ömrünün elverdiğince yol almak benim tercihimdi. Şimdi oturmuş bunları düşünür yazarken, ilk adımlarımı atıp ilk sözcüklerimi söylediğim Arafilboyu, okumayı yazmayı öğrendiğim Zeytinliki ilk oyunlarımı oynadığım Hacıkasımı, babamın ve annemin hatıraları ile yaşamaya devam eden Çömlekçiyi, çimenlerinde yuvarlandığım Boztepeyi, Atatürkün el ayak izlerini taşıyan Soğuksuyu, denize, gemilere bakıp, öteleri düşündüğüm Ganitayı, Ayasofyayı, Farozu, kıvır kıvır uzayıp giden Zigana Geçidini, köpük köpük çağlayanları, dağları saran komarları ve zifin çiçeklerini, karayemişleri, denizi, balıkçıları ve martıları düşünüyor, onlar olmasaydı, ben kim olurdum? sorusunu aklıma bile getirmiyorum
Kentlerin insana verdikleri kadar, veremedikleri de etkili olur yaşantı üzerinde. Hatta kentin verdiklerinden çok, veremedikleridir belirleyici olan. İstemeyi, ummayı, hayal etmeyi, hayallerin ardından gitmeyi öğretir insana yokluklar, yoksunluklar... Trabzon bana, dünyaya dair ilk ipuçlarını veren kent oldu: Eşsiz doğası be yağmuru ile bereketi, Dik yamaçları ile direnci, Türküleri ile şiiri, Deniziyle de sonsuzluğu gösterdi. Olduğum yerde kalkmak a da bana gösterilen sonsuza doğru, bir insan ömrünün elverdiğince yol almak benim tercihimdi. Şimdi oturmuş bunları düşünür yazarken, ilk adımlarımı atıp ilk sözcüklerimi söylediğim Arafilboyu, okumayı yazmayı öğrendiğim Zeytinliki ilk oyunlarımı oynadığım Hacıkasımı, babamın ve annemin hatıraları ile yaşamaya devam eden Çömlekçiyi, çimenlerinde yuvarlandığım Boztepeyi, Atatürkün el ayak izlerini taşıyan Soğuksuyu, denize, gemilere bakıp, öteleri düşündüğüm Ganitayı, Ayasofyayı, Farozu, kıvır kıvır uzayıp giden Zigana Geçidini, köpük köpük çağlayanları, dağları saran komarları ve zifin çiçeklerini, karayemişleri, denizi, balıkçıları ve martıları düşünüyor, onlar olmasaydı, ben kim olurdum? sorusunu aklıma bile getirmiyorum