"Locke Lamora'nın Yalanları en sevdiğim on kitap arasında bulunuyor. Belki de ilk beştedir. Kitabı okumadıysanız, okumalısınız. Okuduysanız, muhtemelen yeniden okumalısınız…"
-Patrick Rothfuss-
"Canlı, orijinal ve çekici. Muhteşem bir şekilde yazılmış."
-George R.R. Martin-
"Boğazında kanayan bir kesik olsa ve bir hekim o kesiği dikmeye çalışsa Lamora iğneyle ipliği çalar ve kahkahalar atarak geberip gider. Çocuk… çok fazla çalıyor." Camorr şehri, tarihi boyunca pek çok soysuzluğa, yolsuzluğa, uğursuzluğa, hırsızlığa tanıklık etmiş, büyülü atmosferinde her birini tek tek sindirebilmiştir; Camorr'un Belası'nın ismi şehrin nemli duvarlarında yankılanana dek… Camorr'un Belası'nın yenilmez bir silahşor, usta bir hırsız, duvarlardan geçebilen bir hayalet ve fakirlerin dostu olduğu söylenir. İşte o efsanevi "Bela" narin yapılı, gözü kara ve becerikli Locke Lamora'dır. Locke kimsenin beceremediği bir ustalıkla zenginleri soymasına rağmen, bir başka efsanedeki büyük okçunun aksine çaldıklarından fakirlere tek bir kuruş bile koklatmaz. Locke'un tüm kazancı kendisi ve isimlerinin hakkını fazlasıyla veren hırsızlar çetesi Centilmen Piçler içindir.
Onların sahip olduğu tek ev olan ve her türlü dümen, hile ve numaralarını gerçekleştirdikleri kadim Camorr şehrinin kaprisli ve renkli yeraltı dünyası, içten içe çürümekte ve gizli bir savaş yüzünden parçalanmaktadır. Tek ayak üzerinde onlarca yalan söyleyen Locke ve çetesi, bu büyülü dünyada bu kez tek ayaklarını bile yere basamadan içerisine düştükleri ölüm oyunundan kurtulmak zorundadır. Yarattığı dünya ve kuvvetli kalemi sayesinde Patrick Rothfuss, Brandon Sanderson gibi isimlerle adı sık sık anılan Scott Lynch, çarpıcı romanı Locke Lamora'nın Yalanları'ında bir macera kitabının sürükleyiciliğini, bir fantastik kitabın yaratıcılığıyla birleştirip üzerine George R. R. Martin'in okuyucuyu beklemediği yerden vurmayı başaran anlatımını katıp, bizlere eşsiz bir hayal dünyası sunuyor.
"Locke Lamora'nın Yalanları en sevdiğim on kitap arasında bulunuyor. Belki de ilk beştedir. Kitabı okumadıysanız, okumalısınız. Okuduysanız, muhtemelen yeniden okumalısınız…"
-Patrick Rothfuss-
"Canlı, orijinal ve çekici. Muhteşem bir şekilde yazılmış."
-George R.R. Martin-
"Boğazında kanayan bir kesik olsa ve bir hekim o kesiği dikmeye çalışsa Lamora iğneyle ipliği çalar ve kahkahalar atarak geberip gider. Çocuk… çok fazla çalıyor." Camorr şehri, tarihi boyunca pek çok soysuzluğa, yolsuzluğa, uğursuzluğa, hırsızlığa tanıklık etmiş, büyülü atmosferinde her birini tek tek sindirebilmiştir; Camorr'un Belası'nın ismi şehrin nemli duvarlarında yankılanana dek… Camorr'un Belası'nın yenilmez bir silahşor, usta bir hırsız, duvarlardan geçebilen bir hayalet ve fakirlerin dostu olduğu söylenir. İşte o efsanevi "Bela" narin yapılı, gözü kara ve becerikli Locke Lamora'dır. Locke kimsenin beceremediği bir ustalıkla zenginleri soymasına rağmen, bir başka efsanedeki büyük okçunun aksine çaldıklarından fakirlere tek bir kuruş bile koklatmaz. Locke'un tüm kazancı kendisi ve isimlerinin hakkını fazlasıyla veren hırsızlar çetesi Centilmen Piçler içindir.
Onların sahip olduğu tek ev olan ve her türlü dümen, hile ve numaralarını gerçekleştirdikleri kadim Camorr şehrinin kaprisli ve renkli yeraltı dünyası, içten içe çürümekte ve gizli bir savaş yüzünden parçalanmaktadır. Tek ayak üzerinde onlarca yalan söyleyen... tümünü göster
Tek kelimeyle MUAZZAM.
Öncelikle kitabın çevrileceği haberini aldığımdan beri büyük bir merakla beklediğim bir kitaptı Locke Lamora’nın Yalanları. Bunda Rothfuss’un ve yabancı okurların yorumları etkiliydi tabi. Çıkar çıkmaz da aldım okudum ve ne diyebilirim ki BA-YIL-DIM! Gerçekten de tüm övgüleri hak ediyor.
Bir kere yaratılan atmosfer şahane. Yazar alışılageldik dünya’lardan oldukça farklı bir dünya yaratmış. Gerçi Sanderson ya da Rothfuss’un ki kadar en ince ayrıntısına kadar “kendine özgü” bir evren ile karşı karşıya değiliz. Kitabın geçtiği Camorr şehri bildiğimiz orta çağ Venedik’ine benzer bir şehir. Ama yazar bu şehri öyle bir anlatmış, öyle güzel tasvir etmiş ki (özellikle sahtefer ve cam kule’ler tasvirleri inanılmaz) hayran olmamak elde değil. Bu yüzden bir nevi şehir-fantezi’si türüne daha yakın bir evren yaratılmış diyebiliriz.
Gelelim Locke karakterine. Kvothe’den sonra bu kadar benimseyeceğim ve sevebileceğim bir karakter daha çıkacağını sanmazdım, gerçekten çok sevdim. Kitap ilk çıktığında “Rüzgarın Adı” ile karşılaştıranlar ve ana karakterlerinin çok benzer olduğu yönünde yorumlar olmuş. Katılamayacağım, fazla alakaları yok açıkçası. Sadece ikisi de yetim ve ikisi de sahte bir şehir efsanesi yaratıyorlar. Bu açıdan benzer olabilirler ama bunun dışında pek ortak noktaları yok diyebilirim.
Peki Locke’u özel yapan ne?..Çoğu fantezi roman kahraman’larının aksine süper güçleri ya da büyü yapma gibi yetenekleri yok ama dolandırıcılıkta, sahtekarlıkta ve soyluları elinde oynatarak soyup soğana çevirmede üstüne tanınmayan biri. Centilmen Piç'ler(bu ne harika bir isimdir!) ile birlikte gerçekleştirdiği oyunları ve dalavereleri okurken ağzınız açık kalıyor(benim çoğu zaman hiç kapanmadı!). Özellikle Locke’un sadece kendisine gereken bir kıyafet bulmak için oynadığı oyunları anlatan bir bölüm var ki inanılmaz etkileyici.
Locke dışında ki karakterler de harika, özelikle Jean, Böcek ve Gri Kral’a bayıldım. Jean de tek başına roman çıkartılacak kadar efsane bir karakter, hayran olacaksınız kendisine diyeyim sadece, başka bir şey söylemeyeyim.
Eser ayrıca bir kurgu harikası. Bölüm aralarına serpiştirilen Locke’un çocukluğunu ve Camorr şehri’nin tarihini anlatan küçük ARA’lar kitaba renk katıyor. Ama bu durum bazen çok can sıkıcı olabiliyor tabi, hikaye’nin bazı kırılma anlarını soluksuz bir şekilde okurken birden alakasız bilgilere mahsur kalacak şekilde araya giren bölümler kopukluk yaratıyor. Kitabın hiç mi olumsuz yönleri yok, tabi ki var. Bu olur olmadık yerde araya giren bölümler dışında kitap’ta gerçekten haddinden fazla tasvir ve şehir-lord isim cümbüşlüğü var. Bazen paragraflarca Camorr şehri’nin havasından suyundan, dük ve lord'larından bahsediliyor, okurken sık sık “tamam çok güzel de yeter artık bu kadar bilgi konuya gel” dediğimi hatırlıyorum.
Hikaye içinde bir çok sürpriz de barındırıyor, özellikle ortalara doğru bir ters-köşe olayı var ki apışıp kalıyorsunuz ve Locke’un ondan sonra yaptıklarını “normal” karşılamaya başlıyorsunuz. Ve final…cidden çok iyiydi. Bu arada kitap boyunca Locke’un aşık olduğu bir kız’dan bahsediliyor, acaba karşımıza çıkar mı diye çok bekledim ama sonra’dan öğrendim ki serinin 3. kitabı olan "Republic Of Thieves" de karşımıza çıkıyormuş.
Son olarak anlatımı, mizahı ve karakterleriyle kitap gerçekten çok iyi. Umarım devam kitapları da kısa süre de dilimize kazandırılır.
Şiddetle tavsiye ediyorum.
http://fairytaleess.blogspot.com.tr/2015/08/locke-lamorann-yalanlar-kitap-yorumu.html
Patrick Rothfuss'un da söylediği gibi ''Kitabı okumadıysanız okumalısınız. Okuduysanız , muhtemelen yeniden okumalısınız.''
Özgün dünya, canlı anlatım, iyi kurgu. Okuduğum en iyi fantastiklerden biri.
Bazı bölümlerde fazla ayrıntıya girdiğini düşünsemde severek okudum.
http://fairytaleess.blogspot.com.tr/2015/08/locke-lamorann-yalanlar-kitap-yorumu.html
Patrick Rothfuss'un da dediği gibi '' Locke Lamora'nın Yalanları en sevdiğim on kitap arasında yer alıyor. Belki de ilk beştedir.''
Benim için bu , ilk üç bile olabilir. Kısacası yine Patrick Rothfuss'un da söylediği gibi ''Kitabı okumadıysanız okumalısınız. Okuduysanız , muhtemelen yeniden okumalısınız.''
http://neshe.blogspot.com.tr/2015/01/locke-lamorann-yalanlar.html
Öncelikle kurgunun hakkını vermek istiyorum. Gerçekten iyiydi. Şaşırtıcı, beklenmedik bir son yoktu ama akıcı bir kitaptı. Camorr şehri, dükleri, capası, hırsızları kısacası Scott Lynch in yarattığı evren çok iyi. Dil de rahatsız etmiyor hatta diyaloglar baya eğlenceliydi diyebilirim.
İşin özü yeni bir seriye başlamış bulunuyorum ve kesinlikle devam edeceğim.
Karton Cilt, 581 sayfa
Kasım2014 tarihinde, İthaki tarafından yayınlandı