Lev Tolstoy'un bu eseri beş perdelik bir dramdır. Oyunun kahramanı, vicdanlı Rus soylusu Nikolay İvanoviç, tıpkı Tolstoy gibi, topraklarını ve malikânesini köylülere terk etmek istemektedir. Hıristiyanlığın özü olarak gördüğü İsa'nın Dağdaki Vaazı'na dayanarak aristokrat yaşam tarzından vazgeçen Nikolay, kurulu düzeni, devleti, mülkiyeti ve askerlik hizmetini reddeder. Oyun, onurlu bir yoksulluğu tercih eden Nikolay'ın, idealleriyle gündelik yaşamı arasındaki gerilimi işlemektedir. Tolstoy'un hayatı bu kısa metinde sembolize edilmiştir diyebiliriz. Hayatı boyunca düşünceleriyle yaşadıkları arasında çelişkide kalan Tolstoy ölmeden on gün önce evini terk ederek yollarda yaşamış, ölümü yoksunluk ve yoksulluk içinde karşılayabilmiştir. Devleti ve mülkiyeti reddeden, mülkiyeti insanın üzerindeki cisimleşmiş tahakküm olarak ele alan Tolstoy bize, yüzyıl önceden bugünün tüketim toplumuna sorulabilecek soruların cevaplarını veriyor: Hayat, uygarlıktan uzak yaşandıkça gerçektir. Tolstoy, ideal toplumu, her türlü iktidarın, zorbalığın ve toplumsal eşitsizliğin ortadan kalktığı bir yaşam biçimi olarak görür. Yine de, öteki anarşistler gibi, gelecek toplumu tasarlamakta gönülsüzdür: Yeni bir yaşam düzeninin ayrıntılarını bilemeyiz. Onları kendimiz biçimlendirmeliyiz. Hayat, bilinmeyeni arayışımızdan ve eylemlerimizi yeni hakikatle uyumlu kılma çabamızdan ibarettir, der. Ortodoks Kilisesi tarafından aforoz edilen Tolstoy'un Hıristiyan anarşizmi olarak tanımlanan düşüncelerini ortaya koyduğu bu kitabı da önce Çar Hükümeti ardından da Sovyet rejimi tarafından sansüre uğramıştır.
Lev Tolstoy'un bu eseri beş perdelik bir dramdır. Oyunun kahramanı, vicdanlı Rus soylusu Nikolay İvanoviç, tıpkı Tolstoy gibi, topraklarını ve malikânesini köylülere terk etmek istemektedir. Hıristiyanlığın özü olarak gördüğü İsa'nın Dağdaki Vaazı'na dayanarak aristokrat yaşam tarzından vazgeçen Nikolay, kurulu düzeni, devleti, mülkiyeti ve askerlik hizmetini reddeder. Oyun, onurlu bir yoksulluğu tercih eden Nikolay'ın, idealleriyle gündelik yaşamı arasındaki gerilimi işlemektedir. Tolstoy'un hayatı bu kısa metinde sembolize edilmiştir diyebiliriz. Hayatı boyunca düşünceleriyle yaşadıkları arasında çelişkide kalan Tolstoy ölmeden on gün önce evini terk ederek yollarda yaşamış, ölümü yoksunluk ve yoksulluk içinde karşılayabilmiştir. Devleti ve mülkiyeti reddeden, mülkiyeti insanın üzerindeki cisimleşmiş tahakküm olarak ele alan Tolstoy bize, yüzyıl önceden bugünün tüketim toplumuna sorulabilecek soruların cevaplarını veriyor: Hayat, uygarlıktan uzak yaşandıkça gerçektir. Tolstoy, ideal toplumu, her türlü iktidarın, zorbalığın ve toplumsal eşitsizliğin ortadan kalktığı bir yaşam biçimi olarak görür. Yine de, öteki anarşistler gibi, gelecek toplumu tasarlamakta gönülsüzdür: Yeni bir yaşam düzeninin ayrıntılarını bilemeyiz. Onları kendimiz biçimlendirmeliyiz. Hayat, bilinmeyeni arayışımızdan ve eylemlerimizi yeni hakikatle uyumlu kılma çabamızdan ibarettir, der. Ortodoks Kilisesi tarafından aforoz edilen Tolstoy'un Hıristiyan anarşizmi olarak tanımla... tümünü göster
Karton Cilt, 118 sayfa
1999 tarihinde, Kaos Yayıncılık tarafından yayınlandı