Kimbilir?, Engin Geçtanın psikiyatri alanında kırk yıldır sürdürmekte olduğu çalışmaların bu aşamasında, psikiyatriye, ülkemiz insanına ve bugün kaosun kenarında yaşanan süreçlere bakışını dile getiriyor. Bir bakıma, yazarın geçmişte yazdığı İnsan Olmak ve Varoluş ve Psikiyatri adlı kitapların çağımızı yansıtan bir devamı olarak da nitelendirilebilir.Klasik psikanalizin temel amacı, kişinin içgüdüsel istekleri ile toplumsal bir varlık olarak kendisinden beklenilenler arasında bir uzlaşma yaratmaya çalışmaktı. İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında toplumların da hastalanabileceği fark edildiğinde, normallik tanımında topluma uyum ölçütünden giderek vazgeçildi ve normalliğin bir süreç olarak tanımlandığı, daha esnek bir orta yol bulundu. Ve zaten ardından, olmakta olanlara olmaması gerekir demenin pek anlam taşımadığı bir çağa girildi. Biçimsel olarak şöyle ya da böyle yaşanması gerektiği tarzında modellerin geçerliliğini yitirmekte olduğu bir dünyada, ortak bir niteliğimiz bizi her şeye rağmen kaosun kenarında tutabiliyor: Binlerce yıldır süren toplumsallaşma süreçlerinin sonucu edindiğimiz ve sağduyu adını verdiğimiz sezgisel gücün genetik kodlarımıza işlenmiş olması. Engin Geçtan
Kimbilir?, Engin Geçtanın psikiyatri alanında kırk yıldır sürdürmekte olduğu çalışmaların bu aşamasında, psikiyatriye, ülkemiz insanına ve bugün kaosun kenarında yaşanan süreçlere bakışını dile getiriyor. Bir bakıma, yazarın geçmişte yazdığı İnsan Olmak ve Varoluş ve Psikiyatri adlı kitapların çağımızı yansıtan bir devamı olarak da nitelendirilebilir.Klasik psikanalizin temel amacı, kişinin içgüdüsel istekleri ile toplumsal bir varlık olarak kendisinden beklenilenler arasında bir uzlaşma yaratmaya çalışmaktı. İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında toplumların da hastalanabileceği fark edildiğinde, normallik tanımında topluma uyum ölçütünden giderek vazgeçildi ve normalliğin bir süreç olarak tanımlandığı, daha esnek bir orta yol bulundu. Ve zaten ardından, olmakta olanlara olmaması gerekir demenin pek anlam taşımadığı bir çağa girildi. Biçimsel olarak şöyle ya da böyle yaşanması gerektiği tarzında modellerin geçerliliğini yitirmekte olduğu bir dünyada, ortak bir niteliğimiz bizi her şeye rağmen kaosun kenarında tutabiliyor: Binlerce yıldır süren toplumsallaşma süreçlerinin sonucu edindiğimiz ve sağduyu adını verdiğimiz sezgisel gücün genetik kodlarımıza işlenmiş olması. Engin Geçtan
Engin Geçtan'ın ülkemizdeki insanların hayata bakış açısını, psikolojilerini ve gelişen dünyada teknolojinin de yalnış kullanılmasıyla birlikte yaşanan kaosları ele aldığı kitabı.
Kitaptan altını çizdiklerim:
- Zaman bana bir insan hakkında bilgi sahibi olmanın onu tanımak anlamına gelmediğini öğretti.
- Çoğu zaman sevilme beklentilerimizin karşılanması uğruna sevmeyi unutuyoruz.
- Yaşam nelere öncelik verildiğine göre yaşanıyor.
- Yürekleri dinleyecek zaman bırakmayan bir tempo ve günlük yaşamda nerede ne zaman çıkacağı belli olmayan savaşlarla baş etme zorunluluğu sonucu yaşanan yabancılaşma ve yalnızlık. Ve bu duygularla yüzleşmemek için kullanılan sosyal ve cinsel içerikli ayinler ya da alternatif inanç sistemleri gibi farklı içerikli uyuşturucular
sonucu yaşanan kısır döngüler. Bir başka deyişle, dış dünyadan gelen uyaran bombardımanıyla zenginleşen beyin/zihinler, iç dünyalarından giderek daha az uyaran alır hale gelerek bir başka yönden fakirleşiyorlar. Üstelik buna, kentle bütünleşememiş bölgelerde yayan insanlarda soyutlanmışlık duyguları da eklenebiliyor.
- İnsanın ancak, ana-babasını kendi dünyaları olan ayrı varlıklar olarak görmeyi başarabildiğinde gerçek anlamda yetişkin sayılabileceğini düşünüyorum.
- Yaşantıya dönüşmeyen bilgi, bilmek değildir.
- Sanki yaşadığımızdan çok konuşuyoruz gibi.
- Başlayan her şey biter
- Geleceği denetim altına almak kaygısı günümüz insanının yaşamını kurutan en önemli etkenlerden biridir.
- Alışageldiğimiz düşünceleri altüst eden karşıtlıkların temelinde, içsel yaşantılarımızı normal konuşma diliyle anlatma zorluğu yatmaktadır. Çünkü içsel dünyamızda olanlar konuşma dilimizi aşan yaşantılardır.
- Ne var ki insan beyni belirli bir süre içinde alabileceği bilginin miktarına sınır koyma kapasitesine sahip ve bunun aşıldığı durumlarda “aşırı enformasyon yüklemesi” belirtileri ortaya çıkıyor. Dış dünya tepkilerinin azalması,hırçınlık,can sıkıntısı, karar gerektiren eylemlere geçememe ve giderek insanın üstüne çöken “bana ne”hissi
- İlişki sorumluluğunun gereği, insan ilişkileri karşılıklı çabalarla beslenmek ister, ama bunu sürdürebilenlerin sayısı giderek azalıyor.
- McLean’a göre, biz bir değil, üç beyne sahibiz ve her biri dünyayı kendine göre algılar ve tepki verir.Birinci bölme beynin en eski bölgesidir. Ritüeller, otoriteye boyun eğme, günlük yaşantıda mantık dışı davranışlar bu bölgenin ürünüdür. Yeni ve alışılmamış durumlarla karşılaşıldığında işe yaramaz. İkinci katman limbik beyindir.Duygu yaşantılarıyla ilgili sinirsel yapıyı içerir. Üçüncü katman serebral kortekstir. Algılama, analiz etme, bilgi depolama işini yürütür.
- Mistikler, günün birinde bilimin kendi inançlarıyla buluşacağına olan umutlarını her zaman korumuşlardır.
138 sayfa