İlk romanı Pinhanla edebiyatseverlerin haklı ilgisine mazhar olan Elif Şafaktan yine tarihsel dokulu bir roman. Isabel, Antonio, Miguel ve Andres... engizisyon zulmünün paramparça ettiği, kendilerini, birbirlerini kaybeden, arayan, sırların peşinde koşan insanlar... İspanyada başlayan Aynalar Şehrinde (İstanbulda) süren Seferadların hikayesi... Tabii bir de, Engizisyon yargıcı, büyük vaiz Alonso Perez de Herreranın öyküsü...
İlk romanı Pinhanla edebiyatseverlerin haklı ilgisine mazhar olan Elif Şafaktan yine tarihsel dokulu bir roman. Isabel, Antonio, Miguel ve Andres... engizisyon zulmünün paramparça ettiği, kendilerini, birbirlerini kaybeden, arayan, sırların peşinde koşan insanlar... İspanyada başlayan Aynalar Şehrinde (İstanbulda) süren Seferadların hikayesi... Tabii bir de, Engizisyon yargıcı, büyük vaiz Alonso Perez de Herreranın öyküsü...
Kitaptan yapılan bir alıntıyı görüp beğenmem üzerine aldım. Sırf yarım bırakmış olmamak için zorla okudum. Anlatım şekli oldukça karışık, edebi cümleler kurulmak istenirken gereğinden fazla uzatılmış, aşırı süslü ve uzun paragrafların sık sık kullanıldığı, kitap bittiğinde ise net bir sonuca ve mesaja ulaşamadığım, okumazsanız bir şey kaybetmeyeceğiniz bir kitap.
Kitabı alıp okuma nedenim olan alıntı,
"An kopukluktu, zaman süreklilik. Zaman nizamdı, an düzensizlik. Akıl zamanın ellerinde yeşerirdi, sezgiyse anın. Şeytan anın efendisiydi, Tanrı'ysa zamanın."
Bunun dışında kitapta işaretlediğim tek cümle,
"Bilmemek, kendi gölgenden korkmana sebep olur, bilmekse başkalarının gölgesinden."
Ağır bir dilde yazılmış benim için zaman kaybı bir kitap
Dertli ve yalnızdı ölüm. Sevilmemekten şikayetçiydi..... sadece yalnızlıktan kurtulmak istiyordu o kadar. Vurdumduymazlıktan gelse de, aslında insanların onu böylesine çirkin, böylesine korkunç tasvir edip kendilerinden uzaklaştırmaya çalışmaları ağırına gidiyordu. Ne yazık ki kendi varlığı başkalarının yokluğunu gerektiriyordu. Var olabilmek için yok etmee mahkumdu. Bu kısırdöngüden kurtulabilmek için belki de kendini ortadan kaldırması gerektiğini düşünüyor ama bir türlü cesaret edemiyordu. Her ne olursa olsun, hayatı seviyordu ölüm.
Kadın inci gibidir. Bazen senelerce, bazen de bir ömür boyu bir istiridyenin içinde saklar kendini. Fakat bir kez gün ışığı gördümü çabucak unutur geçmişini. Geçmişte ne kadar saklanmışsa o kadar seyredilmek ister; ne kadar kapalı kalmışsa o kadar açığa çıkmak ister. Işte o an çıkıp geldiğinde, artık ona kimse mani olamaz. Kendi bile.
Insan vücudu mütemadiyen dönen bir çemberdi. Zira dikkatlice bakıldığında, damarlarda dolaşan kan, mütevazi bir çember çizmekteydi. Çemberde bir son ya da başlangış tayin etmek ise mükün değildi. Kan çemberin yarısında peybeypey kirleniyor, öteki yarısında ise kademe kademe temizlenerek arınıyordu. Hal böyle olunca da, pislik ve temizlik, parça ve bütün, çirkinlik ve güzellik aynı çemberi tamamlıyordu.
Cehalet kadar aşırı bilgi de yüktür insana. Bilmemek, kendi gölgenden korkmana sebep olur, bilmekse başkalarının gölgesinden. Biri içerden kuşatır seni, öteki dışarıdan....
Elif Şafak'ın hayal kırıklığına uğradığım tek romanı sanırım.. Okunmaz diyemem, Elif Şafak okuruyum diyen herkes okumalı ancak doğruyu söylemek gerekirse bir an önce bitmesini istediğim kitaplardan biri oldu.. Anlaşılması zor ve karışık geldi biraz.. İskender, Aşk, Bit Palas tadında bir roman beklemek yanlış olur maalesef..
http://moonlightcat13.blogspot.com/2015/04/sehrin-aynalar-elif-safak-bahar-okuma.html
Elif Safak cok begenerek okudugum bir yazar...Fakat bu kitabini bitiremedim...Gitmedi... Cok az kitabi yarim birakirim, maalesef bu da onlardan biri oldu...Aranizda okuyanlar ve bitirenler var mi??? Ilerleyemedim, tasvirler, kisiler ve git-geller arasinda kayboldum:(