Michel Fourcalt da, tıpkı Aydınlanmacılar gibi, kişinin özgürleşmesini, olgunlaşmasını ve aklını sürekli ve doğru kullanabilmesini kendine ilke edinmiştir. O, bu yönüyle Kantın önerdiği Aydınlanma projesinin amacını benimser, fakat diğer yandan modernizmin sınırlayıcı yanına dikkat çeker ve ona alternatif yöntemler önerir. Yani bir tür Dialektik der Aufklaerung [=Aydınlanmanın Diyalektiği] a la Foucault. Michel Fourcaultun elinizdeki Psikoloji ve Ruhsal Hastalık başlığını taşıyan bu çalışması da onun hem kendi çalışması hem de yapısal kuram çerçevesindeki bir tür model karakteri taşır.Yazar burada insani varoluş kategorilerinde bilimi, ruhsal hastalığı ve psikolojik çözümlemeyi bireyin ve toplumun geçmişinin bir momenti olarak geliştiriyor. Klinik bulgulardan ve ruhsal ile organik süreçlerden hareketle Michel Foucault, içlerinde insanın ve onun özgürlüğünün geçmişinin belli özelliklerinin kendilerini ürettikleri bilincin psikolojik boyutunu ve ruhsal hastalıkların genel yapıların tanımlıyor. ...
Michel Fourcalt da, tıpkı Aydınlanmacılar gibi, kişinin özgürleşmesini, olgunlaşmasını ve aklını sürekli ve doğru kullanabilmesini kendine ilke edinmiştir. O, bu yönüyle Kantın önerdiği Aydınlanma projesinin amacını benimser, fakat diğer yandan modernizmin sınırlayıcı yanına dikkat çeker ve ona alternatif yöntemler önerir. Yani bir tür Dialektik der Aufklaerung [=Aydınlanmanın Diyalektiği] a la Foucault. Michel Fourcaultun elinizdeki Psikoloji ve Ruhsal Hastalık başlığını taşıyan bu çalışması da onun hem kendi çalışması hem de yapısal kuram çerçevesindeki bir tür model karakteri taşır.Yazar burada insani varoluş kategorilerinde bilimi, ruhsal hastalığı ve psikolojik çözümlemeyi bireyin ve toplumun geçmişinin bir momenti olarak geliştiriyor. Klinik bulgulardan ve ruhsal ile organik süreçlerden hareketle Michel Foucault, içlerinde insanın ve onun özgürlüğünün geçmişinin belli özelliklerinin kendilerini ürettikleri bilincin psikolojik boyutunu ve ruhsal hastalıkların genel yapıların tanımlıyor. ...
Yazar metnini, hastalıkların semptomatolojisi üzerine görüşlerini açıklayarak açmış, bazı temel patolojilerin açılımları, nörofizyolojik ve psikolojik postulatların karşılaştırılması üzerinde durdurtan sonra Psikolojide bütünlük arayışına değinmiş. Psikoz ve nevrozların ayrım kriterlerini belirttikten sonra kişiliğin hem hastalığın geliştiği bir öğe olarak hem de hastalığı değerlendirmek için bir ölçüt haline gelmekte olduğunu belirtmiş.
Regresyonun bilişsel arka planına değindikten sonra, hastalıkların semptomatolojisinin felsefi düzeyde incelenmesine yer ayırmış. Karşıt anlamlılık kavramı üzerinde detaylı ( belki de fazla ) duran yazarın, Klasik Freudyen psikanalizin görüşlerini benimsediği ortada. Jackson, Bleuler atıfları yapan yazar, kaygıyı karşıt değerliliğin dışavurumu olarak almış. Regresyonun, geçmişe doğru bir dönüş değil, şimdiki zamandan kasıtlı bir kaçış olduğunu belirttikten sonra kapsamın döngüselliğini sorgulamış: " Kişi şimdiki zaman sayesinde kendini geçmişinden mi korumaktadır yoksa geride kalmış tarihin yardımıyla şimdiki zamandan mı kendini sakınmaya çalışmaktadır?"
hastalık belirtilerinin arkaik davranış kalıpları olduğunu savunan yazar, varoluşçu, bilişsel ve evrimci ekollerin görüşlerini içeren çıkarımlar yaparken Klasik Freudyen psikanalizinden uzaklaşmadığı son derece açık. Çoğu çıkarım, nörofizyolojiden kopuk, kimi yerde kısmi redlere kadar varan görüşlere sahip. "Normal" ve "anormal" i sosyal bir çerçevede tanımlanın gerekliliğini belirten yazar, tüm bu kavramları kültürün yarattığını ifade etmiş. Antropolojik potansiyeller ve tanımlar üzerinde duran yazar; toplumun, kovduğu veya hapsettiği hastada kendi hasta olabilme potansiyelini görmek istemediğini anomali olarak tanımladığı andan itibaren hastayı dışladığını belirtmiş.
"Deliliğin Tarihi" ' nin cömert bir özetini "delilik ve kültür" pasajını son bölümde okura sunan yazar, modern çağın en büyük günah algısına değinmiş: İşsizlik. Hapishanenin sınıfsal bir baskı aracı olarak kullanıldığını ifade eden yazar, tedavi adı altında ahlaki zincirlere vurulan hastaların sonsuz bir çocuklaştırma ve ceza döngüsüne sokulduğunu ve tıbbi iktidarın arzusu yönünde fütursuzca kullanıldığını belirtmiş. Davranışcılık ekolünün temellerinin 1790'larda atıldığını ima eden yazar, vahşi ahlakçı sadizmi eleştirmiş.Metninde Erasmus, Bosch, Nietzsche, Cervantes, Shakespeare göndermelerinde bulunan yazar, anomalilerin toplumsal eşiklerinin değişkenliği üzerinde durmuş ve kaygıyla çizilen toplumsal ilişkileri tanımlamış. kayıtsızlık uyarıları yaptıktan sonra varoluşçu çıkarımlarla metnini kapatmış.
110 sayfa