Kameriyeye ben de göz atıyorum. Âh Settarhan!
Benim saf, dünyadan bîhaber, kanayaklı ama kendisini dünyanın bütün galesinin de ortasında buluveren dedem.
Azam'ın kazazedesi, Sophia'nın kafası karışık âşıkı, Tebriz-Tiflis-Batum-Bakü hattında tacir; yanık, kavruk, yaralı ama bir o kadar da hayat dolu, alnını rüzgâra vermiş öylece oturuyor.
"Demek burada gördüler birbirlerini" diye geçiriyorum içimden gülümseyerek.
İçim içime sığmıyor. Kolay değil, dedemle anneannemin ilk görüşmelerine tanık oluyorum.
Kameriyeye ben de göz atıyorum. Âh Settarhan!
Benim saf, dünyadan bîhaber, kanayaklı ama kendisini dünyanın bütün galesinin de ortasında buluveren dedem.
Azam'ın kazazedesi, Sophia'nın kafası karışık âşıkı, Tebriz-Tiflis-Batum-Bakü hattında tacir; yanık, kavruk, yaralı ama bir o kadar da hayat dolu, alnını rüzgâra vermiş öylece oturuyor.
"Demek burada gördüler birbirlerini" diye geçiriyorum içimden gülümseyerek.
İçim içime sığmıyor. Kolay değil, dedemle anneannemin ilk görüşmelerine tanık oluyorum.
Nar Ağacı // Nazan Bekiroğlu
Çok uzun zamandır okuduğum kitaplara yorum yazar,kendi şahsi düşüncelerimi dökerim satırlara. Kitapların sayfalarında kendimi kaybetmişsem,son sayfayı kapattığımda hafsalımda kalan satırları tekrar tekrar okuyorsam içimden şayet, o kitap benim kıymetlim olmuştur.
Yerli yada yabancı yazarların yazdığı ve çok beğendiğim kitaplarla karşılaşmışımdır mutlaka ,ama NAR AĞACI bir başka anlam kattı OKUDUĞUM kitaplara…
İtiraf etmeliyim ki ben,SERPİL arkadaşınız,kardeşiniz bu kadarını beklemiyordu.
Zamanında okuduğum BRONZ ATLI / Paullina Simons kitabını yere göklere sığdıramayan ben, aynı dönemi satırlara döken NAZAN BEKİROĞLU yazarımızı es geçmenin utancını yaşıyorum şimdi.
Son sayfayı kapattığımda aklıma düşen ilk düşünce kesinlikle bu oldu. Her iki kitapta kendince farklı güzellikler taşısada bu iki kitap, NAR AĞACI ‘nın yerine hiçbir kitabı koyamam…
Kitabın ilk satırlarında 1912 yıllarına gidiyorum,Zehrayı Büyükhanımı, Hacıbeyi ve Zehra’nın abisi İsmail ile tanışıyorum. Bahçelerinde İsmailin diktiği Nar Ağacı ile o dönemin mutluluğunu okuyorum her bir satırda.
Trabzonlu olmamın verdiği avantajı kullanmak istedim bazı yerlerde,ama ne mümkün, Gül Cemal vapurunu bile bu kitapta tanıdım öğrendim.
O dönemi onlarla yaşayıp öğrenmek ve her bir anlarına şahit olmak, İsmailin İstanbul mekteplerinde eğitim görme hevesi, Zehranın resim çizmek için eğitimi ve bu eğitimi vermek için ona yardım eden Celil Hikmet bey.
Rus donanmasının Trabzon kıyılarına saldırmaya başlaması ile Trabzon eskisi gibi değildir artık. Şimdi zaman muhacire çıkma zamanıdır Zehra ve ailesi için. Tek tesellileri bıraktıkları topraklara bir gün dönebilme umududur..
İran’ın Taht-ı Süleyman’ında,Tebriz’in halı tüccarının oğlu beyzade Setterhan…. Ve Setterhan’ın gönlünde Azam…
Taht-ı Sülayman’nın her karış toprağına kurban Setterhan, ne oldu nasıl oldu da her şeyi geride bırakıp,kendi toprağından memleketinden kopup karadenizin Batum ilçesine yerleşti? Kervan larla geldiği bu yere yaşamaya karar verdi…
Ve nasıl oldu da Karadenizli Zehra ile Tebrizli Setterhan birbirlerini buldu….
Yazarın satır arasında dediği gibiydi okurken hissettiklerim,
“Zehra’nın hikayesine geçildiğinde aklım Setterhan da kalıyor,Setterhan’ın kine geçtiğim de Zehra da”… ben de Hocam gibi ordan oraya savruldum durdum merakla hasretle ve mutlulukla….
Çok severek okuduğum bu Romanı tavsiye etmekten ve her bi karakter ile tanışmaktan gurur duydum….
Not: kitabın 506. Sayfasının son satırlarını okurken kaderin akıl almaz haritasına şahit olacaksınız….
SeRpiL…..
yazar günümüze keşke hiç dönmeseydi, okuyunca demek istediğim yeri anlayacaksınız. gene de değmiş eline sağlık hemşerim
"Birilerinin mucizesi olmak lazım.setterhan" der,Çiçek hala ...ve sizi bu zamandan alır, başka zamanlara,başka mekanlara ve başka başka hayatlara götürür. Şiirsel bir kitapmı ? yani...ama bir o kadar da gerçek,bir o kadar da sade...iyiki okudum dediğim kitaplardan.
Kitabın arka kapağını kapattım lakin karakterlerle vedalaşmak hiç kolay olmayacak. Kesinlikle unutamayacaklarım arasında yerini aldı.
Mükemmeldi. Kimisine dili ağır gelebilir ama bana göre dil ve üslup çok güzeldi, tam bir edebi dil. Kötü olarak eleştirebileceğim tek yanı Settarhan ve Zehra'nın konusu çok azdı. Hadi kavuşsunlar artık hadi derken kitap bitiyor. Herkese okumasını tavsiye ediyorum.
Okumam gereken bir kitap olmasaydı da gönüllü olarak alıp okusaydım belki daha çok beğenirdim, yazarı bize daha iyi davransaydı belki daha da çok beğenirdim. 6 yıldız yeterlidir fakat önermiyorum. "Okumak için satın alınacak kadar güzel değil."
Hiç bitmesin dediğim bir kitap oldu. Üstelik Nazan Bekiroğlu'nun kitaba eklemediği bir Rusya bölümü de varmış, o kısmı da okumayı çok isterdim.
müthiş bir kitap! meraktan öldüğüm halde bitmesin diye yavaştan aldığım, bitince boşluğa düştüğüm, uzun süre etkisinden çıkamayacağımı bildiğim nadir kitaplardan...yazarın diğer kitapları da takibe alınacak bundan böyle:)
İncelikle işlenmiş karakterleri, zengin ayrıntıları ve dönemi anlatmadaki ustalığıyla Nar Ağacı bir Doğu masalı kadar zengin, hayal kadar güzel, hayat kadar gerçek bir öykü...
Sen öyle çağırmasan ben böyle gelmezdim
Ben böyle çağırmasam sen öyle gelmezdin
Nazan Bekiroğlu bu romanında kendi köklerine uzun bir yolcuğa çıkmış. Yazarın kelimeleri kullanmadaki başarısı dikkat çekici. Yazar edebiyat profesörü olduğundan roman yazma tekniklerini çok iyi kullanmış, kelimeleri ustalıkla yoğurmuş ve bu sayede etkileyici bir kurgu ortaya çıkmış. Kurguda bir senaryo havası var. Yazarın öykünün içinde yer alıyor olması ve dalıp gittiği fotoğraf karesinde kurguya dahil olması, olayların akışı, karakterlerin arzı endamı bir film senaryosunu çağrıştırıyor. Konunun oldukça ayrıntılı olarak işlenmesinden dolayı olsa gerek, kitabın kimi zamanlarında sıkıldığım, duraksadığım oldu, ancak genel olarak iyiydi. Sonuç olarak Nar Ağacı için şunu söyleyebilirim: Romanın kurgusu etkileyici ama öykü fazla etkileyici gelmedi bana.
Karton Cilt, 536 sayfa
Timaş Yayınları tarafından yayınlandı