Milattan sonra 82de geçen öykü, gerçek tarih ile kurmacayı bir aşk ve eve dönüş öyküsünde buluşturuyor. Mahmut Şenolun Phaselis Adağının hikayesini şöyle anlatıyor: Beni romana başlatan, gerçekten, bir cümle oldu. Bir Latin dönemi yazarının, Aelianın elime rastlantıyla geçen kitabından, Hayvanların Doğası adlı kitaptan beni hop oturtup hop kaldıran o cümle şuydu: Ve bu vahşi arılar, Phaselisin bütün halkını kentten sürüp çıkardırlar. İşte bununla yola koyuldum. Phaselis üzerine bir şey yazacağım, diye on yıl öncesinden kalmış bir takıntım da vardı. O cümleyle bu takıntı, benim çevremde yaşanmış, yarıda kalmış, olacakmış gibi gözükürken son anda kayda değer bir rastlantıyla başka şekillere bürünmüş yaşamöyküleriyle buluşmaya başladılar. Elbette geceli gündüzlü, aylarca hem okudum, hem yazdım. Elli beşten fazla Latince kitabın İngilizcedeki çevirileriyle, bunaltı geçirene kadar uğraştım. Arada başka şeyler de okuyor ve ilgi alanımı geniş, çepeçevre tutmaya özen gösteriyordum. Halikarnas Balıkçısının deniz kokan o masmavi kitaplarını ve onun düşün yazılarını başucu kitapları yaptım. Herodotosda öyle... Zaten ikisi de Bodrumlu değiller mi? Sonunda yazılar böylece ilerlerken bir yandan da araştırmalarım gelişti ve tarihsel gerçekliğe çok yakın bir metin çıktı ortaya. Ancak asla bunun bir masal-roman olduğu unutulmasın. İçinde aktarılan tarihi bilgilere, ben okuyucu olsam bire bir gerçeklikmiş gibi bakmazdım. Tarihi gerçek diye adlandırılan şeylerin zaten ne kadarı tamamen doğrudur? Romanda kurmaca ile tarih gerçekliği yarı yarıyadır. Ancak işe koyulmadan önce bir öncül öykünün varolup olmadığı sorusu bu açıklamamla netleşmedi. Evet vardı! Ben romandaki Menelausla Phyllidanın birlikte olacakları eski bir kenti zaten öteden beri arıyor, düşlüyordum. Yazarın iki yılı aşkın bir araştırma, okuma ve yazma uğraşısıyla ortaya çıkan Phaselis Adağında Homerostan Herodotosa, Catodan Straboya dek antik döneme ait söylenenler şimdi bir Türk yazarın elinden, gazeteci dikkati ve özeniyle okurlara ulaşıyor.
Milattan sonra 82de geçen öykü, gerçek tarih ile kurmacayı bir aşk ve eve dönüş öyküsünde buluşturuyor. Mahmut Şenolun Phaselis Adağının hikayesini şöyle anlatıyor: Beni romana başlatan, gerçekten, bir cümle oldu. Bir Latin dönemi yazarının, Aelianın elime rastlantıyla geçen kitabından, Hayvanların Doğası adlı kitaptan beni hop oturtup hop kaldıran o cümle şuydu: Ve bu vahşi arılar, Phaselisin bütün halkını kentten sürüp çıkardırlar. İşte bununla yola koyuldum. Phaselis üzerine bir şey yazacağım, diye on yıl öncesinden kalmış bir takıntım da vardı. O cümleyle bu takıntı, benim çevremde yaşanmış, yarıda kalmış, olacakmış gibi gözükürken son anda kayda değer bir rastlantıyla başka şekillere bürünmüş yaşamöyküleriyle buluşmaya başladılar. Elbette geceli gündüzlü, aylarca hem okudum, hem yazdım. Elli beşten fazla Latince kitabın İngilizcedeki çevirileriyle, bunaltı geçirene kadar uğraştım. Arada başka şeyler de okuyor ve ilgi alanımı geniş, çepeçevre tutmaya özen gösteriyordum. Halikarnas Balıkçısının deniz kokan o masmavi kitaplarını ve onun düşün yazılarını başucu kitapları yaptım. Herodotosda öyle... Zaten ikisi de Bodrumlu değiller mi? Sonunda yazılar böylece ilerlerken bir yandan da araştırmalarım gelişti ve tarihsel gerçekliğe çok yakın bir metin çıktı ortaya. Ancak asla bunun bir masal-roman olduğu unutulmasın. İçinde aktarılan tarihi bilgilere, ben okuyucu olsam bire bir gerçeklikmiş gibi bakmazdım. Tarihi gerçek diye adlandırılan şeylerin zaten ne kadarı tamamen doğrudu... tümünü göster