“Ülkemizin önde gelen araştırmacı akademisyenlerinden yazar dostum Halit Kakınç, Struma olayı hakkında bugüne kadar karanlıkta kalmış birçok bilgiyi de içeren önemli bir eseri yayımlıyor.
Ben, Struma cinayetini bire bir yaşadım. 1941 yılında, 15 Aralık’ta Struma gemisi Sarayburnu açıklarına demir attı. Rıhtıma yanaşmasına izin verilmedi. Gece gündüz polis nezaretinde, 769 insan 72 gün boyunca deniz ortasında hapsedildi ve sonra katledildi.
Yazar Halit Kakınç’ın bu eserinin en sonunda, Anadolu Ajansı’nın 24 Şubat 1942 tarihli açıklamasını bulacaksınız. Vatandaşlarına saygısı sıfır olan ceberut ve despot devlet anlayışını yansıtan bu açıklama, aynı zamanda utanç verici bir yalanı da içeriyor: “Geminin tamiri hitam bulduğu halde…” diye başlıyor.
Aslında motor arızalı olarak, atölyede kalmıştı. Yani, Struma motorsuzdu. Motorsuz bir gemi, kaderine terk edilen 769 insanı taşıyan bir büyük yüzen tabuttu. Ve devletin Anadolu Ajansı, utanç verici bir şekilde, geminin tamirinin bittiğini iddia ediyor, yalan söylüyordu. Katillerin cinayetlerini örtmeye çalışıyordu.
Struma cinayetinin üzerinden 70 yıl geçti. Mensubu olduğum Türk toplumunun eleştirilecek birçok yönü var. Bence bunların başında, eskiden beri süregelen geçmişte kalmış sayısız günahlarıyla yüzleşememek ve huzura erememek var. Bu cesareti ıskalamak… Cesetleri arka arkaya, üst üste yığıp dolap kapılarını kilitlemek… İyi de, cesetler orada kokuşup duruyor. Koku etrafa yayılıyor, havayı zehirliyor. Şu dolapları artık açıp havalandırsak, günahlarımızla yüzleşsek, huzura ermeyi denesek daha iyi olmaz mı?”
İshak Alaton
“Ülkemizin önde gelen araştırmacı akademisyenlerinden yazar dostum Halit Kakınç, Struma olayı hakkında bugüne kadar karanlıkta kalmış birçok bilgiyi de içeren önemli bir eseri yayımlıyor.
Ben, Struma cinayetini bire bir yaşadım. 1941 yılında, 15 Aralık’ta Struma gemisi Sarayburnu açıklarına demir attı. Rıhtıma yanaşmasına izin verilmedi. Gece gündüz polis nezaretinde, 769 insan 72 gün boyunca deniz ortasında hapsedildi ve sonra katledildi.
Yazar Halit Kakınç’ın bu eserinin en sonunda, Anadolu Ajansı’nın 24 Şubat 1942 tarihli açıklamasını bulacaksınız. Vatandaşlarına saygısı sıfır olan ceberut ve despot devlet anlayışını yansıtan bu açıklama, aynı zamanda utanç verici bir yalanı da içeriyor: “Geminin tamiri hitam bulduğu halde…” diye başlıyor.
Aslında motor arızalı olarak, atölyede kalmıştı. Yani, Struma motorsuzdu. Motorsuz bir gemi, kaderine terk edilen 769 insanı taşıyan bir büyük yüzen tabuttu. Ve devletin Anadolu Ajansı, utanç verici bir şekilde, geminin tamirinin bittiğini iddia ediyor, yalan söylüyordu. Katillerin cinayetlerini örtmeye çalışıyordu.
Struma cinayetinin üzerinden 70 yıl geçti. Mensubu olduğum Türk toplumunun eleştirilecek birçok yönü var. Bence bunların başında, eskiden beri süregelen geçmişte kalmış sayısız günahlarıyla yüzleşememek ve huzura erememek var. Bu cesareti ıskalamak… Cesetleri arka arkaya, üst üste yığıp dolap kapılarını kilitlemek… İyi de, cesetler orada kokuşup duruyor. Koku etrafa yayılıyor, havayı zehirliyor. Şu dolapları art... tümünü göster
770 Yahudinin bulunduğu Struma gemisini 70 yıl önce ölüme terkeden Ankara'daki yetkililer kimdi, geminin batırılma emirlerini kim verdi?
Bütün bu soruların yanıtını ve tarihin bize anlatılmayan yada gizlenen
Yahudilere karşı işlenen, 1930-1945 yılları arasında ki diğer olayları hayretle ve ibretle okuyacaksınız.
Struma, dikkate alınması gereken önemli bir konu, kitap da belli ki araştırılarak yapılmış. Ancak edebiyat bunlardan farklı bir alan. Kitabın edebi dilden uzak olması ciddi bir eksiklik.
Kahramanlar ve acilarini anlatmada eksik kalmis yazar. Tabiki kitaplari karsilastirmak yanlis ama Zulfi Livaneli nin Serenad i daha guzeldi. Fakat bu kitapta bilgi acisindan cok zengin. Yolcularin listesi bile var kitapta
Ne demeli, ne yorum yapmalı ki? Yaşanan o kadar acı, kaybedilen o kadar can… Yazık…
Okudukça, “Ne çok nefret barındırabiliyor insanoğlu içinde böyle,” dedim. Kendi çıkarları doğrultusunda her şeyi yapabileceğini, yapabileceğimizi okumak gerçekten de sarsıcı. İnsanları sınıflandırmak, bize doğru gelmeyen sınıfı dışlamak, acılarından mutlu olmak, hatta öldürmek ve ölümlerinden memnuniyet duymak… İnsanlığımızı sorgulatıyor.
Kitabın geçtiği zaman, İkinci Dünya Savaşı ve en acımasız diktatörlerden Hitler’in Dünya’da başlattığı kaos dönemi. Ölümden kaçıp, gelecek umuduyla başka bir ülkede yurt edinmek için, başka milletlerden medet uman milyona yakın insan. Genç, yaşlı, çocuk… Biraz diplomasi, biraz nefret, biraz ırkçılıkla sonları ölüm masum insanlar…
Bu kitabı okuduktan sonra Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’ndaki etkisi konusunda hiçbir fikrim yokmuş dedim. Daha fazlasını öğrenme isteğim ve yine bu konudan bahseden Zülfü Livaneli’nin eserini okuyarak başlama arzum arttı.
Sadece kitabı okurken, bu kadar genel değil de daha öznel yazılmış olsaydı bu kitabın daha da vurucu olabileceğini düşündüm ama buna rağmen bu hali de oldukça etkileyici.
Ben politikadan, diplomasiden, birinin taraf olup olmamasından anlamıyorum. Ben bu kitabı duygularımla okudum. O 800 kişinin neler yaşadığını, neler hissettiğini düşünerek okudum. Okuyacak olanlara tavsiyem de budur. Benim gibi duygularıyla okumaları.
Struma... Tarihimizde yer edinmiş en elim olaylarından biridir. Sularımızda gerçekleştiği için tarihimiz diyorum.
Struma gemisi Nazilerden kaçan Romen Yahudileri taşıyan , Romanya'nin Kostence limanından Filistin'e hareket eden gemi. Gemi 300 kapasiteli olmasına rağmen 769 kişi ve mürettebatı ile bu isin ticaretini yapan para tacirlerinin katliama davetiyle hareket etmiştir. Fiyatları 1000 dolardan açmışlardır. Güzergah olarak İstanbul'a varıp oradan da kara yoluyla vadedilmiş topraklar olan Filistin'e gitmeyi planlamışlardı.
Nazilerin Romanya'dakj etkin hareketleri, yahudi cinayetleri onları bu yola surukledi. Gemi son derece eski , bakımsız ve yetersizdi. Ama kurtarılması gereken can olunca ve de organizasyonu yapanların oyunu ile yolcular bu yolculuğa çıktı.
Çok zor şartlar altında İstanbul kıyısına gelen gemi motorların bozulması ile ortada kaldi. Devletimiz yahudilerin karaya çıkmasına müsaade etmedi. İngilizler kendi ideaları olan yahudi devletine rağmen onların Filistin'e gelmesine müsaade etmiyordu. Nazi devleti Almanların gözü zaten bu gemi ve Türkiye uzerindeydi. Rumenler geminin geri dönmesine müsaade etmiyordu. İste boyle bir çıkmaz. Onca girişim bir sonuç vermedi. İnsanlar karaya çıkamadı. Sadece donemin unlu is adamlarından olan ve amerikan petrol şirketinin Türkiye deki temsilcilerinden biri olan Vehbi Koçun girişimiyle bu petrol şirketinin Romanya müdürü Martin Segal , esi ve çocuğu ve bir hamile kadın ilk etapta gemiden kurtarildi. Daha sonra yine Filistin e vizesi olan 5 kişi daha. Onun dışındakiler kaderine terk edildi. Türk hükümeti tam 72 gün boyunca denizde kalan bu yüzen tabuttaki insanları sahiplenmedi ya da daha doğrusu sahiplenemedi. Bir tarafta İngilizler diger tarafta Almanlar , bu noktada tarafsızlık politikası gudulmek istendi. Ülke çıkarları için. En nihayetinde gemi bir römorkör yardımıyla Şile tarafına Kardeniz'e birakildi. Kaderine terk edildi. Ve ne acıdır ki bi kaç gün sonra gemi denizaltından bombalandı yüzlerce insan Karadenizin karanlık sularına , sonsuz uykuya daldi. Sadece 1 insan kurtuldu. Onun da iddiası gelen bombanın Türkiye tarafından olduğu idi. Yıllarca ise bu olayın faili olarak Nazi karşıtı Almanlar olduğu bilindi. Ama daha sonra SSCB kayıtlarındaki belgelerde olayı SSCB denizaltısının gerçekleştirildiği ogrenildi. Struma tam bir faciadir. Ne yazık ki bu facianın en yakin tanıklarından biri oldu ülkemiz. Yüzlerce hayat önümüzde yok olup gitti. Hani kimliği, ırkı ne olursa olsun masum canlar yitti. O zamanın durumu neyi gerektirirdi, nasıl bir politika gudulmesi gerekti bunu bilmek çok zor. Ama dengeleri bozmamak adına tarafsızlığı seçtik. Ve en nihayetinde bir katliam gerçekleşti sularımızda.
Kitaba gelecek olursak yazar bu olaydan büyük oranda ülkemizi suçlu bulmuş , eleştiriler getirmiş. Taraflı bir tutum sergilemiş gibi. Çünkü yazarın anlattığı kadar da suçlu değiliz bence. Neticede bu katliamda 4 tane ülke suçlu ama bizim bundaki payimiz nedir onu tarihçiler daha iyi bilir.
Bu katliama sebep olarak gösterilen , Filistin e gelmelerine izin vermeyen donemin somurgecilerden sorumlu bakanı suikast sonucu öldürüldü.
O donem ülkemizde de yahudi karşıtı özellikle Trakya'da bircok eylem gerçekleştirildi, yağma , talan oldu. Cinayetler oldu. Şüphesiz bunda da basta Huseyin Nihal Atsız ve daha bircok yazarın yazdığı yazılar da etkin rol oynadı. Bu yazılara kolay bir şekilde ulaşabilirsiniz. Irkçı ve nefret iceren söylemlerden oluşan yazılar...
Karton Cilt, Tarih > İnceleme-Araştırma , 232 sayfa
Eylül2012 tarihinde, DESTEK YAYINLARI tarafından yayınlandı