Bu kitapta Özdemir Asafın 1961de Yuvarlağın Köşeleri adıyla yayımladığı etika türü özdeyişleri ile ölümünden sonra derlenen 1961-1981 yılları arasında yazdığı özdeyişler yer alıyor.Doğdu, sevinçten ağladılar. Öldü acıdan ağladılar... O, bu arada yaşadı, hiç düşünmediler.Bütün bildiklerini yapan ile bütün yaptıklarını bilen... Yarışa giriştiler: birincisi kazandı. Savaştılar: ikincisi yendi.Zamanın varsa, her şeyin gelir geçer. Her şeyin varsa, zamanın gelir geçer.Çağrı, ikisinden birinin uzakta olduğunu belirler. Ama kimin? Çağıranın mı, çağrılanın mı?
Bu kitapta Özdemir Asafın 1961de Yuvarlağın Köşeleri adıyla yayımladığı etika türü özdeyişleri ile ölümünden sonra derlenen 1961-1981 yılları arasında yazdığı özdeyişler yer alıyor.Doğdu, sevinçten ağladılar. Öldü acıdan ağladılar... O, bu arada yaşadı, hiç düşünmediler.Bütün bildiklerini yapan ile bütün yaptıklarını bilen... Yarışa giriştiler: birincisi kazandı. Savaştılar: ikincisi yendi.Zamanın varsa, her şeyin gelir geçer. Her şeyin varsa, zamanın gelir geçer.Çağrı, ikisinden birinin uzakta olduğunu belirler. Ama kimin? Çağıranın mı, çağrılanın mı?
Okuyun, okutun
" Çağrı neyi gösterir ? Çağıranın mı çağrılanın mı uzakta olduğunu ?" Diyebilmiş er kişidir Asaf :)
Binlerce sözcüğü tek cümleye sığdırıp aşkın, hayatın, yalnızlığın destanını yazan Özdemir Asaf 'ın bu olağanüstü eserinde üzerinde uzun uzun düşünülecek özdeyişler var. Birini yazsam birinin eksik kalacağını bilsem de, çok etkilendiklerim ve notlarıma aldıklarımdan bir bölümünü paylaşmadan edemeyeceğim.
Politikanın kirli gerçeğine: "Açlık insanı öldüren, partileri yaşatan bir olaydır."
"Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın"cılara:
"Yeryüzünde büyük işler görmüşleri şu iki bölüğe ayırınca. Tanrıya inananlar diye... bir de, Tanrıya inanmayanlar diye...
Ortada bunlardan yana olmayıp duranlar gibi birileri kalıyor. Kendilerine türlü adlar takıştırıyorlar.
Büyük işler başaranlar bunlardan çıkmadığına göre...
Bunlardan alınacak bir 'seçmene', bir 'susma' vergisi iyi gelir sağlar sanıyorum."
İçinden geldiği için değil de, korkularından "inananlar"a:
"Tanrıyı andınsa unutma. Unutmuşsan da korkularına ve umudlarına göre hatırlama. Önce 'adam olmak' denen bir şey var da.
Bunu unutma!"
Edebiyatın olağanüstülüğüne:
"Geçen zamanla yitirdiklerimi zamanın geçmesiyle kazanıyorum.
Geçen zamanla kazandıklarımı zamanın geçmesiyle yitiriyorum.
Tembel birinci düşüncenin üzerinde boyluboyunca serilmiş yatmaktadır.
İkinci düşüncenin altına sığınmışların çokluğu edebiyat gerektiriyor."
Savaşın zalimliğine:
"Bir savaşda yenilenler aralarında yakınlaşır.. Yenenlerin arasında anlaşmazlık çıkar."
Sessizliğin gücüne:
"Şimdiye kadar susmasını öğrenmeseydim, şimdi size söyleyecek hiçbir sözüm olmayacaktı. Konuşma gücümün itkisini salt kendimden değil, yıllarca susuşumdan alıyorum...
O, bunları bakışlarıyla söylüyordu bana."
"Bir adam tartıyorum. Bin kilo et.
İyi para.
Bir adam tartıyorum, kiloya bin var ama yalnız kafa.
Birinci adamı kesip kesip ikinciye yediriyorum."
Samimiyetsizliğe:
"Tanrı:
Her yönünü sımsıkı sağlamlığa dayamış da çıkarlarının bozulmaması için son bir garanti olarak sana yönelenler yok mu?
Ne yapalım bunları?"
"Günümüzde din adamlarının çoğunu, gözlerinde, tutum ve davranışlarında, Tanrıdan 'başlarından eksik olmamasını' rica eder durumdalarmış gibi görüyorum.
Ne yapsınlar, sermayeleri."
Adına seçim diyorlar!
"Seçecek olana ben seçme nedir öğretmeden, o beni seçse.
O seçmiş olmaz, ben de seçilmiş olmam..
Bir oyun oynanmış olur. Adına ne derseniz deyin."