Evi terketmemeye inat ettiğim akşam herşeyi evde bırakmış olduğum ortaya çıkıyor. Birkaç asma öteden neredeyse cüce boylu bir adam fırlıyor. Ben yaşlarda, ipincecik bıyıklı, beyaz gömlekli, kravatlı, takım elbiseli, kolunun altında paçavraya dönmüş bir evrak çantası sıkıştırılmış, sırılsıklam bir kent kaçkını. (...) Yanına varıyorum, koltukaltlarından yakalayıp saplandığı yerden çıkarırken burada ne aradığını soruyorum. Kızını aradığını söylüyor. Kızımı ve kedisini arıyorum beyefendi. Görmüş olabilir misiniz acaba? Yazıyı süsten arındıran, böylece sözcüğün anlamını çoğaltan on iki öykü. Sözcüğün sanıldığından etkili, sanıldığından ağır,sanıldığından yaratıcı olduğunu gösteren on iki öykü. Herkes Bizim Gibi Olamaz. TADIMLIKEnişteme Bakmam Zaman AlıyorEnişteme çarpıp kaçan otomobilin plakasını almak aklıma gelmediğinden sürücünün kimliği belirsiz kalıyor.Otomobilin de markasız ve renksiz kalacağı anlaşıldığında bu vurkaç olayında suçun kime kalacağı araştırılıyor.Herkes aklının gücü, kızgınlığının boyutları, acımazlığının sınırları, yaratıcılığının varsıllığı, yüreğinin genişliği elverdiğince kendine bir suçlu buluyor.Ben şaşkınlığımın geçmesini bekliyorum.Şaşkınlığımın sürmesini yeğleyerek, olduğum yere çakılıp kalıyorum.Otomobilin plakasını okumayı düşünmemiş olmanın beni suçlu koltuğuna oturtmakta kullanılacak bir unsur olmayacağını umuyorum bir yandan da.Umudumu yeterince uzatamadığım, düşünme erkimin hızla yerine gelmesiyle ortaya çıkıyor.Dün olmuşçasına uzak bir kazanın bunca yakınında durmam, kazazedenin başına üşüşmeyi geciktirişimizi yarıgerçek bir şaşkınlıkla izlemem beni eniştemden uzaklaştırıyor mu?Ölüsünden ya da canlı gövdesinden?Henüz yaşamın hangi bölgesinde eniştem?Henüz bilmiyorum.Kimse de bilmiyor.Henüz.Suçluyu bulma telaşından bilmeye zaman ayrılamıyor.Buralarda en kolay bulunabilecek suçlu, eniştem.Bizi beklemeden karşıya geçmeye kalkmış yaşlı adam.Şimdi devinimsiz yatıyor.Sabretmesini bilseydi.Beklemez ki. Hiç beklemezdi, yine beklemedi.Boşuna acele ediyorduk, yetişmemiz olanaksızdı.Bastonu ta nereye fırlamış.Ne olacak şimdi?Şimdi ben sürücüyü suçluyorum.Ne olacağını beklemeye sabrımı yetiştiremiyorum.Sürücünün suçluluğunu aklıma gelen bütün küfürleri ederek açıklıyorum.Eniştemin başına ilk çökenimiz başkalarının ardından konuşmanın hiç de hoş olmadığını söylüyor.Başkaları?Bizden başkaları?Tüm sürücüler?Kimler bu başkaları?Tanımadıklarımız. diyor eniştemin başındaki.Sürücüyü yakında tanıyacağız. diyorum.Nasıl? diye soruyor.Kendisiyle, otomobiliyle ilgili hiçbirşey bilmiyoruz. Nasıl tanıyacağız sürücüyü?Sıfıra sıfır, elde var sıfır. diyor kaldırımı terketmemekte diretenlerimizden biri.Üstelik hızlı da gitmiyordu. diye ekliyor.Eniştemin yavaşlığını, ona nasıl olsa yetişeceğimizi, kendisine ayak uydurduğumuzda bizi götürmekte olduğu yere geç kalacağımızı bildiğinden grubu beklemeye yanaşmadığını anlatmaya çalışıyorum hep birlikte kaldırımdan inip yerde yatan adamcağızın çevresine üşüşmüş arkadaşlarıma.Kemleyip kümledikçe sözlerime aldıran çıkmıyor.Biri çıkıyor.Eniştemin bileğini tutmuş, nabzını denetleyenimiz.Gözlerini kronometreli saatinden ayırıp bana dik dik bakıyor.Yani eniştenin ezilmesinde suçlu biz mi olduk şimdi?Kırk yılda bir eniştenden yavaş yürüdük diye mi bütün bunlar?Bütün neler, bütün suçlamalar?Suçlanıyorum....
Evi terketmemeye inat ettiğim akşam herşeyi evde bırakmış olduğum ortaya çıkıyor. Birkaç asma öteden neredeyse cüce boylu bir adam fırlıyor. Ben yaşlarda, ipincecik bıyıklı, beyaz gömlekli, kravatlı, takım elbiseli, kolunun altında paçavraya dönmüş bir evrak çantası sıkıştırılmış, sırılsıklam bir kent kaçkını. (...) Yanına varıyorum, koltukaltlarından yakalayıp saplandığı yerden çıkarırken burada ne aradığını soruyorum. Kızını aradığını söylüyor. Kızımı ve kedisini arıyorum beyefendi. Görmüş olabilir misiniz acaba? Yazıyı süsten arındıran, böylece sözcüğün anlamını çoğaltan on iki öykü. Sözcüğün sanıldığından etkili, sanıldığından ağır,sanıldığından yaratıcı olduğunu gösteren on iki öykü. Herkes Bizim Gibi Olamaz. TADIMLIKEnişteme Bakmam Zaman AlıyorEnişteme çarpıp kaçan otomobilin plakasını almak aklıma gelmediğinden sürücünün kimliği belirsiz kalıyor.Otomobilin de markasız ve renksiz kalacağı anlaşıldığında bu vurkaç olayında suçun kime kalacağı araştırılıyor.Herkes aklının gücü, kızgınlığının boyutları, acımazlığının sınırları, yaratıcılığının varsıllığı, yüreğinin genişliği elverdiğince kendine bir suçlu buluyor.Ben şaşkınlığımın geçmesini bekliyorum.Şaşkınlığımın sürmesini yeğleyerek, olduğum yere çakılıp kalıyorum.Otomobilin plakasını okumayı düşünmemiş olmanın beni suçlu koltuğuna oturtmakta kullanılacak bir unsur olmayacağını umuyorum bir yandan da.Umudumu yeterince uzatamadığım, düşünme erkimin hızla yerine gelmesiyle ortaya çıkıyor.Dün olmuşçasına uzak bir kaz... tümünü göster