Su kaynakları ve su-dağıtım şebekelerinin özelleştirilmesi ve ticarileştirilmesi yönündeki baskılar, 1970’li yılların başından itibaren yükselişe geçmiş ve toplumların gündemini işgal etmeye başlamıştır. Günümüzde, Türkiye de dahil olmak üzere bütün ülkelerde Hükümetler ve şirketlerden gelen baskıların görece meşruiyet kazanmasını sağlayan en temel gelişme, 'iklim değişikliği' (climate change) ya da 'küresel ısınma' (global warming) adı verilen olgunun kendini hissettirmeye başlamış olmasıdır. Her ne kadar doğadaki bu köklü değişiklikleri de tümüyle kapitalist toplum düzenine bağlayan yaklaşımlar bulunsa da, birbirinden bağımsız, iki ayrı olay olarak suyun özelleştirilmesinin küresel ısınma ile ilişkilendirilmesi, bu konudaki analizlere öncelikle sorunun 'konjonktürel mi yoksa yapısal mı olduğu' sorusuyla başlamayı zorunlu hale getirmektedir.
Su kaynakları ve su-dağıtım şebekelerinin özelleştirilmesi ve ticarileştirilmesi yönündeki baskılar, 1970’li yılların başından itibaren yükselişe geçmiş ve toplumların gündemini işgal etmeye başlamıştır. Günümüzde, Türkiye de dahil olmak üzere bütün ülkelerde Hükümetler ve şirketlerden gelen baskıların görece meşruiyet kazanmasını sağlayan en temel gelişme, 'iklim değişikliği' (climate change) ya da 'küresel ısınma' (global warming) adı verilen olgunun kendini hissettirmeye başlamış olmasıdır. Her ne kadar doğadaki bu köklü değişiklikleri de tümüyle kapitalist toplum düzenine bağlayan yaklaşımlar bulunsa da, birbirinden bağımsız, iki ayrı olay olarak suyun özelleştirilmesinin küresel ısınma ile ilişkilendirilmesi, bu konudaki analizlere öncelikle sorunun 'konjonktürel mi yoksa yapısal mı olduğu' sorusuyla başlamayı zorunlu hale getirmektedir.
Karton Cilt, 1, 438 sayfa
Eylül2009 tarihinde, Sosyal Araştırmalar Vakfı tarafından yayınlandı