Mustafa Kemal Atatürkün evlendiği kadındı o. Hırçındı, öyle yazdılar. Atatürke göre değildi. Zaten evlilikleri de bitti. Mustafa Kemal Atatürkün ayrıldığı kadındı o. Latife Hanımdı. İpek Çalışlar, Latife Hanımda işte o kadını anlatıyor. Ama şimdiye kadar gördüğümüz, tanıdığımızdan başka bir Latife Hanım çıkıyor karşımıza. Kadın haklarının savunucusu, eşi karşısında sağlam duran, ona destek olan, kültürlü bir kadın. Şimdiye kadar hiç gün ışığına çıkmamış belgeler, yabancı kaynaklardan alıntılar, fotoğraflar Latife Hanım portresini daha ayrıntılı ve net çiziyor. Cumhuriyet tarihiyle birlikte Mustafa Kemalin portresi de bir kez daha şekilleniyor. Eşiyle siyaset dahil birçok konuda tartışabilen, onunla gurur duyan, onu herkese tanıtmaktan hoşlanan bir erkek bu kitapta ortaya çıkan. Ayrıca, Latife Hanım da Atatürkle birlikte olduğu dönemle sınırlı kalmıyor, çocukluğu, boşandıktan sonraki yaşamı da giriyor devreye. Öyle olaylar anlatılıyor ki bu kitapta, gölgede kalmış bir aşk gözler önüne seriliyor. Gölgede kalmış bir kişilik şahlanıyor. Kitaba, kadınca bir bakış açısı egemen oluyor. Bir kadını tanımak, Cumhuriyet tarihine bambaşka bir gözle bakmak, sonu hüzünle bitse de olağanüstü bir aşk macerasına tanık olmak için Latife Hanımı mutlaka okumalısınız. Yeni Türkiyenin kuruluşuna katkıları olan, Türkiye Cumhuriyetinin birinci adamına âşık bir kadından söz ediyoruz, unutmayın. İşte gölgede kalmış Latife!
Mustafa Kemal Atatürkün evlendiği kadındı o. Hırçındı, öyle yazdılar. Atatürke göre değildi. Zaten evlilikleri de bitti. Mustafa Kemal Atatürkün ayrıldığı kadındı o. Latife Hanımdı. İpek Çalışlar, Latife Hanımda işte o kadını anlatıyor. Ama şimdiye kadar gördüğümüz, tanıdığımızdan başka bir Latife Hanım çıkıyor karşımıza. Kadın haklarının savunucusu, eşi karşısında sağlam duran, ona destek olan, kültürlü bir kadın. Şimdiye kadar hiç gün ışığına çıkmamış belgeler, yabancı kaynaklardan alıntılar, fotoğraflar Latife Hanım portresini daha ayrıntılı ve net çiziyor. Cumhuriyet tarihiyle birlikte Mustafa Kemalin portresi de bir kez daha şekilleniyor. Eşiyle siyaset dahil birçok konuda tartışabilen, onunla gurur duyan, onu herkese tanıtmaktan hoşlanan bir erkek bu kitapta ortaya çıkan. Ayrıca, Latife Hanım da Atatürkle birlikte olduğu dönemle sınırlı kalmıyor, çocukluğu, boşandıktan sonraki yaşamı da giriyor devreye. Öyle olaylar anlatılıyor ki bu kitapta, gölgede kalmış bir aşk gözler önüne seriliyor. Gölgede kalmış bir kişilik şahlanıyor. Kitaba, kadınca bir bakış açısı egemen oluyor. Bir kadını tanımak, Cumhuriyet tarihine bambaşka bir gözle bakmak, sonu hüzünle bitse de olağanüstü bir aşk macerasına tanık olmak için Latife Hanımı mutlaka okumalısınız. Yeni Türkiyenin kuruluşuna katkıları olan, Türkiye Cumhuriyetinin birinci adamına âşık bir kadından söz ediyoruz, unutmayın. İşte gölgede kalmış Latife!
Hızlı ilerleyen oldukça ilginç bilgilerin paylaşıldığı sonlara doğru ilerleme hızı düşse de çok değeri anıların paylaşıldığı bir kitap. Latife Hanım'a karşı oluşmuş o bildik olumsuz perdeyi aralayıp, döneme onun penceresinden bakmaya davet ediyor.
Hiç bilmediğimiz bir yönden bakıyor... Okuduğuma çok mutlu olduğum kitaplardan oldu...
Güzel bir eser olmakla beraber gerçekleri yansıttığını pek düşünmüyorum. Daha çok kadın yazarın tarihteki önemli bir kadına sempatisiyle kaleme alınmış hissi uyandırdı bende. Sonuçta Latife Hanımefendi'yi rahmetle ansak ta kitapta anlatıldığı gibi bir melek olduğunu düşünmüyorum.
Latife Uşakkizade, zengin bir ailede doğmuş ve el bebek gül bebek yetişmiş, hayatta hiçbir konuda yokluk yaşamammış, onun için önemli olan bir şey için çaba sarf etmemiş, çocukluğu ve gençliği boyunca zorlukların ötesinde yaşamış. Zengin ve demokrat babası onu çölün içindeki bir vahada yaşatır gibi, Osmanlı devrinin kadına bakış açısı ile ezilmeden İzmir’de yaşatmış.
Latife Hanım, akıllı ve yetenekli bir insanmış, ülkesinin hatta çağının ötesinde yetişmiş ve 20. Yüzyılın son çeyreğinde Batılı ülkeler de görülen çağdaş kadın tipinde bir karakter geliştirmiş. Bu onun hem en büyük kazancı, hem de felaketi olmuş bana kalırsa.
Aile serveti sayesinde hayranı olduğu Mustafa Kemal Paşa ile tanışmak ve sahip olduğu yetenekler ve eğitimi sayesinde ona yakın olmak ve gözüne girmek, sonunda ise evlenmek şansını elde etmiş. Ocak 1923’de evlendiklerinde henüz Cumhuriyet bile ilan edilmemişti.
Latife Hanım’ın kocasına mebus (milletvekili) olmak için baskı yaptığı kitapta uzun uzadıya anlatılıyor. Latife Hanım bu isteğine sebep olarak da, İngiltere’de 1918’de kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesini göstermiş. İngiltere’de kadın hiçbir zaman çarşafa veya cumbaya hapsedilmemiştir, hatta tarihleri güçlü kraliçelerle doludur. Örnek: Adam öldürme konusunda fazla çekinmediğinden Kanlı Mary denilen I. Mary ile kız kardeşi I. Elizabeth -İngiltere’yi dünyanın en büyük deniz gücü yapan kişidir. İngiltere tarihinin gelmiş geçmiş en ihtişamlı zamanında hüküm süren Kraliçe Victoria vardır. Bu Kraliçelerin yetiştiği, hüküm sürdüğü ve 1870’lerden itibaren kadın hakları konusunda büyük direnişlerin olduğu bir İngiltere ile iki kadının şahitliğinin bir erkeğe eşit sayıldığı, kendisi de dahil kadınların çarşaf giydiği Cumhuriyet öncesi Türkiye’sin de illa ben kadın milletvekili olacağım demesini ve bu konudaki aşırı baskıcı tutumunu, gençliğine, toyluğuna ve Her iki ülkenin tarihlerini ve gerçeklerini tam algılayamamasına bağlıyorum.
Latife hanımın evlendiğinde 22-23 yaşında olduğu düşünülürse çok şaşırtıcı değil bu yaklaşımı, çünkü gençler sabırsızdırlar, istedikleri şey hemen o anda olsun isterler, ayrıca her şeyi en iyi onların bildiğini, kimsenin bir şey bilmediğini düşünürler. Gençlerin bu aceleciliği iyi bir şeydir, bu acelecilik toplumsal gelişmeyi sağlar. Ama toplumları yaşlılar idare ettiğinden gelişim daha yavaş olur. Toplumsal değişimler bir günde olmaz, ama Türkiye Cumhuriyetinin 15 yılda geçirdiği metaformoz dünya tarihinde olmuş en hızlı siyasi, hukuksal ve toplusal gelişimdir ve eşi benzeri yoktur. Sovyet İhtilali sonrasında olan değişim bile bu kadar geniş kapsamlı değildir. Yinede toplumsal gelişim çocuğun yürümesi gibidir, önce tutunup kalkar, sonra duvarları tutarak yürür, dengesini sağlayınca birkaç adımla yürümeye başlar, yürümekte deneyim kazanınca koşmaya başlar.
Latife Hanım ülkenin toplumsal değişimini yürümeden koşsun beklemiş. Gençler ailelerinin güvenli şemsiyesi altında ve yaşlı insanlardan daha eğitimli ve bilgili olmaları nedeniyle onları büsbütün cahil yerine koyarlar genelde. Doğru, yaşlılar daha az bilgili olabilirler ama yaşam okulundan mezun olmuşlardır, hayat deneyimleri vardır. Gençlerin ise hayat deneyimleri henüz çok azdır, ama bunun farkında olmayacak kadar iddialı, gururlu ve üzülenecek kadar saf ve masumdurlar. Her neslin gençleri diğer insanlardan ve hayattan darbe ala ala onlarda bu deneyime sahip olurlar zaman içinde. Aynı bizim gibi. Ne yazık ki kimse başkalarının deneyimlerinden faydalanamıyor, ancak yaşayarak öğreniyor. Latife hanım da aynı sonuca ulaşmış kitapta, çünkü yaşlılığında “ gençtim, deneyimsizdim, ne yapacağımı bilemedim” tarzı şeyler söylediğinden bahsediliyor.
Mustafa Kemal Paşa’nın etrafındakiler saray protokolü bilmezlerdi ama hayatı ve entrika çevirmeyi bilirlerdi.
Ayrıca, bırakın Latife Hanım’ın milletvekilli olmasını, yurt gezisinde yüzü açık resimleri gazetede çıktı diye “bu halk bunun için mi öldü, Mustafa Kemal Paşanın karısı soyundu dökündü” demişler. Bunu diyenlerin galiba gözünde tavukkarası varmış, Latife Hanım hep kapalıyken Fethi Okyar’ın karısının resimlerde kollarının çıplak olduğu belli, ama ona laf eden olmamış. Tüm gözler Mustafa Kemal Paşa’nın karısının üzerindeymiş anlaşıldığı kadarıyla. Ama ne yazık ki Latife Hanım bu halde bile kadınların durumunun vahametini, ülkenin gerçeğini algılayamamış.
Latife Hanım, Çankaya’ya akşam yemeğine eşleri ile frak giymiş olarak gelmelerini istermiş. Ama o devirde kadınların durumu belli, memleketin hali belli, gelenlerin eğitim düzeyi belli, bu talep oldukça abes kaçıyor o şartlarda. Kadınlar çarşaflı ve kaçgöç varken kaç kadın gece elbisesi ile kocasının kolunda yemeğe gelir ! Sonra milletin yiyecek yemeği yokken frak diktirecek parayı nereden bulsun? Hatta o devirde Ankara’da frak diken tezi var mıydı acaba? Sonra yemeğe gelenlerin görgüsü bilgisi meselesi var. Bu konuyla ilgili olarak İsmet İnönü’nün şu sözünü aktarayım: “Ben ömrümde ilk kez Lozan görüşmelerine gittiğimde ayağıma potin (ayakkabı) giydim, çocukken çarık, askeriyeye girdikten sonra ise çizme giyerdim.” Dikkatinizi çekerim, İsmet Paşa Lozan’a gittiğinde 39 yaşındaydı.
Latife Hanım, kocasını korumak ve az içki içmesini sağlamak için Avrupa saray protokolü uygulama çabasındaydı. Kocasını korumaya çalışması çok doğru bir hareketti ama o devre ve topluluğa uymayan yöntemler seçmiş. Eğer boşanmasalardı, Atatürk, eminim daha uzun yaşardı.
Ayrıca, Latife’nin oldukça güçlü bir karakteri varmış ve bu karakter gençliğin pervazsızlığı ile çevrelenmiş, zenginlik ve üstünlük duygusu ile pekişmiş bir durumdaymış. Latife Hanım, kendinden zayıf karakter ve konumda biri ile evlenmezdi, evlense bile karakteri zayıf bir erkeği ezerdi. Latife Hanım ise dünyanın en büyük emperyalistlerine kafa tutmuş, onları yenmiş, güçlü ve muzaffer bir komutan ile evlenmişti. Kocası hem güçlüydü hem de yaşça büyüktü. Atatürk'ün kendinden 18 yaş küçük karısının kendini idareye kalkmasını hazmedemediği ortada. Daha yaşlı ya da daha Anadolu kafalı bir kadın kocasına doğrudan meydan okumaz dolaylı yollarla onu ikna ederdi. Hem koca kendi dediğinin olduğunu düşünerek mutlu olurdu, hem de kadın istediğini yaptırmış olurdu. Latife Hanım 20. Yüzyılın son çeyreğinde doğmalıymış.
Sonra Latife Hanım’ın kocasına Kemal demesi o günler için fazla devrimci gelmiş insanlara. O zamanlarda kadınlar kocaları için sosyal statülerine göre Beyefendi, Bizim Bey, Efendi, Benim Adam, hatta Benim Herif derlermiş. Yaşlılarda hala vardır bu hitap tarzı.
Kitapta oldukça ilginç gazete haberleri vardı. Mustafa Kemal Paşa ile Latife hanım’ın evlilik haberlerinden birine çok güldüm. Bir ABD gazetesi Mustafa Kemal Paşa’nın Osmanlı sülalesinden bir eş seçmediğini yazmış. Amerikan gazetesi Mustafa Kemal Paşa’yı Enver Paşa ile karıştırmış ve neler yapabileceğini kavrayamamış.
Ayrıca yine bir ABD gazetesinde , Mustafa Kemal Paşa’nın kalp krizi geçirdiği ölümü halinde ülkeyi Latife Hanım’ın yönetebileceğini yazması hiç bir şey bilmediklerini yada gönüllerinden geçeni yazdıklarını düşündürüyor. O devirde bir kadına ülkemi bırakırlar? Sonra Latife Hanım’ın ülkeyi yöneteceği ama halife olamayacağını yazmasına önce şaşırdım sonra güldüm. Ne demezsiniz Atatürk halife olmak istermiş gibi ya da halifelik makamını Cumhuriyet içinde korumak istermiş gibi. Her zaman ki yabancı basın halleri.
İpek Çalışların Latife Hanım kitabında hoşuma gitmeyen tek iki nokta oldu.
Birincisi, İpek Çalışların defalarca belirttiğine göre Mustafa Kemal Paşa, Latife hanıma çok aşıkmış. Bana biraz fazla romantik bir yaklaşım gibi geldi. M. Kemal Paşa Latife Hanım'a aşık olabilir, olmaya da bilir. Bu çok önemli değil bana kalırsa. Aşk iki kişinin arasındadır. Atatürk, Latife ile evlendiğine göre onda bir şeyler bulmuş ve ondan hoşlanmış olmalı yoksa o devirde istediği kadınla evlenebilirdi. Ayrıca Mustafa Kemal, Latife’yi kafasındaki kadın tipine uygun bulmuş olmalı. Batılı, modern kafasındaki devrimler için Türk Kadınına örnek olacak, eğitimli bir kadın. Çünkü Latife Hanım ile boşandıktan sonra Atatürk devrimlerde Mevhibe Hanımı örnek göstermiştir. Mevhibe Hanım Atatürk’ün emriyle çok tutucu olmasına rağmen, başını açıp, saçını yaptırıp, balo verip, baloda dans etmiş ve ilk otomobil ehliyeti alan kadın olmuştur. Otomobilden korkmasına rağmen araba ile Ankara caddelerinde tur atmıştır.
İkincisi ise, Kitap'ta Mustafa Kemal Paşa’nın sosyal devrimleri ve kadınlara verdiği haklar ile ilgili olarak Latife’nin onu zorladığı ve yönlendirdiğinin ısrarla altını çizilmiş. Eğer Mustafa Kemal Atatürk kadının düzeyinin yükseltilmesi meselesini gerçekten yapmak istemeseydi, 2,5 yıl kadar evli kaldığı ve babasının evine gönderdiği eski karısının zamanında dedikleriyle yapmazdı. Mustafa Kemal Atatürk kadının sosyal rolünün yükseltilmesi ve kadına eşitlik verilmesini istediği için yaptı, Latife Hanım yıllar önce ondan istediği için değil. Bence, bu teziyle İpek Çalışlar bu konuda Atatürk’ün dehasını azımsamış oluyor.
Latife Hanım’ın bıraktığı ve kasada tutulan evrakların açıklanmasını istiyorum, neyse görelim bakalım. Milletin kafasında şüphe kalmasın. Ben Mustafa Kemal Atatürk’ü çok severim, onun bu ülke için yaptıklarını sonuna kadar desteklerim, ama insan olarak ona tapmam. Atatürk’ün put yapılmasına da karşıyım. Bir lideri put yapıp halkı ona taptırmaya çalışmak dünyadaki en tehlikeli iştir. Lenin ve Saddam Hüseyin’in dev heykellerinin nasıl yıkıldığını gördük. Putlar yıkılmak için vardır. Kabe’ deki putlar, Bizans’taki ikonlar gibi.
Her insan özel hayatında hata yapabilir, boşanabilir bence, bizi ilgilendiren ülkesi ve o ülkenin insanları için ne yaptığı olmalıdır, onun özel hayatı ile siyasi askeri başarılarını karalamak değil. Latife Hanım’ın bıraktığı evraklar bir şeyi değiştirmez. Mustafa Kemal Atatürk'ün siyasi ve toplumsal olarak bu ülke için yaptıkları mükemmeldir.
Mustafa Kemal ülkesinin nasıl olması gerektiğini kafasında planlamış ve onu uygulamış, hayata geçtiğini görmüştür. Ölümünün ardından 75 yıl geçmesine rağmen eseri olan Cumhuriyet yaşamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti yaşadığı sürece Gazi Mustafa Kemal Atatürk’te yaşayacaktır, benim inancıma göre.
Latife Hanım hakkında (gerçek adıyla Latife Uşaklıgil) yazılmış tam bir kaynak eser. Sadece Latife Uşaklıgil hakkında değil, Atatürk hakkında da bilgiler barındıran bir araştırma kitabı Latife Hanım.