Nizamükmülk, Büyük Selçuklu sarayında gergef gergef işlediği tecrübe kumaşını Siyasetname kitabının sayfalarında açar önümüze. Bu sayfalarda, daha sonra Türk devlet geleneğinin yapı taşları olacak büyük doğunun bilgelikleri, siyasi dehası, nükteleri gizlidir...Alpaslanın ve Melikşahın zaferlerini taçlandıran Nizamülmülkün siyaset pratiği, bu kitabın içinde İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca ve Rusça gibi dünyanın belli başlı dillerine yürüdü. Bir İsmailli fedaisinin hançerinin ucunda son gl kokulu nefesini veren Nizamiye Medreselerinin mimarı, bu kitabın muhtevasında yaşıyor ve daima yaşayacak...
Nizamükmülk, Büyük Selçuklu sarayında gergef gergef işlediği tecrübe kumaşını Siyasetname kitabının sayfalarında açar önümüze. Bu sayfalarda, daha sonra Türk devlet geleneğinin yapı taşları olacak büyük doğunun bilgelikleri, siyasi dehası, nükteleri gizlidir...Alpaslanın ve Melikşahın zaferlerini taçlandıran Nizamülmülkün siyaset pratiği, bu kitabın içinde İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca ve Rusça gibi dünyanın belli başlı dillerine yürüdü. Bir İsmailli fedaisinin hançerinin ucunda son gl kokulu nefesini veren Nizamiye Medreselerinin mimarı, bu kitabın muhtevasında yaşıyor ve daima yaşayacak...
Günümüz siyasetçilerinin ders alması gerektiğini düşündüğüm kitap. Kitapta Devlet adamı nasıl olmalı vezirlerin, kadıların, memurların seçimi saydığım devlet görevlileri dışında tabiki pek çok devlet makamında görev yapanların görevlerini nasıl yapmaları gerektiğini hatta nasıl layikiyle ve adaletle yapması gerektiğini. Halk ile devlet ilişkilerinin halk ile devlet görevlilerinin ilişkilerinin sade vatandaş ve devlet adamların içinde sosyal yaşantılarında eş ve cariye seçimi, mesleğinde hileye gitmemesi gibi en küçük sosyal olaylara bile dikkat çekmiş. Savaşta ve barışta bir devlet adamının nasıl tedbirler alması gerektiğini hatta ve hatta gücünün yetmediği yerde düşmanla nasıl diplomasi yapması gerektiğine kadar ince ayrıntılara yer vermiş Lakin anlamadığım tek nokta Nizamiye medreselerinin kurucusu Nizamülmülk niçin alevi ve fatimilere devlet yönetimine girmemesi gerektiğini defalarca yinelemiş mezhepsel çatışma neden buralara kadar gelmiş tam olarak anlayamadım. Sanırım bunu anlamak içinde mezhep çatışmalarının tarihi üzerine bir kitap okumam gerekecek.. Kitap genel anlamda çok çok iyi siyasetçilerimiz keşke bu kitapları okuyup ders alsa akıl ve vicdan sahibi bir devlet adamı nasıl olunur bir öğrenseler keşke...
şark usulü bir öneri ve ardından bir hikaye şeklinde kurgulanmış didaktik bir eser. adalet, liyakat vs. önemli olguları salık veriyor nizamül mülk.
lokman hekimden de şöyle bir alıntı var:
“dünyada ilimden iyi dostum yok. ilim hazineden üstündür. çünkü hazineyi koruman gerekirken, ilim seni korur.”
tarih meraklısı biri için bir tür "çıkış kitabı" olacak kadar çok konu ve kişiyi refere ediyor kitap. dönemin şehirleri, devletleri, hükümdarları, mezhepleri vs.
bu anlamda sadece didaktik bir eder olarak değil, 1000 yıl öncesinin iran bölgesi üzerine, mezhep çatışmaları üzerine bir yol haritası olarak değerlendirilebilir.
Nizamülmülk'ü ve onun asırları aşan ünlü eseri Siyasetname'yi duymayan yoktur herhalde? Bir süredir okumak aklımdaydı, geçen sene yaz ortası ya da sonlarına doğru almıştım ama okumak şimdiye kısmet oldu.
Eser, Büyük Selçuklu Devleti'nin Melikşah döneminde, Sultan'ın isteği üzerine, kaleme alınmış. İçerik olarak genel olarak özetlemek gerekirsek Nizamülmülk, bir hükümdarın (dolayısı ile devlet adamlarının) nasıl olması gerektiğini, nasıl erdemler taşıması gerektiğini 51 fasıl(başlık) altında toplayarak bir bir anlatmış. İşin sadece üslubuna değil erdemlerine de değinmiş, anlayana. Fasılların her birinde ilk önce neyin nasıl yapılması gerektiğini, sebepleri ile anlatmış ve ardından bir yahut daha fazla hikayeler ile örneklendirerek pekiştirmiş. Bir şeyi anlatıp, öğretme usulünü takdir ettim; çünkü bazen ne kadar iyi anlatırsanız anlatın karşı taraf için sözler havada asılı kalabiliyor ama örneklendirdiğiniz zaman zemine ayak basıyor ve öğrenme işlemi gerçekleşmiş oluyor.
Eserin bir diğer iyi yanı da o dönem yahut dönemin yakın zamanlarında zuhur etmiş tarihi olayları 'hikaye', 'örnek' kapsamında anlattığı için tarihsel bazı olayları da öğrenebiliyoruz. Elbette -her ne kadar o dönem konusunda uzmanlığım vs. olmasa da - anlattığı tarihi olayların hepsini kesin doğru aktarılmış gibi kabul etmemek taraftarıyım. Çünkü edindiğim izlenimlerden biri de bazı hikayelerin kulaktan gelen rivayetlerle aktarılmış olduğu... Misal Hz. Ömer'in bir rivayeti aktarılırken geçen Bağdat konusu, tarihsel açıdan sıkıntılı bir aktarım zira şehir Abbasi Devrinde kurulmuş ki kitap zaten buna dipçe olarak değinmiş. Gerçi benim açımdan Hz. Ömer'in olayı bile başlı başına uydurma bir hikaye. Sahabe ve peygamber hikayeleri aktarılırken böyle ciddi şüphe içeren hikayeler var yani. :) Haliyle kitabı bitirince Nizamülmülk hakkında şunu anladım; adam siyaset ilminin piri ama diğer konularda biraz afallıyor.
Kitabı okuyan bayanlar, fasıllardan biri baya sinirinizi bozacak, demedi demeyin. O sözleri bugün çıkıp söylese idi büyük olasılıkla kendisini topa tutardık ama coğrafya ve dönemin zihin yapısı vs. düşünülür ise o dönem erkeklerin ağırlıkta bu tarz düşünceler barındırması olağan kaçıyor ama Nizamülmülk gibi bir adama da yakıştıramıyorum, hele bu düşünceleri desteklemek için -bugün sahte olduğu gün yüzüne çıkmış hadisler kullanarak peygamberi kullanması daha üzücü olmuş. Gerçi o adam bugün yetişse böyle düşüncelere sahip olmazdı o da var... Kimse kusursuz değil arkadaşlar, bunu bilelim böyle kabul edelim. Kusurlar kişinin uzmanlığına gölge düşürmez.
Genel olarak faydalı bulduğum, siyasete az cık dahi ilgisi olan yahut ileride devlet kademelerinde görev almaya niyetli her insanın okuması gerektiğini düşündüğüm kitaplardan biri. Elbette orada yazan her şeyi bugün harfi harfine yerine getiremezsiniz, çünkü o dönem var olan bazı kurum/şahıs vb. şeyler bugün ya çok başka bir şeye dönüşmüş yahut varlığını sürdürmemekte ama orada anlatılmak istenilen şeyi anlayıp, mantığı çözebilirseniz günümüze yeniden yorumlayıp, uyarlamak zor olmaz. Erdem/ahlak kısmına değinme gereği duymuyorum, bu zaten evrensel bir olay. Tüm siyasetçiler bu kitabı alıp, okusa ve özümse bu ülke daha güzel bir hale gelir. Çünkü ister siyasetçi istersen sıradan halk ol, en önce ahlak, erdem lazım...
Kitabı kısmî olarak bugün ve kısmî olarak o günün şartlarıyla değerlendirmek gerekir. Sunuşta da belirtildiği gibi bu kitap pratik gayeler güden ve devrin sultanına nasihat vermekle yetinen, bu arada daha önceki devlet adamlarının başından geçenlere yer veren eserlerin en güzel örneğidir. Benim şaşkınlığımı ve kitaba olan ilgimi arttıran mevzu, yazar Nizamü'l-mülk ile Melikşah'ın arasının açılmasına istinaden birbirlerine gönderdikleri mektupların akabinde vezirin tekrar Sultan'a dilekçe vermek üzere yola çıktıktan sonra öldürülmesidir. Batınî fedaisinin suikastine uğrayarak öldürülmesinde sapık mezhep mensupları kadar Melikşah'ın diğer veziri Tacu'l-mülk'ün de rolünün olduğu söylentileri mevcut.
Nizamü'l-mülk, kitabı ulaştıramaması ihtimaline karşın padişaha takdim etmesi üzerine saltanat özel kâtibi Muhammed Mağribi'ye vermiş. Kâtip ön sözünde şu cümleye yer vermiş: ''Allah Taâlâ Türk devletini kıyamete kadar devamlı kılsın amin.''
Kitaba geçersek, o kadar faydalı öğüt var ki sebepleriyle birlikte açıklanmış; sorulara cevap veren doyuran kısa hikayelerle süslenmiş ve oldukça doyurucu. Katılmaktan kendinizi alamıyorsunuz. Hele bugün bile görüyor ve eylemlerin sonuçlarının nereye doğru gittiğinin analizini yapabiliyorsunuz. Bazen ise o kadar yanlış ve katılınamaz, katlanılamaz tavsiyeler var ki tükenmezin kapağını açıp çarpı atıyorsunuz sayfanının kenarlarına. Somut konu başlıklarıyla örneklersek: İyi olanlar:
1- Amil (Vergi memuru), Kadı, Şahne (Emniyet müdürü), (Belediye) Reis' inin durumlarını soruşturmak ve bunun siyasi şartı
2- Sulhûn devamlı olması için elçi ve haberci gönderme şartı
3- Padişah sarayında her cins askerin mukim olması ve iâşesinin temini
4- Halkın (avam) ve ileri gelenlerin (havas) ziyaretine müsaade etmek
5- Padişahın huzurunda kulların ve hizmetkârların duracakları yerin belli olması
6- Hata yaptıkları an devlet ileri gelenlerinin cezalandırılması
7- Çalışan kulların ve hizmetkârların haklarını koruma
Kötü olanlar:
1- İşi dindar kişilere vermek, dinsizlere iş vermeyip onları çevresinden uzaklaştırmak (Başlıkta liyakatlı kişilere vermek de yazıyor ki o konuda sorun yok ama dindar diyerek ahlâkı değil de sünni dinleri kastediyor olması kötü.)
2- Tesettür ehline dâir (Kadınların eğri yaratıldığından bahsedip onların sözlerinin tam tersinin yapılmasını anlatıyor.)
3- Türkmenleri, köleleri, Türklerin yönetiminde ve diğer hizmetlerde kullanmak (Türkmenlerden her ne kadar bıkkınlık gelmişse de..., Çocuklarından bir kişinin ismi tespit edilerek, devamlı meşgul olması için sarayın 1.000 kölesinin silah ve hizmet öğretimi ona verilmelidir. Böylece, yaradılışlarında mevcut olan nefret ortadan kalkar.)
Kitap genel anlamda iyi nitelikler üzerinde durmuş, kitabın amacına bakıldığında akıl süzgecinden geçirerek iyiye daha çok yöneltilebilir. Bana da çok beğendiğim birkaç alıntı çıkmış oldu.
Hikâye: Şöyle anlatırlar: Bir gün Halife Me'mun tahta oturmuş zulüm görmüşlere haklarını veriyordu. Bir ara, ihtiyaç bildiren bir arzuhal arz ettiler. Me'mun bu destanı veziri Faze b. Sehl'e vererek, ''Bu dünya hayatı çok kısa olduğundan bu adamın ihtiyacını çabuk yerine getir, bu durumda kalmamalı, bu dünya, çok hızlı döndüğünden hiçbir dostuna sadâkat göstermez, mümkünse iyiliği hemen bugün yapalım, önümüzdeki gün olan yarın yapamazsak, o güne acizlik ve çaresizlik günü derler'' dedi.
-''Padişahım! Diktiler yedik, dikelim yesinler.''
''Çünkü sultan dünyanın kethüdası sayıldığından insanlar onun aile efradı ve kullarıdır. Aile fertlerinden birinin efendiye ekmek parçası, şarap ve yiyecek getirmesi vacip değildir.''
Hikâye: Peygamberimiz (s.a.) bir hadisinde, ''Kıyamet gününde, Allah'ın kulları üzerine bir hükümranlık ve emretme yetkisi verilenlerden bir kişiyi elleri bağlı olarak huzura çıkarırlar. Eğer âdil biri ise adaleti onun ellerini çözer.''
Âmirlik yapanların memur olduklarını hatırlatmalı, zalimlerin zulümlerini onların üzerinden kaldırarak hükümdarlığı zamanında devletinin bolluğa kavuşmasını sağlarsa, halkının hayır duaları da kıyamete kadar onun ruhuna ulaşır.
''Kendisi doymuş, bizi aç bırakan Ömer'den Allah'ım sen imdadımıza yetiş!''
Ünvanlar çoğalınca, çok olan şeyin kıymeti olmayacağı gibi tehlikesi de olmaz. Padişahlar ve halifeler daima memleketin asil değerlerinden birini nefsinde taşıyarak, onunla isimlenmişlerdir.
Padişahların uyanık, vezirlerin akıllı olup asla bir kişiye iki iş emretmemeleri, bir işe de iki kişiyi göndermemeleri gerekir. Böyle olursa işleri daima randımanlı ve düzenli olur. Eğer bir kişiye iki iş ısmarlarsa, o işlerden biri daima hatalı olur.
Bir kişiye bir iş vermeyip 5-6 iş vermek cahillik ve bilgisizliği gösterir. Çünkü bir kişiye on iş verirse, dokuz kişiyi işsiz bırakıyor demektir. Böyle ülkelerde insanlar işten ve ekmek parasından mahrum, işsiz ve güçsüz kalırlar.
İyi huylar ise; utanma, iyi yaratılış, yumuşaklık, af, tevazu, cömertlik, doğruluk, sabır, şükür, acıma, ilim, akıl ve adalettir. Memleket işlerini bu huylara dayanarak yaparsan, hiçbir zaman danışmana ihtiyacın olmaz.
Kıta: Ziyansız kâr'la kini olmayan şefkatli
insanı dünyada çok az gördüm.
Dünyada çok iş aradım, sonunda
dostun düşman olmadığını çok az gördüm.
Dostla, bağları koparacak şekilde yakınlık kurmalı, bağları da tekrar kuracak şekilde koparmalı.
Vilayetlerin hesapları yazılarak, gelir ve gider belirlenmelidir. Bunun faydası, harcamaların düşünülerek yapılması, faydalı ise üzerine kalem çekilmeden yerine getirilmesidir. Bütçe hakkında gizli bir durum kalmamalıdır. Vergi memurları ve onların işlemlerini incelemek, gelir ve gideri bilmek, devlet mallarını korumak, hazinelerin ve ambarların dolu olup olmadığını ortaya çıkarmak için kontrol etmek, hasımların zararlarını önlemek vazifesidir.
Ne cimri ne de müsrif olmayacak şekilde yaşamalıdır. Bir kişiye 10 dinar bağışlanması gerekiyorken 100 dinar bağışlamamalıdır.
Son bir soru kafamın içinde hep tepindi kitabı okurken acaba bugün Nizamü'l-mülk Türkiye Cumhuriyetini görse ne derdi?
Enkaz bırakan belediye başkanlarına ne derdi?
Adaleti sağlamayan, cübbesinin gizli düğmesi ve cebi olan hakimlere savcılara ne derdi?
Çoğu bakanlığın, başkanlığın özellikle DİB'in gizli ödeneklerine ne derdi? Üstelik bugün laik bir ülke varken ve ona göre düşünmesi gerekerek.
İstanbul Yeditepe Konserleri'ne ne derdi?
Liyakatsız elçilere (Prag,Doha) ne derdi?
İşsiz ordusuna ne derdi?
Biliyorum Nizamü'l-mülk mükemmel bir formül değil, eksiği gediği de bana göre oldukça fazla. Ama yine de bu sorulara ne derdi diye çok düşünüyorum. Ve bir de hiç din metası olmayan bizim gibi lafta laik ya da seküler olmayan ülkelerde bu çark neden daha kusursuz dönüyor? Din olarak özellikle İslam ve öbür tutucu dinlerden (Hint dinleri gibi) kimseler huzuru Avrupa ve Amerika ülkelerinde arıyor? Cihat kavramı benim için kanser bir kavramdır. Şiddette güzellik bulunmaz. Yönetimde şiddet olmaz, olamaz. Olursa güzel bir yönetim değil zulümat olur.
356 sayfa