Mutlak dostluk, mutlak sevgi, mutlak iktidar: Bunlar, gücünün doruğundaki Osmanlı İmparatorluğunun hünkârı Kanuni Sultan Süleymanı, sadrazamlık katına yükselen Rum devşirme İbrahim Paşayı ve gözdelerin gözdesi Hürrem Sultanı birbirine bağlayan, ama aynı zamanda birbirinden kopartan üç nitelik. Yazgının elinde, kendilerinin de düşünmediği yönlere sürüklenen bu üç insanın arasında özel bir ilişki kuruluyor. Kendi iradeleri dışında, kaderin çizdiği yolda yelken açan bu üç kişi, uç noktalarda yaşadıkları duygularında, zaptedilmez ihtiraslarında bile yüce gönüllü ve birbirlerine karşı dürüst kalmayı başarıyorlar. Louis Gardel, romanını tarihsel romanların alışılmış kalıplarına sıkı sıkıya bağlı kalmadan işliyor. 16. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu yaşamının çeşitli yanlarına göndermeler yapmasının dışında duru bir roman; ama yazar, kendi kendimize sorular sormamızı da sağlıyor: Özveriden bencilliğe sürükleyen bir düşüşten kurtulmak mümkün müdür? Aşkla başlayan başarılı bir yaşam mutlaka ihtirasla mı sürmelidir? Daha önce Savaşçının Evi adlı romanıyla tanıttığımız Louis Gardelin Osmanlıların çok önemli bir dönemini bir Avrupalı gözüyle işleyen bu romanı, kendimizi bir yabancının gözüyle görmemiz açısından yeni bir olanak.
Mutlak dostluk, mutlak sevgi, mutlak iktidar: Bunlar, gücünün doruğundaki Osmanlı İmparatorluğunun hünkârı Kanuni Sultan Süleymanı, sadrazamlık katına yükselen Rum devşirme İbrahim Paşayı ve gözdelerin gözdesi Hürrem Sultanı birbirine bağlayan, ama aynı zamanda birbirinden kopartan üç nitelik. Yazgının elinde, kendilerinin de düşünmediği yönlere sürüklenen bu üç insanın arasında özel bir ilişki kuruluyor. Kendi iradeleri dışında, kaderin çizdiği yolda yelken açan bu üç kişi, uç noktalarda yaşadıkları duygularında, zaptedilmez ihtiraslarında bile yüce gönüllü ve birbirlerine karşı dürüst kalmayı başarıyorlar. Louis Gardel, romanını tarihsel romanların alışılmış kalıplarına sıkı sıkıya bağlı kalmadan işliyor. 16. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu yaşamının çeşitli yanlarına göndermeler yapmasının dışında duru bir roman; ama yazar, kendi kendimize sorular sormamızı da sağlıyor: Özveriden bencilliğe sürükleyen bir düşüşten kurtulmak mümkün müdür? Aşkla başlayan başarılı bir yaşam mutlaka ihtirasla mı sürmelidir? Daha önce Savaşçının Evi adlı romanıyla tanıttığımız Louis Gardelin Osmanlıların çok önemli bir dönemini bir Avrupalı gözüyle işleyen bu romanı, kendimizi bir yabancının gözüyle görmemiz açısından yeni bir olanak.
Açıkçası hayal kırıklığına uğradım. Sözde ilk önce İbrahim ve Hürrem arasında bir aşk olmuş sonra Süleyman almış Hürremi falan fistan bunca zaman aradığıma pişman olduğum bir kitap oldu. Halbu ki Louis Gardel amcanın kitaplarını severdim. :/
116 sayfa