Adnanın ilk romanı olan Sitt Marie-Rose, aslında gerçek bir öyküden yola çıkarak iç savaşı, Ortadoğunun kanayan yarasını, din çatışması ve savaş kültürünün saçmalığını kısa ve yoğun biçimde gözler önüne seriyor. Özürlü çocukların devam ettiği bir okulun müdiresi olan Sitt Marie-Rose, Arap kadınının özgürlüğü ve toplumsal adalet için mücadele ediyor. Ölüm bir dağ yolunda çıkıyor karşısına. Diyaloğun yerini silahların aldığı bir hesaplaşmanın bedelini canıyla ödüyor kahramanımız. Ortadoğuyu tehlikeli bir güç arenasına dönüştüren kabile zihniyetini apaçık görüyoruz bu yapıtta.
Adnanın ilk romanı olan Sitt Marie-Rose, aslında gerçek bir öyküden yola çıkarak iç savaşı, Ortadoğunun kanayan yarasını, din çatışması ve savaş kültürünün saçmalığını kısa ve yoğun biçimde gözler önüne seriyor. Özürlü çocukların devam ettiği bir oku... tümünü göster
Yoğun ve sürükleyici olan yeni bir düşünce romanı sunuyoruz: Nietzsche Ağladığında. Edebiyatla da düşünülebileceğini gösteren müthiş bir örnek... Sahne Psikanalizin doğumu arifesindeki 19. yüzyıl Viyanası. Entelektüel ortamlar. Hava soğuk. Aktörler Nietzsche: Henüz iki kitabı yayımlanmış, kimsenin tanımadığı bir filozof. Yalnızlığı seçmiş. Acılarıyla barışmış. İhaneti tatmış. Tek sahip olduğu şey, valizi ve kafasında tasarladığı kitaplar. Karısı, toplumsal görevleri ve vatanı yok. İnzivayı seviyor. Tanrıyı öldürmüş. Ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır, diyor. Daha sonra kendi alevlerinizde yanmaya hazır olmalısınız: Önce kül olmadan kendinizi nasıl yenileyebilirsiniz? diyecek. Ümitsiz. Breuer: Efsanevi bir teşhis dehası. Ümitsizlerin kapısını çaldığı doktor. Psikanalizin ilk kurucularından. Kırkında, bütün Avrupalı sanatçı ve düşünürlerin doktoru olmayı başarmış. Güzel bir karısı ve beş çocuğu var. Zengin. Saygın. Hayatı boyunca ama pozisyonunda yaşamış biri. Freud: Breuer'in arkadaşı. Henüz genç. Geleceği parlak. Şimdi yoksul. Salome: Erkeklerin başını döndüren kadın. Çekici. Özgür. Evliliğe inanmıyor. Bazan aynı anda birçok erkekle beraber oluyor. Sanatçıları ve düşünürleri tercih ediyor. Kırbacı var. Konu: Ümitsizlik. Bir gün, erkeklerin başını döndüren kadın, Salome, Nietzsche'den habersiz Breuer'e gelir. Avrupa'nın kültürel geleceği tehlikede, Nietzsche ümitsiz. Ona yardım edin, der. Breuer Salome'yi tekrar görebilmek umuduyla peki der. Ve varoluşun kader, inanç, hakikat, huzur, mutluluk, acı, özgürlük, irade... ve neden, nasıl gibi en önemli duraklarından geçen bir yolculuk başlar... Kendisiyle ve hayatla yüz yüze gelmekten çekinmeyenlere...
Yoğun ve sürükleyici olan yeni bir düşünce romanı sunuyoruz: Nietzsche Ağladığında. Edebiyatla da düşünülebileceğini gösteren müthiş bir örnek... Sahne Psikanalizin doğumu arifesindeki 19. yüzyıl Viyanası. Entelektüel ortamlar. Hava soğuk. Aktörler N... tümünü göster
Dostoyevski, yaşamının son yıllarında başyapıtı Karamazov Kardeşleri tamamladığında, Rus yazınında felsefe düzeyinde roman-tragedya denen türün de temelini attığının bilincinde değildi. Dostoyevskinin yaşam birikiminin tümünü ve sanat gücünün doruğunu içeren bu roman, gerçekte insanı insan yapan ne varsa, onlara adanmış bir destan niteliğini taşır. Yazar, hiçbir romanında Karamazov Kardeşlerde olduğu denli insan ruhuna inmemiş, insanoğlunu bu denli kesitler biçiminde, içgüdülerinin ve istencinin tüm görünümüyle sergilenmiştir. Bir aileyi konu alan ve bir felaketler zinciri olarak gelişen olay örgüsü, bireysel öğelerin yanı sıra, ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısındaki Rus toplumunu da geçirdiği sarsıntıların tümüyle, dünya edebiyatında bir eşi daha bulunmayan bir sanat aynasından yansıtır. (Tanıtım Yazısından) Dostoyevski (1821-1881): Gerek 1840ların ortalarından itibaren yayımlamaya başladığı Beyaz Geceler ve Öteki gibi uzun öykü-kısa romanlarıyla, gerekse Karamazov Kardeşler, Suç ve Ceza ve Budala gibi Sibirya sürgünü sonrası büyük romanlarıyla, insanın karanlık yakasını kendinden sonraki bütün romancıları derinden etkileyecek biçimde dile getirmiş büyük bir 19. yüzyıl ustasıdır. Karamazov Kardeşler, yazarın son başyapıtıdır.
Dostoyevski, yaşamının son yıllarında başyapıtı Karamazov Kardeşleri tamamladığında, Rus yazınında felsefe düzeyinde roman-tragedya denen türün de temelini attığının bilincinde değildi. Dostoyevskinin yaşam birikiminin tümünü ve sanat gücünün doruğun... tümünü göster
... Oblomovların hiçbiri kendilerine telkin edilen yaşam ilkelerini özümseyememişlerdir, bunları pratik sonuçlarını alacak kadar uygulayamamışlar; sözün eyleme dönüşmesi, ilkenin ruhun iç gereksinimleriyle kaynaşarak bu gereksinimlerin içinde eriyip yok olması ve böylece insanı harekete geçiren biricik güce dönüşmesi çizgisine ulaşamamışlardır... Onlar için düşlerin gerçeklerden, genel ilkelerin hayata ilişkin basit bir gerçekten daha değerli olması da bundandır. Bunlar yararlı kitaplar okurlar; bu kitaplarda ne yazıldığını bilmek için güzel yazılar kaleme alırlar. Daha sonra yazdıklarını okuyup kurdukları mantık zincirine hayran olmak için, cesur, gözüpek şeyler söylerler. Konuşmalarındaki seslerin ahengini duymak ve bununla dinleyenleri etkilemek, onlardan övgü toplamak için. ...Hatta daha da ileri gidip şunu bile söyleyebileceğiz: Gecesini gündüzünü eğlence meclislerinde roller keserek, binbir dolaplar çevirerek geçirmek ve sonra da Düşüncelerimizi özgürce eyleme geçirecek olanaklardan yoksun olduğumuz için bu tür işlerle uğraştık kandırmacasında başarıya ulaşmak bile mümkündür... Kendileriyle toplum arasında var olduğunu ileri sürdükleri gizemli ayrılıklarıyla, kendilerini toplumun bir türlü anlayamamasından yakınmalarıyla, yüce ülküleri ve eylem olarak ortaya koydukları hiçlik arasındaki bıktırıcı çelişkileriyle artık kimsenin aklını karıştıramaz olmuşlardır.
... Oblomovların hiçbiri kendilerine telkin edilen yaşam ilkelerini özümseyememişlerdir, bunları pratik sonuçlarını alacak kadar uygulayamamışlar; sözün eyleme dönüşmesi, ilkenin ruhun iç gereksinimleriyle kaynaşarak bu gereksinimlerin içinde eriyip ... tümünü göster
Behçet Aysanın şiirlerini okuyorum. Biçimle gelişen, ama ondan sık sık taşan bir şiirsellik buldum bu arkadaşta. CEMAL SÜREYABehçet Aysanın, şiiri doğrudan siyasal alanda tüketmek yerine, sorgulayıcı bir nitelik barındırdığını düşündüm.HAYDAR ERGÜLENBehçet Aysanın şiiri, biçime önem veren şairlerin karşı köşegeninde duruyor. Ama bu, biçimi göz ardı ettiği anlamına gelmemeli.REFİK DURBAŞToplumculuğu yüksek tonda konuşmak, bağırmak olarak anlayan toplumcularımıza ve toplumcu şiiri bu tanımlarla niteleyerek küçük düşürmeye çalışan eleştirmenlerimize yabancıdır Behçet Aysanın şiiri.ATAOL BEHRAMOĞLUBarışın, umudun, güzel günlere özlemin şiirlerini yazmak istiyordu, ama yaşadığı günlerde barışın yerini kavga, umudun yerini karamsarlık ve ölüm tuttuğu için, dayanılmaz bir acı siniyordu şiirlerine.MEHMET H. DOĞANKarsız, ışıksız, erken bastıran bir kış akşamını -sürekli- yüreğinde duyar gibi yaşamış bir şairin dünyası Behçetin şiiri.ŞÜKRAN KURDAKULALDIĞI ÖDÜLLER: Ceyhun Atıf Kansu (1987) Edebiyat Ödülü, Abdi İpekçi (1987) Barış ve Dostluk Ödülü, Yaşar Nabi Nayır (1984) Şiir Ödülü
Behçet Aysanın şiirlerini okuyorum. Biçimle gelişen, ama ondan sık sık taşan bir şiirsellik buldum bu arkadaşta. CEMAL SÜREYABehçet Aysanın, şiiri doğrudan siyasal alanda tüketmek yerine, sorgulayıcı bir nitelik barındırdığını düşündüm.HAYDAR ERGÜLEN... tümünü göster