Leylâ İpekçi’nin ilk romanı Maya, 1998’de Milliyet Sanat Dergisi’nin İlk Kitap İlk Baskı adlı yarışmasında ödül alarak basılmış ve çok kısa sürede altı baskı yapmıştı. Yazarın 2000’li yıllarda ‘Başkası Olduğun Yer’, ‘Ateş ve Bahçe’ gibi romanlarıyla çıkacağı dil yolculuğunun ipuçlarını taşıyan bu roman, sevgisiz ve şiddet içinde büyüyen bir çocuğun yedi sekiz yaşlarından 20’li yaşlarına dek öyküsünü anlatıyor. Yazar, okuru Maya’nın dünyasında gezdirirken bir yandan da hepimizin ilk anılarına, kapanmayan yaralarına, yarım kalmış vedalarına dokunuyor. Kısacası insanın mayasına... Türkçe edebiyatta çok sık rastlanmayan bir üslupla, tek başına büyümek zorunda kalan kız çocuğunun ağzından yazılan bu roman: Çocuksu, naif ve hamasi bir dile yaslanmadan, saf edebiyatın toprağında yeşeriyor...
“Tamamen iyileştikten sonra, ay ışığında bir görünüp bir kaybolan koridorları yeniden cilalamaya başlayacağım. Baş aşağı kaymak için değil, bir kez daha hızla geçip gitmek için...”
Leylâ İpekçi’nin ilk romanı Maya, 1998’de Milliyet Sanat Dergisi’nin İlk Kitap İlk Baskı adlı yarışmasında ödül alarak basılmış ve çok kısa sürede altı baskı yapmıştı. Yazarın 2000’li yıllarda ‘Başkası Olduğun Yer’, ‘Ateş ve Bahçe’ gibi romanlarıyla çıkacağı dil yolculuğunun ipuçlarını taşıyan bu roman, sevgisiz ve şiddet içinde büyüyen bir çocuğun yedi sekiz yaşlarından 20’li yaşlarına dek öyküsünü anlatıyor. Yazar, okuru Maya’nın dünyasında gezdirirken bir yandan da hepimizin ilk anılarına, kapanmayan yaralarına, yarım kalmış vedalarına dokunuyor. Kısacası insanın mayasına... Türkçe edebiyatta çok sık rastlanmayan bir üslupla, tek başına büyümek zorunda kalan kız çocuğunun ağzından yazılan bu roman: Çocuksu, naif ve hamasi bir dile yaslanmadan, saf edebiyatın toprağında yeşeriyor...
“Tamamen iyileştikten sonra, ay ışığında bir görünüp bir kaybolan koridorları yeniden cilalamaya başlayacağım. Baş aşağı kaymak için değil, bir kez daha hızla geçip gitmek için...”
'' MAYA VE BİR GÜN ''
Evet evet evet resmi sıkıcı derslerden ezberlerden kaçıp yine kitaplara sarıldım. Büyük bir vicdan azabı duysam da içimde bu his birkaç sayfa okuduktan sonra kitabın heyecanıyla kayboluyor. Açık konuşalım ben popüler olduğunu öğrenince o kitabı yazarı elime almakta zorlanan tuhaf biriyim. Bu sebeple kendime de şaştım eminim güzel reklamı yapılmış bir kitabı aldığım ve bir günde bitirdiğim için. Kitap başlıktan da anladığınız üzere ‘’MAYA’’ Leyla İpekçi’ nin. Şimdik geçelim gözlemlerimize. Orta yerden başlamak gerekirse kitap Maya adlı kızın sekiz yaşından yirmi yedi yaşına kadarki hayatını anlatıyor.
Edebiyat yapma gayreti yok kitapta ama vurucu cümleler var. Basit ama yoğun cümleler. Misal Genç Osman hayır hayır vereceğim birkaç misal. Bu Maya kızımız çok güçlü bir kız bu sebeple zaman zaman iç alemine dönük birkaç kelam ettiğinde vurucu oluyor. Hani hep sızlanan dertliyim diyenleri bir süre sonra önemsemeyiz ya burada ise durum tam tersi işliyor. Onca kısa cümlelerle üç beş romanlık zorlukları sırtlayan Maya kızımız o küçücük haliyle ettiği küçük sözler etkiliyor ki insanı öylesine. Mesela, hıçkıra hıçkıra saatlerce ağladım demek yerine şunu diyor ve sizi bilmem ama beni daha çok vuruyor böyle cümleler çünkü Maya’ ya bu cümleler yakışıyor. ‘’ Ağlaya ağlaya uyudum. Ne çok gözyaşı çıkıyor benden, şaşırıyorum.’’ (sf.: 32) ‘’ Ceza verse seve seve çekeceğim. Ama beni her seferinde unutuyor.’’(sf:26) En etkileyici kısımlardan: ‘‘ Zil çalmadan önce öğretmen yaptıklarıma baktı. Yeşil kumla kaplı çölün ortasında kambur bir kadın ve adam tarafından iple ağaca asılan küçük bir kız.Bu benim en sevdiğim rüya değildi tabii, ama birileri beni merak etsin istedim. ’’
Başlarındaki çocuksuluk kısa cümleler sonlara doğru yaşının da ilerlemesiyle değişiklik gösteriyor. Yazar bunu başaramayabilirdi de. Belki de o kısa anlatımlar devam edebilirdi ama öyle olmamış iç alemindeki yoğunluğa yaşının verdiği sarsıntılara göre üslubu da değişmiş özellikle sonlara doğru şiirsel bir dil halini almış. Sallinger’ in anlaşılırlığı sonlara doğru boşlukları doldurmayı gerektiren okuyucusundan da daha derin, dingin bir okuma bekleyen bir hal almış.
Kitaba geceleyin iki sularında başladım sabah beş olduğunu fark ettiğinde kitaba sabah devam edip bitirdim. Bir günde okunabilecek akıcılığının olduğunu merak unsurunun yerinde kullanıldığını da ifade etmek için bunu söylüyorum. Yoksa kitaplar hiç gece okunur muymuş efendim. Kitap dediğin boş vakitlerde tatillerde okunur. Aman Allah’ ım bu anlayıştan bizi müsterih eyle. Kitap an beklemez. Her an her daim otobüste yolda gece gündüz tanımaz kitap dediğin. Amma her kitabın ayrı bir psikolojisi vardır orası ayrı mevzudur efendiler. Mesela deli gibi aklın karmaşıksa yahut ‘’aklım’’ karmaşıksa yapacağım bir sürü iş sıraya dizilmişse elime alsam da bir Elias Canetti bir Peyami Safa tat alamam. Öylesine okumayı da yediremediğim için kendime başka yöntemler denerim. Her hale göre kitap vardır efendiler. Mesela ‘’ Hayat Güzeldir’’ kitabı Mustafa Kutlu amcamızın tabi ki her daim okunabilir. Yüzümüze hafif bir tebessüm yayar sıcak yaz günlerinde ferahlık verir üstelik yan etkisi yoktur.
Neyse konumuzu fazla dağıttık. Ne diyorduk. Evet Maya. Bu sabah bitirdim ama hala aklımda Maya dönüyor. Maya’ yı okuduğumdan beri Ali Murat Güven’ e daha bir hak verir oldum nasıl böyle bir bağlantı kurduysam artık. Ali ağabey diyor ya işte vahşet filmleri insanlık dışı filmler insanın iç dünyasına işliyor ve suça meyyal bir nesil ortaya çıkıyor. Mealen böyleydi sanırım. İşte şu geçenlerde işlenen Norveçli terorist te bu tezi ispat ediyor. Maya da… Maya şiddet içinde büyüyen bir çocuk. Ayakta kalmaya annesine babasına benzememeye çalışıyor. Farklı mecralarda yol alıp ufka bakmaya çalışıyor ama bilin bakalım ne oluyor. Ah sen de çok oldun yahu sonunu söylesen tam olacak. Yapılır mı bu okuyucuya dediğinizi duyar gibiyim. Tabii beni okuyan birileri varsa. Vallahi dostlar öyle okuyucular falan diye hitap etme sebebim öyle bol okuyucu kitlemin olacağını düşünmek falan değil. Ne bileyim insan okunmak arzusuyla daha iyi yazabiliyor hem daha eğlenceli oluyor. Değil mi Olric. Evet evet efendimiz. Bu da son dönem facebook artistliği hiç hazzetmem böyle şeylerden lakin bakın zihnimize yerleşmiş kötü bir şarkı gibi ben de yaptım bu espriyi gayr-i iradi. Her neyse efendimiz sonunu söylemeyeceğim elbette. O kadar da insafsız değilim. Ama beni dahi yeni çıkan romanlara yöneltecek kadar çok sevdirdi bu kitap bana kendini. Tavsiye-i şahanem altı baskı yapıp hemen tükenen ve yıllar sonra okuyucu isteğiyle başka bir yayınevinden yani Timaş’tan basılan bu kitabı tükenmeden almanızdır. Tükenmez bir vakit alırım demeyiniz. Tükeniyor sonra bulamıyorsunuz. Ah ne severdim çılgın ‘‘ Nurcan’’ karakterini Bilal Özcan’ ın. Ama kitabı daha doğrusu karikatür kitabını yıllardan beri bulamayınca anladım bu durumu. Çocuktum ama içime büyümüş işte n’apalım. Fena örnek olmadı yahu. Nurcan iyidir iyi. Okuyunuz bulursanız. Şimdilik hoşça kalın dostum. Eğer oradaysanız. Selamlar eder saygı ile referans yaparaktan aranızdan ayrılırım.
Acıydı...ama güzeldi. En sonunda delirdi...Babası keşke bir psikopat olmasaydı.
bence, yeni dönem romanları içinde bir gonca gül :) bence yeni yeni roman okumalarına başlayanlar için cansuyu olabilir. oldukça sade başlayan, sona doğru hikaye ile bütünleşerek ve hikayenin zorlamasıyla büyüyerek, olgunlaşan bir dili var kitabın. kısacası bence fevkalade. mesela romanları daha yavaş okuyan biri olarak iki buçuk saat gibi bir zamanlamada bitirdiğim ben söyleyeyim, varın akıcılığını siz düşünün. bence deneyin :)
Sonlara doğru o psikolojik travmaları Maya mı yaşadı ben mi yaşadım bilmem, bi oturuşta bitiriverdim.
Karton Cilt, 144 sayfa
Nisan2011 tarihinde, Timaş Yayınları tarafından yayınlandı