İsviçreli mimar Peter Zumthor, 1990’larla birlikte gelen enformasyon ve iletişim yönelimli ikinci postmodern dalgaya en keskin direnci gösteren kültür muhaliflerinin başında geliyor. Yazılı ve sözlü siyasi bir karşı koyuş değil bu; yaptığı işle, söz ve imge dolaşımı üzerine kurulu bu dünyanın umurunda bile olmadığını bir kez daha dışavurmuş oluyor. Üstelik de her seferinde başka bir şekilde: Bir seferinde ilkel toprak kap yapma tekniğine öykünerek, bir başkasında kayaların tektonik dizilişinden ilham alarak, ötekinde ise kereste depolarına sığınarak ya da balık sırtından esinlenerek. Her seferinde malzemeyle ve durumla tamamen kendine has bir ilişki kuran işlerinin tek ortak yanı doğrudan duyulara dokunmak, duyuları uyarmak üzere kurgulanmış olmaları. Bu kitapta Peter Zumthor’un dünyası, kendisine 2008’de mimarlığın Nobeli sayılan Pritzker ödülünü getiren işleri ele alınarak irdeleniyor.
İsviçreli mimar Peter Zumthor, 1990’larla birlikte gelen enformasyon ve iletişim yönelimli ikinci postmodern dalgaya en keskin direnci gösteren kültür muhaliflerinin başında geliyor. Yazılı ve sözlü siyasi bir karşı koyuş değil bu; yaptığı işle, söz ve imge dolaşımı üzerine kurulu bu dünyanın umurunda bile olmadığını bir kez daha dışavurmuş oluyor. Üstelik de her seferinde başka bir şekilde: Bir seferinde ilkel toprak kap yapma tekniğine öykünerek, bir başkasında kayaların tektonik dizilişinden ilham alarak, ötekinde ise kereste depolarına sığınarak ya da balık sırtından esinlenerek. Her seferinde malzemeyle ve durumla tamamen kendine has bir ilişki kuran işlerinin tek ortak yanı doğrudan duyulara dokunmak, duyuları uyarmak üzere kurgulanmış olmaları. Bu kitapta Peter Zumthor’un dünyası, kendisine 2008’de mimarlığın Nobeli sayılan Pritzker ödülünü getiren işleri ele alınarak irdeleniyor.