Resmi ideolojinin "ritüel"i, "ben"e "biz" içerisinde yer açan bir seramoniler dizgesidir. Ona itâat etmeli, tâbi olmalı, sorgusuz koşulsuz varlığımı ona armağan etmeliyim; ritüellerin bu olmazsa olmaz ideolojisine baş eğmeli, kendimi onun kollarına bırakmalı -böylece- beni sarmalayan üstün ve mukaddes irâdenin bana vadettiği yerlere ulaşabileceğimi de aklımdan hiç ama hiç çıkarmamalıyım: Yani, erkekler cemaatine ("biz"ine) kabul edilmek istiyorsam, sünnetçinin şahsında somutlaşan irâdeye teslim olmalı, bu kamusal törende (ritüelde) çektiğim acıyı "biz"e yani erkeklerin hârim-i ismetine, bir başka ifâde ile bu ritüele katılmayaların girmesine izin verilmeyen kutsal alana ("erkek"liğin resmi ideolojisine) dahil olmanın sevinciyle teskin etmeliyim; 23 nisanlarda "neşe dolmalı", Faruk Nafız Çamlıbel ve Behçet Kemal Çağların 10. Yıl Marşında belirttikleri gibi, kanımla özyurdun haritasını çizebilmeliyim. Kendimi öz yurda fedâ ederek varlığımı Türk varlığına ya da bedenimi sünnetçiye teslim etmedikçe makbul vatandaş ve/ya Müslüman olmanın kapıları -yani "ben"i "biz"e dâhil edecek sihirli kapı- kapalıdır. Ritüelin ideolojisi bu kadar serttir. Koşulsuz itâat sözü almadan kucaklamaz "ben"i "kutsal (olan)"; işte tam da bu nedenle, statükoya açılan kapıyı aralayarak mukaddese erişmemin ve o kapıyı araladığımda bana vaadedilenlere kavuşmamın bir oyunu hâline gelir ritüeller. Bu oyun ritüellerdir ve itâat de onun mütemmim cüzü. Çünkü, ritüelin ideolojisi bu oyunun kuralını tartışmasız kabullenmemde gizlidir. Böylece, tabir-i câizse, ritüel, resmî ideoloji ile "ben"im aramda kurulan bir "kör-topal" ilişkisi hâlini alır. Ritüel yoluyla kurduğum bu ilişki ile resmî ideoloji "resmî"liğini, "ben" de "makbul vatandaş"lığımı kazanırım. Böylece resmî ideoloji mukaddes, "ben" ise onu takdis eden "mümin" hâline gelirim; onu takdis etmeyenlerse... (siyasal) kafir.
Resmi ideolojinin "ritüel"i, "ben"e "biz" içerisinde yer açan bir seramoniler dizgesidir. Ona itâat etmeli, tâbi olmalı, sorgusuz koşulsuz varlığımı ona armağan etmeliyim; ritüellerin bu olmazsa olmaz ideolojisine baş eğmeli, kendimi onun kollarına bırakmalı -böylece- beni sarmalayan üstün ve mukaddes irâdenin bana vadettiği yerlere ulaşabileceğimi de aklımdan hiç ama hiç çıkarmamalıyım: Yani, erkekler cemaatine ("biz"ine) kabul edilmek istiyorsam, sünnetçinin şahsında somutlaşan irâdeye teslim olmalı, bu kamusal törende (ritüelde) çektiğim acıyı "biz"e yani erkeklerin hârim-i ismetine, bir başka ifâde ile bu ritüele katılmayaların girmesine izin verilmeyen kutsal alana ("erkek"liğin resmi ideolojisine) dahil olmanın sevinciyle teskin etmeliyim; 23 nisanlarda "neşe dolmalı", Faruk Nafız Çamlıbel ve Behçet Kemal Çağların 10. Yıl Marşında belirttikleri gibi, kanımla özyurdun haritasını çizebilmeliyim. Kendimi öz yurda fedâ ederek varlığımı Türk varlığına ya da bedenimi sünnetçiye teslim etmedikçe makbul vatandaş ve/ya Müslüman olmanın kapıları -yani "ben"i "biz"e dâhil edecek sihirli kapı- kapalıdır. Ritüelin ideolojisi bu kadar serttir. Koşulsuz itâat sözü almadan kucaklamaz "ben"i "kutsal (olan)"; işte tam da bu nedenle, statükoya açılan kapıyı aralayarak mukaddese erişmemin ve o kapıyı araladığımda bana vaadedilenlere kavuşmamın bir oyunu hâline gelir ritüeller. Bu o... tümünü göster
548 sayfa
Adımlar Yayınevi tarafından yayınlandı