Yüzyılımızın başlarında yayımlanan Göğü Delen Adam bugün artık bir yeşil klasiği okunurken, başlığının kaynaklandığı şiirsel metafor, bir de düz anlam içermeye başlıyor; çünkü Papalagi sonunda göğü gerçekten delmeyi başardı, 'ozon deliğinin' içinden ne tür bir yelkenlinin çıkageleceğiniyse zaman gösterecek. -Ahmet Güngören / Çerçeve-
Teknolojinin günlük yaşamımıza getirdiği açmazlar her gün dünyamızda yeni 'handikap'ların kapılarını aralamıyor mu? Birincisi bu 'handikap'ları yalın, süssüz bir dille anlattığı için önemli Göğü Delen Adam. Uygarlığımızın bu karmaşasında yönelttiği acımasız okların hedefini bulması açısından önemli. Basit de olsa eleştirisini haklı gerekçelere dayandırması açısından önemli. İkincisi, bize pek az bildiğimiz dünyaların ufkunu açmasından önemli. -Refik Durbaş / Milliyet Sanat-
Papalagi denince beyazlar ya da yabancılar anlaşılır. Ama sözcüğü sözcüğüne çevrilirse göğü delen anlamına gelir. Samoa'ya ilk misyoner bir yelkenliyle gelmişti. Yerliler bu beyaz yelkenliyi ufukta bir delik olarak gördüler, beyaz adamın içinden çıkıp kendilerine geldiği bir delik. O, göğü delip geçmişti.
Yüzyılımızın başlarında yayımlanan Göğü Delen Adam bugün artık bir yeşil klasiği okunurken, başlığının kaynaklandığı şiirsel metafor, bir de düz anlam içermeye başlıyor; çünkü Papalagi sonunda göğü gerçekten delmeyi başardı, 'ozon deliğinin' içinden ne tür bir yelkenlinin çıkageleceğiniyse zaman gösterecek. -Ahmet Güngören / Çerçeve-
Teknolojinin günlük yaşamımıza getirdiği açmazlar her gün dünyamızda yeni 'handikap'ların kapılarını aralamıyor mu? Birincisi bu 'handikap'ları yalın, süssüz bir dille anlattığı için önemli Göğü Delen Adam. Uygarlığımızın bu karmaşasında yönelttiği acımasız okların hedefini bulması açısından önemli. Basit de olsa eleştirisini haklı gerekçelere dayandırması açısından önemli. İkincisi, bize pek az bildiğimiz dünyaların ufkunu açmasından önemli. -Refik Durbaş / Milliyet Sanat-
Papalagi denince beyazlar ya da yabancılar anlaşılır. Ama sözcüğü sözcüğüne çevrilirse göğü delen anlamına gelir. Samoa'ya ilk misyoner bir yelkenliyle gelmişti. Yerliler bu beyaz yelkenliyi ufukta bir delik olarak gördüler, beyaz adamın içinden çıkıp kendilerine geldiği bir delik. O, göğü delip geçmişti.
Okyanusya’daki Samoa Adası’nın şefi Tuiavii’nin konuşma notlarından oluşan ve ilk kez 1920’de Almanya’da basılan bu eser okurken adeta çıplak bırakıyor insanı. Alıştığınız, doğal olarak var olduğunu düşündüğünüz ne varsa bir bir soyuyor zihninizden. Birçok kabul edilmiş şeye farklı bir açıdan bakmayı sağlıyor. Benim kadar geç kalmadıysanız muhakkak okumanızı tavsiye ederek alıntılara geçeyim. Ve geçmeden önce de sık sık karşılaşacağınız Papalagi sözcüğünün “Beyaz Adam”ı temsil ettiğini belirterek tam kelime anlamını da kitaptan öğrenebileceğinizi hatırlatayım.
http://enaryo.blogspot.com/2011/01/gogu-delen-adam.html
uzun süredir kitap okumayı bırakmış biri için bana iyi geldi. medeniyet denilen, bizi içten içe sömürdüğü halde vazgeçemediğimiz yaşama şeklimize olabilecek en safiyane şekilde yaklaşınca, halimizin ne denli acıklı olduğunu görebiliyoruz bence bu kitapla
"Bize ışığı getireceğinize inandırmıştınız, oysa sizin niyetiniz bizi de kendi karanlığınıza çekmekti"
tekrar tekrar okunası.
Bu kitabı koli koli alıp dağıtmak istiyorum. Hepimizin okuması gerekiyor. Çok muhteşem bir eser.
Bu eserle ilgili bitmek bilmeyen tartışmanın, kitabın içeriği ya da bakış açısı yerine kurgu mu değil mi yönünde olması çok ilginç. Kitapta yer alan Tanrı/Ruh kavramı ile ilgili karmaşaya bakılırsa büyük ihtimal gözleme dayalı kurgudur. Fakat kurgu olsa ne yazar olmasa ne yazar? Bir an durup biz ne yapıyoruz yaa diye düşündürmesi kafi bence. Gerçekten biz ne yapıyoruz? Medeniyet adı altında düzenlediğimiz küçük dünyalarımızda nefes nefese neyin savaşını veriyoruz? Kendimizi nasıl böylesine hapsettik? O son Sanayi Devrimi’ni yapmasa mıydık?
“Medeniyetin” emareleri olan çevremizi kuşatmış kıyafetten teknolojik aletlere kadar tüm objeleri böyle okuyunca o kadar saçma geldiler ki. Tamam bir yerli kabilesi gibi elimizde mızrak, nü dolaşalım demiyorum ama doğayla daha barışık olamaz mıydık? İpin ucunu bu kadar kaçırmasaydık keşke.
Kitapta, bir yerlinin batı insanının, modern yaşayışına kendince bakış açısı örneklerle sunuluyor. ama o kadar ilginç geliyor ki okurken hakikaten böyle mi görünüyor diye bir an kalıyorum kendimi düşünürken sorgularken buluyorum. Kapitalizm ve modernizm eleştirisi sunuyor bir nevi, fakat bunu örneklemlerle açıklıyor, kendince nitelendiriyor tasvirlere dayandırıyor, öyle ki neyi anlatmaya çalışıyor diye sanki bulmaca çözüyor gibi hissetiriyor, bir an bile sıkılmadım hatta eğlendim bile diyebilirim:) Bu bakış açısı kolay kolay bulunamayacak bir hazine mutlaka okuyun, eminim ki siz de içinde yaşadığımız yaşarken fark etmeyip yanından geçtiğimiz etrafımızda olan şeylere yeni bir bakış açısıyla bakarken,kendinizi sorgularken bulacaksınız.
Çok hoş bir kitap. Sahip olduğumuzu sandığımız her şeye, bu modern dünyaya, medeniyetten (!) uzakta yaşayan bir zencinin bakış açısı mükemmel. Okunması gereken, bakış açımız üstünde bir kez daha bizi düşündürten bu kitap, ille okunması gereken bir kitap. Okuyun, okutun, hediye edin efendim.
Modern yasamin bir yerli`nin gozunden okumak cok ilginc bir deneyimdi. Okurken epey sorgulatiyor okuyucuyu. Onlarin yaptigi mi dogru bizimki mi yanlis emin olamiyor insan.
Karton Cilt, 9. Baskı, 110 sayfa
2013 tarihinde, Ayrıntı Yayınları tarafından yayınlandı