- Hoşgeldin hayata canım, dedi. önünde seni bekleyen uzun yıllar var. Sabır ve iradenle sen kazanacaksın eminim.
- Neyi kazanacağım, anne, neyi?
- Kendini.
- Değer mi bunca çaba ve yorgunluğa anne, değer mi?
- Hiç kimse, hiçbir şeye değmese de salt kendi mutluluğun, insan onuru için değmeli, kendine saygını yitirmemelisin.
İlk önceleri bir refakatçiyle berbere gidiyordu. Hiç bir zaman oturduğu köşeden kalkmayı da istemezdi, bilirdi ki hareketlerindeki (gerçek bile olmasa) garipliğe alaylı bakışlarla hedef oluyordu, onun için yerinden doğrulmayı istemezdi. Teker teker kapıya dizilen çıraklara bahşiş bırakmak yok mu, onu sinirlendiriyordu. Bir tomar parayı kasanın üzerine koyup, dağıtırsınız deyip hızla uzaklaşıyordu, daha doğrusu kaçıyordu salondan. Yavaş yavaş ferdileşen yürüyüşlere çıkmaya başladı. Hayatı öylesine özlemişti ki. temiz havayı burun deliklerinde teneffüs etmek, ne duyumsuzluktu yarabbi! Kendi başına yemek yemek, yıkanmak, berbere gitmek, arkadaşlarıyla sohbet etmek, araba kullanmak onun en büyük keyfiydi. Çevresiyle uzak da olsa bir iletişim kurmaya çalışıyordu. Gazeteleri okuyor, okumayı severdi ama bir müddet sonra bunalıyor, tam olarak konsantre olamıyor, okuduğu nesneyi bir kenara fırlatıp atıyordu. Yeni elbiselere heves ediyordu. İlk alışverişini, bir arkadaşıyla Nişantaşı'na yaptığı ufak gezide lacivert bir pantolon takımı satın alarak yaptı. Bir bacağı diğerinden hafifçe daha düz basıyordu. İncecik bir detay bile onu depresif yapıyor, her şeyi kırıp parçalamak istiyordu, sonra eve geliyor, günlerce sokağa çıkmamaya yemin ediyordu. Hayatının direksiyonunu elinden kaçırmıştı, oradan oraya savruluyordu. Yine öyle sessiz, durağan bekleyişine döndü, odasına kapandı.
...
- Hoşgeldin hayata canım, dedi. önünde seni bekleyen uzun yıllar var. Sabır ve iradenle sen kazanacaksın eminim.
- Neyi kazanacağım, anne, neyi?
- Kendini.
- Değer mi bunca çaba ve yorgunluğa anne, değer mi?
- Hiç kimse, hiçbir şeye değmese de salt kendi mutluluğun, insan onuru için değmeli, kendine saygını yitirmemelisin.
İlk önceleri bir refakatçiyle berbere gidiyordu. Hiç bir zaman oturduğu köşeden kalkmayı da istemezdi, bilirdi ki hareketlerindeki (gerçek bile olmasa) garipliğe alaylı bakışlarla hedef oluyordu, onun için yerinden doğrulmayı istemezdi. Teker teker kapıya dizilen çıraklara bahşiş bırakmak yok mu, onu sinirlendiriyordu. Bir tomar parayı kasanın üzerine koyup, dağıtırsınız deyip hızla uzaklaşıyordu, daha doğrusu kaçıyordu salondan. Yavaş yavaş ferdileşen yürüyüşlere çıkmaya başladı. Hayatı öylesine özlemişti ki. temiz havayı burun deliklerinde teneffüs etmek, ne duyumsuzluktu yarabbi! Kendi başına yemek yemek, yıkanmak, berbere gitmek, arkadaşlarıyla sohbet etmek, araba kullanmak onun en büyük keyfiydi. Çevresiyle uzak da olsa bir iletişim kurmaya çalışıyordu. Gazeteleri okuyor, okumayı severdi ama bir müddet sonra bunalıyor, tam olarak konsantre olamıyor, okuduğu nesneyi bir kenara fırlatıp atıyordu. Yeni elbiselere heves ediyordu. İlk alışverişini, bir arkadaşıyla Nişantaşı'na yaptığı ufak gezide lacivert bir pantolon takımı satın alarak yaptı. Bir bacağı diğerinden hafifçe daha düz basıyordu. İncecik bir detay bile onu depresif yapıyor, her şey... tümünü göster
Karton Cilt, 134 sayfa
1995 tarihinde, FTY Yayınları tarafından yayınlandı