Paul Lafargue (1842-1911); Fransız düşünür. Küba'nın Santiago kentinde doğdu. Dokuz yaşındayken ailesiyle göçtüğü Fransa'da Tıp Akademisi'ne yazıldı. Üniversitede, kralcı hükümete karşı giderek genişleyen gençlik devrimine katıldı. Yine aynı dönemde yoğun bir okuma uğraşına daldı. Hegel'den Feuerbach'a, Fourier'den Comte'a kadar pek çok düşünürün yapıtlarını okumasına karşın, özellikle Proudhon'dan etkilendi.
1865'te Marx'la tanışması, üzerindeki Anarşist Proudhon etkisini kaldırdı. Marx "yakışıklı, zeki, enerjik ve sportif" bulduğu bu gencin, kızı Laura'yla evlenerek aileye katılmasına da izin verdi.
Siyasi eylemleri nedeniyle Akademi'den uzaklaştırılınca, yarım kalan öğrenimini Londra'da tamamladı ve karısı Laura'yla birlikte yeniden Paris'e döndü. Art arda üç çocuğunu da yitirmesi üzerine tıptan soğudu; kendini tümüyle sosyalist düşünce ve eylemlere adadı. Fransız Sosyalist Partisi'nin kurucuları arasında yer aldı, işçi devinimlerinin örgütlenmesine yazılarıyla katkıda bulundu.
1911 yılında karısıyla birlikte kendini öldürdü. Yaşlılığın, beden ve zihin güçlerini azar azar kemirdiğini görmek istemeyen Lafargue, yetmiş yaşını aşmamak üzere kendine verdiği sözü tutmuş oluyordu.
Paul Lafargue (1842-1911); Fransız düşünür. Küba'nın Santiago kentinde doğdu. Dokuz yaşındayken ailesiyle göçtüğü Fransa'da Tıp Akademisi'ne yazıldı. Üniversitede, kralcı hükümete karşı giderek genişleyen gençlik devrimine katıldı. Yine aynı dönemde yoğun bir okuma uğraşına daldı. Hegel'den Feuerbach'a, Fourier'den Comte'a kadar pek çok düşünürün yapıtlarını okumasına karşın, özellikle Proudhon'dan etkilendi.
1865'te Marx'la tanışması, üzerindeki Anarşist Proudhon etkisini kaldırdı. Marx "yakışıklı, zeki, enerjik ve sportif" bulduğu bu gencin, kızı Laura'yla evlenerek aileye katılmasına da izin verdi.
Siyasi eylemleri nedeniyle Akademi'den uzaklaştırılınca, yarım kalan öğrenimini Londra'da tamamladı ve karısı Laura'yla birlikte yeniden Paris'e döndü. Art arda üç çocuğunu da yitirmesi üzerine tıptan soğudu; kendini tümüyle sosyalist düşünce ve eylemlere adadı. Fransız Sosyalist Partisi'nin kurucuları arasında yer aldı, işçi devinimlerinin örgütlenmesine yazılarıyla katkıda bulundu.
1911 yılında karısıyla birlikte kendini öldürdü. Yaşlılığın, beden ve zihin güçlerini azar azar kemirdiğini görmek istemeyen Lafargue, yetmiş yaşını aşmamak üzere kendine verdiği sözü tutmuş oluyordu.
Çalışmak köleye özgüdür, özgür insan bedensel idman yapar, zeka oyunlarıyla uğraşır.Bknz eski Yunan der P. Lafargue.
Proletaryaya kızgınlık vardır. Nasıl bu kadar kabul edilebilir ki bu ağır şartlar zira niceliksel olarak ağır basarken?
Kitap aslında tamamen iş yaşamını bırakın demez.Dini arka fon olarak kullanıp çalışmak kutsaldır söylemlerinde bulunanların aslında hiç çalışmadığına, çalışan kesmin ise cidden zor şartlar altında yaşam savaşı verdiğine dikkat çeker.
Üstelik tarihsel süreçte de (şimdikinden pek farklı olmayan) emeğin hangi aşamalardan geçerek ucuzlaştırıldığını basitçe anlatmıştır. Daha da aydınlatıcı yanı ; çözüm önerisi sunmasıdır.
''proletaryanın kendi gücüne varması için, iktisadi, özgür düşünceli Hristiyan ahlakının ayaklar altında çiğnemesi gerekir...''
Kendisi Fransızdır. Marx'ın da damadıdır. Eşi ile birlikte bu yaştan sonra yaşamak neye yarar diyerek intihar etmiştir.
'İşçi sınıfı kendi kemerlerini sıktıkça, aşırı tüketime mahkum burjuvazinin göbeğini alabildiğince şişirmiştir..'
kitap uzun olsaydı çok sıkılırdım, ama yazar anlatmak istediği herşeyi kısa ve net olarak yazmış.. kapitalist çalışma sistemine vurgu yapılıyor kitapta.. okunulabilir yani;)
Dört bölüm ve bir de ek bölüm olmak üzere beş bölümden oluşan yaklaşık 50 sayfalık bir manifesto. kitap 74 sayfa ama bunun üçte biri yazarın hayatı, önsöz, sonsöz(çevirmenin yazdığı), sonnot(dipnot yerine sonnot tercih edilmiş çevirmen tarafından), Lenin' in söyleviyle oluşmuş. Kitabın kapağı, bu zamana kadarki baskılar içerisinde gördüğüm en iyi iki kapaktan biri(Tefrika Yay.). Dİğeri de Modern Times filminin kullanıldığı kapaktı. Şekile ilişkin diyeceklerim bunlardan ibaret.
Kitabın adından ne anlattığı belli sanırım. Ancak ben okumadan önce yazarı da tanımadığımdan -ki kendisi Karl Marx' ın damadıymış- daha basit, daha minimal, daha kişisel bir meselenin mizahi bir anlatımla deşileceğini bekliyordum. Ama sosyal ve iktisadi içerikli son derece ciddi bir kitapla karşılaştım. Kişisel bir sorunun isyanı sonucu bir boşalma değil de toplumsal bir sorunun çözümü üzerine bir değerlendirme var kitapta. İlk iki bölümü okumak çok keyifliydi. O iki bölümde çok çalışmanın zararlarından bahsediliyordu. Üçüncü bölümden itibaren ise insanların az çalışmaya nasıl ikna edilebileceğine ilişkin düşüncelere yer verilmiş. Evet günümüzde de hala devam eden hatta büyüyerek devam eden sorunlara değiniyor kitap ama ben bunu bir yazar başarısı olarak değil de bir sistem başarısı olarak görüyorum. Kapitalizm üstelik daha da güçlenerek sürdürüyor varlığını ve kitapta anlatılanların varlığını koruması yazarın ileri görüşlülüğünün bir sonucu değil, zira zaten yazarın böyle bir öngörüsü yok gelecekle ilgili, varsa da bu gerçekleşmiyor zaten çünkü her şey daha kötüye gidiyor.
Dediğim gibi ilk iki bölüm enfesti, okuması çok keyifliydi. Din(kilise) dahil olmak üzere pek çok şeyin insanları köleleştirmek ve sisteme hizmet etmek üzerine nasıl kullanıldığını, 15-20 sayfanın içerisinde bazen tek bir cümle ile son derece ikna edici bir şekilde anlatıyor yazar. Ama 3. bölümle birlikte anlatılanlar fazla zorlama ve kuramsal geldi bana. Bir arkadaşımın yazdığı ve yazarken bu kitaba da değindiği bir tembellik övgüsünün linkini de paylaşıyorum;
http://www.fenayazarim.com/2014/04/tembellik-hakki/
Cok geçerli bir teori ortaya atamasa da yazar önemli br konuya deginmis:asiri calismanin/çalıştırilmanin carpikligina.. okunmayi gerçekten hak ediyo. Kapitalist uluslarin çalışan kesimi sömürüsü bu somuruye çalışanların kendilerinin yol açtığını da iddia ediyo. Değişik buldugum bir çalışma.
"Çalışın, çalışın işçiler, toplumsal serveti ve kendi yoksullugunuzu artirmak için çalışın. Çalışın ki, daha da
yoksullaşarak daha çok çalışmak ve yoksullaşmak için birtakim nedenleriniz olsun. Kapitalist üretimin
acimasiz yasasi budur işte."
Yazar Marx'ın damadıymış. O nedenle ağzıbozuk bi Marxist edası taşıyan ifadeler var.
1911'de eşiyle birlikte intihar etmiş.
Bu söylediklerini 1910 öncesi dünyanın haline bakarak söylemiş olması önemli bence.
Eski Yunan filozoflarından yaptığı alıntılar çarpıcıydı.
sayfa sayısı olmasına rağmen çok fazla aynı yerde dönüp dolaşılmış gibi geldi bana. çok beğendiğimi söyleyemeyeceğim
"Çalışma, kapitalist toplumlarda her türlü entellektüel soysuzlasmanin ,her türlü organik bozulmanın sebebidir. "
"Tüm bireysel ve toplumsal sefaletler proletaryanın çalışma tutkusundan doğdu. "
"Yoksul ulusların bünyesindeki halk,rahat yaşıyor; zengin uluslarda ise halk her zaman yoksuldur. "
Lafargue dönemin ABD ve Ingilteresini ,eski uygarlıkları kendi ülkesiyle kıyaslama yoluna gitmis. Işçi sınıfın yani proletaryanın sömürülmesi, kapitalizmin nasil işçi sınıfının tabiri caizse iliğini kuruttugunu bizlere açıklamış. 👍
Proletaryanın maalesef icinde bulunduğu durumun nasıl şuursuz bir parçası haline geldiğini, mekaniklestigini ; makinelerin yapması gereken isleri nasil kendilerinin yapmaya mecbur kılındığını acı sekilde bizlere gösteriyor. Ozellikle çalışma saatleri konusunda geniş bir eleştiri var. Kapitalist sistemin yoğun çalışma saatleri ile insanlığın bu geniş, üreten, ortaya bir seyler koyan kesimini nasil sağlıktan ettiğini, çürümeye mecbur ettiğini acı sekilde söylüyor. Az çalışmak. Olabildiğince beden yükününün gerektirdiği islerden insanları muaf tutmak..Yazarın temelde savunduğu değerlerden.
Yazar yine kitap boyunca proletaryaya da bu konuda agir eleştiriler getiriyor. Bu üreten grubun nasil icinde bulundukları şartları kayıtsız şartsız kabul ettiklerini eleştiriyor. Daha kötüsü iş , iş diye dayattiklarini kabullenemedigini ifade ediyor. Yunan medeniyetinden örnekler ile el gücü , kol gücü gerektiren islerin sadece kölelere özgü olduğunu, insanlarin bu tip şeylerden uzak durması gerektiğini ideal olanın bu olduğunu bizlere bir nevi savunuyor.
Hani günümüzde cok mu farkli ?Kesinlikle Hayir. Yine ürettiği halde çabasının karşılığını alamayan ve ezilmeye mahkum olan ,hem maddi hem de manevi hatta fiziki anlamda da yokluğa sürüklenen bir proleterya dünya geneline hakim.Burjuvazi nasil daha fazlasını elde edebilirimin hesabını yaparken,bir eli yağda bir eli balda iken proletaryaya en ağır şartlar altında çalışma imkanı sunuyor. Bedenini sömürüyor. Oysa ki tembellik bütün insanlarin hakkı degil mi ?
Karton Cilt, 70 sayfa
2009 tarihinde, Alter Yayıncılık tarafından yayınlandı