Kitap açıklaması henüz eklenmemiş.
Sabahattin Ali’nin “İçimizdeki Şeytan” kitabının okuyucuyu iç sorgulamaya iten konusuyla yine bir diğer eseri Kürk Mantolu Madonna’ya göre daha fazla okunması gerektiğini düşünüyorum. Fakat yıllardır en çok satanlar listesinde liste başı olan, Sabahattin Ali denince aklımıza ilk gelen kitabının Kürk Mantolu Madonna olmasının nedenini merak ettim. Öyle ya neden bir “Kuyucaklı Yusuf” ya da bir ”İçimizdeki Şeytan” değil de Kürk Mantolu Madonna? İşte bunun nedeni memler olabilir mi diye düşündüm. Sorunun cevabı için arkadaşımın önerisiyle de bu kitabı okudum.
Mem kavramı ilk kez evrim , yaratılışçılık ve din konularındaki çalışmalarıyla tanıdığımız biyolog ve yazar Richard Dawkins tarafından ortaya atılmıştır. Yunanca taklit anlamına gelen “mimeme” kelimesini gen gibi tek heceli olmasını istediği için mem olarak kısaltan ve bu konuda çalışmalar yapan Darwkins’e göre; başkasını taklit ederek öğrendiğimiz kişiden kişiye geçerek çoğalan her şey memdir, zihinde depolanır ve yine taklit yoluyla aktarılır. Kalıtımsal özellikler nasıl ki genler yoluyla nesilden nesile aktarılıyorsa, bazı kültürel özelliklerde memler yoluyla nesilden nesile aktarılır. Kısacası biyolojik genlerin sosyolojik karşılığı memlerdir. İnsan zihninde üretilen duygular, kavramlar, değerler, inançlar, tutumlar ve davranışlar birer mem topluluğudur.
Bilimsel anlamda mem konusuyla ilgili çalışmalar yapan bir diğer akademisyen de Mem makinası kitabının yazarı Susan Blackmore’dur. Blackmore’a göre insanı diğer canlılardan farklı kılan en önemli özellik insanın taklit edebilme ve tekrarlama yeteneğinin olmasıdır. İşte beynimizin sürekli düşünmeden edememesinin sebebi de, memler tarafından sürekli düşünmeye, konuşmaya ve onları yaymaya zorlanmamızdır. Bu nedenle insan bir mem makinesidir diyebiliriz. Fakat en önemli detay gen iletimde ya hep ya hiç niteliğindeyken memin sürekli değişim ve etkileşim halinde olması. Bu da aklımı en çok karıştıran sanatın mem makinesine dahil olup olmadığı sorusuna bir nebze açıklık getiriyor. Kitaptan çıkardığım sonuca göre sanat; ruh dünyası ile yani somut olan dünyadan çok, bireyin soyut dünyası ile daha çok ilişkilidir. Her ne kadar başkasının sanat üzerine bir çalışması, herhangi bir bireye bunu yapabilme düşüncesi yaşatıyorsa da birebir bunu yapması mümkün değildir. Eğer zaten söz konusu bireyin yeteneği varsa, örneğin bir sanat tablosu ancak bu onun hayal dünyasının genişlemesine vesile olabilir. Onu taklit etme yolu ile öğrenmesi ya da bir kültür haline getirmesi bana göre mümkün değildir. Bu nedenle sanatı, kişisel yetenek gerektirdiği için yetenek de başkalarının yeteneği üzerine taklit yolu ile öğrenilemeyeceğine göre mem makinesine dahil edebileceğimizi sanmıyorum. Bilimsel konularda yeterli bilgim olmadığı için olan okuyucuların bu konudaki fikirlerini öğrenmek isterim.
Kitaptan Altını Çizdiklerim:
- İnsan olmanın problemlerinden birisi de insanlara ön yargısız bakmanın oldukça güç olmasıdır.
Ciltli, 345 sayfa
1999 tarihinde, Alfa tarafından yayınlandı