Modern kentleşme sürecinde, endüstri öncesi dönemin insan odaklı tasarım ilkeleri, işyeri-konut bağlantıları, üretim-ulaşım teknolojileri, toplumsal yaşam ritmi korunamamış, mekân kalitesi örselenmiştir. Yitirilenler, modernite anlatılarının gündemin ön sıralarına çıkmayan “kör nokta”larını oluşturuyor.
Jan Gehl, modern kent dokularının alternatifsiz olmadığını, sorunlara razı olmak zorunda olmadığımızı, olumsuzlukların insan odaklı ve ölçek duyarlı bir kentsel tasarım yaklaşımıyla hafifletilebileceğini, yitirilen değerlerin geri kazanılabileceğini savunuyor. İnsan için Kentler’de yaklaşım anlamlı, özlü, okunaklı, ikna edici bir anlatıyla, ufuk açıcı görseller eşliğinde somutlaştırılıyor.
Kitabın tercümesi, meslek pratikleri açısından kuşkusuz önemli bir kazanım. Ne var ki, İlhan Tekeli’nin Önsöz’de vurguladığı gibi, Gehl’in katkısı meslek pratikleriyle sınırlı değil. Kentsel tasarım odaklı olsa da, İnsan için Kentler, yeni kamu alanlarını ve kamusallıkları, parçalanmamış kentsel komünitelerin oluşumunu düşünme, kavramsallaştırma ve değerlendirme açısından önemli ipuçları sağlıyor.
İnsan için Kentler hem tasarımcılar hem de kamusal alan pratikleri, gündelik yaşam kent ve yerel demokrasi çalışmaları için özgün ve değerli bir başvuru kitabı. -Prof. Dr. Murat Güvenç
Jan Gehl uzun yıllar Danimarka Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi’nde öğretim üyeliği yapmıştır. Kopenhag, Stokholm, Rotterdam, Londra, Amman, Melbourne, Sydney, San Francisco, Seattle ve New York gibi dünyanın önemli kentleri için iyileştirme projeleri geliştirmiştir. Britanya Kraliyet Mimarlar Enstitüsü (RIBA), Amerika Mimarlar Enstitüsü (AIA), Kanada Kraliyet Mimarlar Enstitüsü (RAIC) ve Avustralya Planlama Enstitüsü’nün (PIA) onur üyesidir.
The Environmental Design Research Association (EDRA) 2011 Great Places Kitap Ödülü
Planetizen’e göre 2010’un en iyi 10 kitabından biri
Wall Street Journal’a göre, sürdürülebilir kentler üzerine en etkileyici kitaplardan biri
Modern kentleşme sürecinde, endüstri öncesi dönemin insan odaklı tasarım ilkeleri, işyeri-konut bağlantıları, üretim-ulaşım teknolojileri, toplumsal yaşam ritmi korunamamış, mekân kalitesi örselenmiştir. Yitirilenler, modernite anlatılarının gündemin... tümünü göster
1963 tarihli Troyada Ölüm Vardı ile Ekim 1999da yayımladığımız Öteki Metinler on bir kitaplık Bilge Karasu külliyatının başını ve sonunu işaretliyor. 1990 tarihli Kılavuz bir anlamda yazarın son dönem kitaplarından...Yazmasaydım unutup gidecektim belki, çoğunu... Oysa şimdi geviş getirip duruyorum. Şu aracı olmak, araç olmak, bir oyunun taşı, ya da taşları olmak......İşin tümü bir oyun belki, ama bu oyundaki taşlardan biri, yalnız biri, ben, neyi oynadığımı bilmiyorum. Oyundaki yerimi bilmek şöyle dursun, birilerinin beni oynatıp oynatmadığını da kestiremiyorum.Ölümden de kaygılandırıcı olan, dönülmez olan durum, bu muydu acaba? Bilge Karasu
1963 tarihli Troyada Ölüm Vardı ile Ekim 1999da yayımladığımız Öteki Metinler on bir kitaplık Bilge Karasu külliyatının başını ve sonunu işaretliyor. 1990 tarihli Kılavuz bir anlamda yazarın son dönem kitaplarından...Yazmasaydım unutup gidecektim bel... tümünü göster
Gazeteci-yazar Johann Hari, son yıllarda bir şeylere odaklanmakta ne kadar zorlandığını fark ettiğinde suçu önce kendisinde aramış. Ama sonra aslında çoğu insanın aynı sorundan muzdarip olduğunu görmüş. Böylece meseleyi araştırmaya, uzmanlarla görüşmeye başladığında çok daha derin ve kapsamlı nedenlerin söz konusu olduğunu keşfetmiş. Çalınan Dikkat’te Hari bu nedenleri detaylarıyla ele almanın yanı sıra, dikkatimizi geri kazanmanın yollarına kafa yoruyor.
Bireysel çabaların, yani sırf kendi hayatlarımızda birtakım değişiklikler yaparak sorunu çözmeye çalışmanın ancak bir yere kadar etkili olabileceğini vurgulayan Hari, “dikkatimizi bizden çalan kuvvetlerle kolektif olarak yüzleşip onları değişime zorlamamız gerektiğini” belirtiyor. Bunun ise acil bir mesele olduğunu, çünkü dikkati dağılmış bir toplumun, önündeki en önemli sorunlara bile odaklanamayacağını ve çözüm üretemeyeceğini söylüyor.
“Böyle az uyuyup çok çalışan, üç dakikada bir faaliyet değiştiren, zaaflarımızı öğrenip manipüle etmek için tasarlanmış sosyal medya siteleri tarafından takip edilip gözlemlenen, stres fazlalığından aşırı tetikte yaşayan, enerjinin sıçrayıp çakılmasına yol açan bir şekilde beslenen, her gün beyne zarar veren toksinlerle dolu bir kimyasal çorbası soluyan bir toplum olmaya devam ettiğimiz takdirde – ciddi dikkat sorunları yaşayan bir toplum olmaya da devam edeceğiz, evet. Ama bunun bir alternatifi var. Örgütlenip karşı koymak – dikkatimizi ateşe veren kuvvetlerle mücadele edip yerlerine iyileşmemize yardımcı olacak kuvvetler geçirmek.”
Gazeteci-yazar Johann Hari, son yıllarda bir şeylere odaklanmakta ne kadar zorlandığını fark ettiğinde suçu önce kendisinde aramış. Ama sonra aslında çoğu insanın aynı sorundan muzdarip olduğunu görmüş. Böylece meseleyi araştırmaya, uzmanlarla görüşm... tümünü göster
Okumak eylemi var olmasaydı uygarlık mümkün olur muydu? Yaygın okuma becerisinin yokluğunda toplumsal kurumlar hayal edilebilir miydi? Okumanın ilham verici, harekete geçirici, aydınlatıcı, bilgi verici gücünün toplumlara ve bireylere etkileri nelerdir? Okumak farklı zamanlarda ve farklı mekânlarda hangi anlamlara gelmiştir? Giderek dijitalleşen bir çağda okumanın rolü nedir?
Okumanın ne olduğunu bildiğimizi düşünsek de aslında bu eylem, birçok yönden epey gizemli bir süreçler dizisi olmaya devam etmektedir. Okumanın sunduğu fırsatlar, bir taraftan siyasi amaçlar için desteklenmesine yol açarken, diğer taraftansa bazı iktidar odakları tarafından yıkıcı fikirlerle ilişkilendirilmiş; bu da tarih boyunca birçok yönden sansüre ve şiddete olanak tanımıştır. Okumanın önüne engeller getirmek isteyen odaklar insanların eğitimsiz bırakılması, yayıncılığın baskı altına alınması, kütüphanelerin ve eserlerin yok edilmesi, hatta yazarların ve yayıncıların öldürülmesi gibi yollara başvurmuşlardır. Yazar Belinda Jack, tüm bu bastırma girişimlerine karşın okumanın, yazar ile okur arasında işbirliğine dayalı bir eylem olduğunu ve asla tamamen kontrol edilemeyeceğini son derece sürükleyici bir dille göstermektedir.
Okumak eylemi var olmasaydı uygarlık mümkün olur muydu? Yaygın okuma becerisinin yokluğunda toplumsal kurumlar hayal edilebilir miydi? Okumanın ilham verici, harekete geçirici, aydınlatıcı, bilgi verici gücünün toplumlara ve bireylere etkileri nelerd... tümünü göster