'Tutunamayanlar', Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biridir. Berna Moran, Oğuz Atay'ın bu ilk romanını "hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı" olarak niteler. Moran'a göre "Oğuz Atay'ın mizah gücü ve duyarlılığı ve kullandığı teknik incelikler, Tutunamayanlar'ı büyük bir yeteneğin ürünü yapmış, eserdeki bu yetkinlik Türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey kazandırmıştır." Küçük burjuva dünyasını ve değerlerini zekice alaya alan Atay, "saldırısı tutunanların anlamayacağı, rededeceği türden bir romanla yapar."
'Tutunamayanlar', Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biridir. Berna Moran, Oğuz Atay'ın bu ilk romanını "hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı" olarak niteler. Moran'a göre "Oğuz Atay'ın mizah gücü ve duyarlılığı ve kullandığı teknik incelikler, Tutunamayanlar'ı büyük bir yeteneğin ürünü yapmış, eserdeki bu yetkinlik Türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey kazandırmıştır." Küçük burjuva dünyasını ve değerlerini zekice alaya alan Atay, "saldırısı tutunanların anlamayacağı, rededeceği türden bir romanla yapar."
Üniversiteyi bitirmiş olmanız, ilkokulu zorla bitirmiş bir pazarcının sizi kazıklamasına engel olmaz
Tutunamayanlar; sanırım anlam bütünlüğü açısından yorumlaması okuduğum en zor kitaplardan birisi. Esasen basit bir okur olarak tutunamayanlarla ilgili yazmak, yorumlamak veya fikir beyan etmek için yeterli birikime ve yeteneğe sahip değilim. Ben sadece kitabın bende bıraktığı etki ve fikir hakkında basit bir değerlendirme yapabilirim. İlgisini çeken okurları araştırmaya yönlendirmeye veya okumalarına vesile olabilirim. Kitabı iki ayda okudum ve kitapla bütünleşebilmek için mütemadiyen sadece sabaha karşı 5-6 civarı okudum çünkü gün içi ve gün sonu ruh halime hiç uymayan psikolojik çözümlemeleri var. Kısacası bu kült kitap iç dünyama uymuyor çünkü ben bir tutunamayan değilim :) Kitabı 2008 yılından beri bekletmiş, nasıl ne zaman okuyacağım derken bir arkadaşımla ortak okuma fikri sayesinde “artık zamanı geldi” dememle hikâye başladı. Ancak öyle bir çırpıda ilerlemedi araya başka kitaplar girdi sahi saydım da o arada 8 kitap okumuşum. Sabahları Tutunamayanlar, akşamları başka başka kitaplar. Zor oldu ama bitti. Gerçi benden size bir tüyo 500. sayfadan sonrası su gibi akıyor :)
Tutunamayanlar; 1970 yılında Oğuz Atay’ın yazdığı ilk eseri. Kitaptaki Turgut karakteri gibi Oğuz Atay’da mühendistir. Atay; TRT Roman Ödülü yarışmasında jürinin kendi romanına mühendis olmasından ötürü önyargıyla yaklaşacağını düşüncesiyle “bu romanı okumalarını sağla” diyerek bir arkadaşını araya soktuğu rivayet edilir. Doğruluğunu bilemiyorum ama ödülü aldığı kesin. Oğuz Atay’ın aldığı ödülün onun Türk edebiyatında açtığı çığır yanında esamesi okunmaz. Şüphesiz ki “Tutunamayanlar” edebiyat dünyasında en çok beğenilen-beğenilmeyen her ne şekilde olursa olsun en çok konuşulan ve tartışılan kitabıdır. Türk edebiyatı açısından bir devrim niteliğindedir denilir ama bana kalırsa devrim Yusuf Atılganla başlar. Oğuz Atay’ın edebi anlamda Yusuf Atılgan’dan etkilendiğini biliyoruz. Beni çok etkileyen ikisi arasında geçen şu anıyı sizinle paylaşmak isterim.
Yusuf Atılgan’ın 1980’lerde Oğuz Atay’ı kaybettikten sonra yazdığı bir yazı var, diyor ki: “Günlerden bir gün, bir paket geldi bana. Açtım içinde bir kitap çıktı: Tutunamayanlar. Kitap imzalıydı ve içinde de şöyle bir yazı vardı: “İlgileneceğinizi umarak…” “Yusuf Atılgan bu kitabı okur, çok da sever. Ama bunu hiçbir zaman Oğuz Atay’a söylemez. “Benim okuduğum kitap o kadar müthiş bir eserdi ki, böyle muazzam bir kitabı kaleme alan birinin daha nice eserler yazacağını düşündüm. Benim yorumuma, iltifatıma, söyleyeceğim iki çift lafa ihtiyacı olmadığını düşündüm. Dolayısıyla hiçbir zaman takdirlerimi ona iletme gereğini duymadım.” Ama aradan seneler geçer, ortak bir arkadaşlarından şöyle bir şey işitir ki, bu hadiseyi yeniden hatırlamasına sebep olur. “Ben Yusuf Atılgan’a kitabımı gönderdim, ama kendisinden tek bir kelime dahi duymadım. Tek gördüğüm kayıtsızlık oldu.” demiştir Atay. Bunu duyan Yusuf Atılgan çok pişman olur; ancak geçtir artık. Oğuz Atay vefat etmiştir. Ve Atılgan bu anıyı anlatırken der ki: “Eğer bugün hayatta olsaydı, ne yapar ne eder muhakkak onu bulur, karşısına geçer, yüz yüze ona kalemini ne kadar takdir ettiğimi söylerdim.”
Evet yine bir geç kalınmışlık.. Çünkü beklenmedik ve erken bir ölüm onunki. Büyük projesi "Türkiye'nin Ruhu"nu yazamadan beyin tümörü nedeniyle 43 yaşında vefat etmiştir. Kastomonu doğumlu olan Oğuz Atay’ın adına 2007 yılından bu yana Kastamonu valiliği “Oğuz Atay Edebiyat ödülleri” vermektedir.Ayrıca Oğuz Atay’ın eserleri başka dillere çevrilmemiştir.
Kitabın konusu; gerçi herkes biliyordur ama ben yine de kısaca bir değineyim Turgut yakın arkadaşı Selim’in intihar ettiğini bir gazete sayfasıyla öğrenir. Bu intiharı kabullenemez intiharının nedenlerini bulmak için ve Selim’in arkadaşlarını bulmaya onlarla Selim hakkında konuşmaya başlar. Konuştuğu her insanda Selim’in hiç bilmediği yönleri olduğunu öğrenir. Bu nokta gerçekten çok iç acısı bir durumdur bir insanın ölümü arkasından dağılacak kadar seviyorsun ama o insanı senden başka insanlar başka yönleriyle tanıyor başkaları da ona çok yakın olmuş ve sen o insanları bilmiyorsun! Sonuç olarak Selim Işık’ın; anlatmadan anlaşılmaya aşık biri olduğunu ve intiharının nedeninin anlaşılamamak olduğunu anlıyoruz. Kitap oldukça ağır ilerliyor benim elimdeki İletişim Yayınlarından çıkma bir kitap ve 77 sayfa hiç noktalama işareti kullanılmadan yazılmış tek bir cümleden oluşuyor. Bu kısım Selim’in günlüklerine dair ve burada içi yangın yeri bir adam haykırıyor ve benimse aklımda kalan en çarpıcı yer babasından bahsettiği yer kendi çocukluk günlerime götürdü o satırlar beni. Baba karakteri benim babamın kopyası..Sahi o dönem böylemiydi tüm babalar? Ne talihsiz bir dönem yaşamışım :(
Kitap bütünüyle insanı kendi iç dünyasıyla yüzleşmeye bırakıyor. Maske düşüyor, gerçekten düşünme başlıyor. İnsan ilişkilerinin samimiyetsizliğini, kalabalıklar içinde aslında yalnız olduğumuzu, iş, aile, toplum, yaşadığımız çevre, dünya derken hayat gailesi içinde ertelediğimiz yaşanmamış hayatımızı, kendi içimizde oluşturduğumuz “Olric” karakteri gibi bir iç sesle sorguluyoruz. Belki kitaptaki gibi “bat dünya bat” dediğimiz zamanlar çok olmuştur ama aslında sorgulama başlamışsa tutunmaya da başlamışız demektir. Belki de tutunamamakla birlikte bilinçaltında tutunabilme çabası oluşturuyoruz.
Kitap benim için özel çünkü kendi çapımda edebiyat tarihinin en güzel cümlesiyle bu kitapla tanıştım. “Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim" dedi: Gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: "Seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda…”Bu ve bunun gibi muhteşem ötesi birçok yer var altını çizdiğim işte size birkaç örnek..
Kitaptan Altını Çizdiklerim:
- Ben, sadece namuslu olmakla övünen kişiyi adamdan saymıyorum; toplumu iyiye, güzele götürmek için kendi gibi namuslu insanlarla birlikte bir çaba harcamamışsa, çevresindeki uygunsuz gidişe başkaldırmamışsa, o kişi namussuzdur benim için.
-Yaşantının fazlasıyla yoğun ve 'olaylı' geçtiği bizimki gibi ülkelerde on beş yıl bir ömre bedeldir.
- İnsan yapısındaki çelişkiler, onun ne ölüme ne de sonsuzluğa bir türlü dayanamadığını gösteriyor. Sonsuzluk da ölüm kadar ürkütücü bir gerçektir.
- Bendeki tutukluğun senin yanında nasıl azaldığını bilsen.
- Yaşamak aynı zamanda yaşamış olduklarını hatırlamak demektir hatırladıkça bunalıyorum.
- Sen acıyı biriktirmeyi seversin Olric. Sen biriktirmeyi seversin.
- Hayatım ciddiye alınmasını istediğim bir oyundu.
- Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım.
- Her anı, ne yapmam gerektiğini düşünerek geçirdiğim için çabuk yoruldum. Bana müsaade.
Yere Göğe sığdırılmayan bu kitap bende tam bir hayal kırıklığı yarattı...asıl tutunamaynlar bu kitabı bitiremeyenlerdir.
Ben bir kitap merak ettim, gittim aldım. keşke almaz olsaydım.
Ben bir kitap okudum son sayfasına geldiğimde her şey ama istisnasız her şey değişmişti. Anlat deseniz konusu ne deseniz söyleyecek kelimem yok zaman mekan kavramı yok ya SELİM IŞIK'sınız ya da TURGUT ÖZBEN'siniz anlayabilirseniz kitabın içinde kaybolabilirseniz bir başka adla anlamaya başlarsınız kendinizi yanlışım var mı ? Olric sen söyle inanmazlar belki bana
Anımsadığım kadarıyla Küçük İskender: "Türkçe'de Tutunamayanlar diye bir roman yazılmışsa, her şey yazılabilir." diyerek eserin önemini tayin etmişti.
Ve yine anımsadığım kadarıyla Oğuz Atay'ın eserleri başka dillere çevrilmemiştir. Bu büyük hazine sadece bizler sahibiz. Lütfen onun istediği gibi okurlar olalım...
Ölmedin Oğuz Atay...
Bu kitapta umut var mı? Temel soru bu olmalı. Eleştirdiği, karşısına aldığı küçük burjuva yaşamına karşı bir çıkış bulamayan insanın romanı hatta içini dökmesi bu. Hem biçim hem de öz olarak okunması, anlaşılması ve en çok da eleştirilmesi gerekir. İçinde sağlam tahliller barındıran fakat bunu bir bütünlükte yoğuramayan 724 sayfalık bir iç dökme.
"Şu kitaba bir ben tutunamadım" dedim, arkadaşa ödünç verdim, iki ay kadar muhafaza ettikten sonra getirip "Yok walla ben de tutunamadım" dedi; bunu duyan diğer arkadaşım "Verin bir de ben deneyim" dedi, iki ay kadar da o muhafaza ettikten sonra "Cık ben de tutunamadım" dedi.
Ya kitap çalışan insan olmadan önce rahat kafayla sindire sindire okunacak da tadı çıkacak cinsten; ya da herkes "Yaw bu kadar insan mükemmel diyor vardır bir hikmeti şimdi ben yok beğenmedim dersem way cahal! derler" şeklinde düşünüp de bu kadar beğeniyor.
***Kutlug Dandini ve Farsus Dasdana'ya saygılar***
91 günlük maraton benim için sona erdi Olric. İyi bir çevirisi yapılırsa dünya edebiyatının sayılı eserleri arasına girebileceğini düşünüyorum. Dikkati dağınık birisi olarak belli yerlerde konsantre olmakta oldukça zorlandım. Sürekli değişen yazım tarzı kitabı ilginç bir hale getirdi ama benim için zor oldu.
Kesinlikle zamanının ötesinde ve daha da önemlisi zamanı olmayan bir kitap. Tutunamayanlar gerçekten var.
her 5 yılda bir okumak lazım, yavaş yavaş sindire sindire okumak lazım bu kitabı
Bazı kitaplar okunur, biter sonra bir daha açıp okuma ihtiyacı duymazsınız. Bu kitap o tür bir kitap değil. Bir süre sonra tekrar okuma ihtiyacı duyuyorsunuz.
Ayrıca okurken çok güldüm, nefis tahliller yapılmış.
Karton Cilt, 724 sayfa
2014 tarihinde, İletişim Yayıncılık tarafından yayınlandı