Roman ve öykülerinden bildiğimiz anlatı ustası, araştırmalarından tanıdığımız bilim adamı, sayısız çevirisinden izlediğimiz sabırlı işçi, bu kez farklı bir kimliğiyle karşımıza çıkıyor: Tartışmalar, Tahsin Yücelin son onbeş yılda giriştiği gözüpek polemikleri bir araya getiriyor. Her birinin bağlamını anımsatarak peşpeşe diziyor onları Tahsin Yücel: Ortaya böylece düşünsel bir roman çıkıyor: Bir bakıma 1980 sonrasının da kültürel anatomisi. TADIMLIKNeden böyle söylüyorum? Kızgınlıktan mı? Hayır. Bütün bu yergilerden içimde bir burukluk tortusu kalmış olabilir, ama hiç kimseye kızgın değilim. Hatta bu konuda yazılmış olanlar zaman zaman yeniden karşıma çıkınca bayağı eğlendiğim olur. Başka bir niteleme bulamadığım için böyle söyledim: anlamadığı şeye kızmak doğal olabilir, ancak anlamadığı şey üzerinde mantık yürütmek ve bu mantığa inanmak, değirmenlere saldırmaktan başka bir şey değildir. Belki biraz da bu nedenle, yapısalcılık konusunda bana yöneltilen sert eleştirilere pek yanıt vermedim. Verdimse de, Yapısalcılık adlı kitabımın son bölümünde görülebileceği gibi, daha çok genel nitelikte yanıtlarla yetindim. Yalnız iki kişi, yergilerinin sertliği ve sürekliliğiyle, bir de haksız bir kopyacılık suçlamasıyla beni bu tutumumdan uzaklaştırdı: Turhan Oktay ve Alpay Kabacalı. Üniversitede, Bernanosun imgeleri üzerine bitirme çalışmamı hazırlarken, bu imgelerin dökümüyle yetinmek anlamsız görünmüştü bana, hem aralarında birtakım bağıntılar bulunması, hem de bizi kendi dışlarında birşeylere göndermeleri gerektiğini düşünmüş, karınca kararınca, bunları bulup ortaya koymaya çalışmıştım. Sonra, nasıl bir doktora tezi yapabileceğim konusunda bir görüş edinmek amacıyla, Greimas bu küçük çalışmayı okuyunca, Ama yapısal bir yaklaşım bu, bir göstergebilim denemesi, bu çalışmayı geliştirmelisin, demişti. Benim yapısalcılığım ve göstergebilimciliğim böyle başlamıştı işte, daha altmışlı yılların başlarında, göstergebilimin sözünün bile edilmediği, edilince de başka türlü bir göstergebilimden sözedildiği bir dönemde. Sonuçta belki pek de parlak olmayan bir çalışma çıktı ortaya. Ama yaptığım şey kopyacılık ya da ithalcilik değildi, çünkü, o zamanlar, bu alanda kopya ya da ithal edilecek pek birşey yoktu. Özellikle dilbilimden esinlenilerek geliştirilmekte olan kuramlar ve yöntemler vardı, o kadar. Bu yüzden olacak, Greimas göstergebilimin kurucu yapıtını Sémiotique structurale (Yapısal Göstergebilim) diye değil de Sémantique structurale (Yapısal Anlambilim) diye adlandırmıştı. Kimseden alkış beklemiyordum, ama, durum buyken, sürekli biçimde öykünmecilikle suçlanmak gerçekten zoruma gidiyordu. Turhan Oktayın Yazko Edebiyatta art arda yazdığı sürekli yergiler sataşma ve karalamaya dönüşünce, önce dergiye kısa bir mektup yolladım. Sonra, dergi yönetimi yazarın sataşmayı da aşan bir yazısını yayımlayınca, daha kapsamlı bir yanıt kaçınılmaz oldu. Yazko Edebiyat yazarının çok da şaşırtıcı bir tutumu vardı: özel bir seçim yapılmış da halkın sözcülüğüne getirilmiş ya da halkı esir pazarından satın almış gibi hep halkı adına konuştuğunu söylüyordu. Alpay Kabacalının Milliyet Sanat Dergisinde her fırsatta yazdığı sert, genellikle de temelsiz, dolayısıyla haksız yazılara verdiğim yanıta gelince, o ilk kez burada yayımlanıyor. O günlerde, Akal Atillaya telefon edip dergiye bir yanıt yollayacağımı bildirmiştim, o da seve seve yayımlayacağını söylemişti. Ama yalnızca bana karşı yazılanlar sert olacak değildi ya! Akal Atilla da benim yazımı sert bulmuş, Kabacalının dergide çalışmakta olmasını da gerekçe göstererek yanıtımı yayımlayamayacağını bildirmişti. Üstelememiştim, yanıtımı başka bir dergide yayımlamayı da denememiştim. Kabacalıyla söz konusu eleştirilerin yayımlanmasından kaç yıl sonra karşılaştık, görüşmelerimiz hep dostça geçti. Bir zamanlar bizi karşı karşıya getiren konuya da hiç dönmedik. Öyleyse? Yanıtım şu: ola ki, Kabacalı o günlerde bana biraz haksız davrandığını düşünüyordur da yazımı görünce, İşte ödeştik, deyip kafasında bu konuyu noktalar.
Roman ve öykülerinden bildiğimiz anlatı ustası, araştırmalarından tanıdığımız bilim adamı, sayısız çevirisinden izlediğimiz sabırlı işçi, bu kez farklı bir kimliğiyle karşımıza çıkıyor: Tartışmalar, Tahsin Yücelin son onbeş yılda giriştiği gözüpek polemikleri bir araya getiriyor. Her birinin bağlamını anımsatarak peşpeşe diziyor onları Tahsin Yücel: Ortaya böylece düşünsel bir roman çıkıyor: Bir bakıma 1980 sonrasının da kültürel anatomisi. TADIMLIKNeden böyle söylüyorum? Kızgınlıktan mı? Hayır. Bütün bu yergilerden içimde bir burukluk tortusu kalmış olabilir, ama hiç kimseye kızgın değilim. Hatta bu konuda yazılmış olanlar zaman zaman yeniden karşıma çıkınca bayağı eğlendiğim olur. Başka bir niteleme bulamadığım için böyle söyledim: anlamadığı şeye kızmak doğal olabilir, ancak anlamadığı şey üzerinde mantık yürütmek ve bu mantığa inanmak, değirmenlere saldırmaktan başka bir şey değildir. Belki biraz da bu nedenle, yapısalcılık konusunda bana yöneltilen sert eleştirilere pek yanıt vermedim. Verdimse de, Yapısalcılık adlı kitabımın son bölümünde görülebileceği gibi, daha çok genel nitelikte yanıtlarla yetindim. Yalnız iki kişi, yergilerinin sertliği ve sürekliliğiyle, bir de haksız bir kopyacılık suçlamasıyla beni bu tutumumdan uzaklaştırdı: Turhan Oktay ve Alpay Kabacalı. Üniversitede, Bernanosun imgeleri üzerine bitirme çalışmamı hazırlarken, bu imgelerin dökümüyle yetinmek anlamsız görünmüştü bana, hem aralarında birtakım bağıntılar bulunması, hem de bizi kendi dışların... tümünü göster
160 sayfa
Yapı Kredi Yayınları tarafından yayınlandı