Aleksandr Sergeyeviç Puşkin (1799-1837): 38 yıl süren hayatı, komploya çok benzeyen bir düelloyla son bulduğunda Puşkin, şiiri kadar roman ve öyküleriyle de 19. yüzyılın öncü Rus klasik yazarları arasına girmeye çoktan hak kazanmıştı. Bu kitapta Yüzbaşının Kızı'ndan Byelkin Öyküleri ve Erzurum Yolculuğu'na Puşkin'in tünm öykü ve romanları zamandizinsel sıralamayla bir arada okura sunulmaktadır.
Aleksandr Sergeyeviç Puşkin (1799-1837): 38 yıl süren hayatı, komploya çok benzeyen bir düelloyla son bulduğunda Puşkin, şiiri kadar roman ve öyküleriyle de 19. yüzyılın öncü Rus klasik yazarları arasına girmeye çoktan hak kazanmıştı. Bu kitapta Yüzbaşının Kızı'ndan Byelkin Öyküleri ve Erzurum Yolculuğu'na Puşkin'in tünm öykü ve romanları zamandizinsel sıralamayla bir arada okura sunulmaktadır.
Gogol; Ölü Canlar’ı yazma fikrini kendisine veren Puşkin için “olağanüstü bir olaydır.” der; Dostoyevski daha mistik bir tavırla “Puşkin, bize gelecekten haber veren peygamberimizdir.” der. Nâzım’ın ise; "ömrüm boyunca bir tek şiir çevirdim Türkçeye.’’ dediği şiirin şairidir Puşkin. Modern Rus Edebiyatının oluşmasına en çok katkıda bulunan yazın ve düşün adamıdır Puşkin. Klasik Batı edebiyatını ve Rus halk ruhunu sentezleyerek, Rus Edebiyatında gerçekçilik akımını başlatan kişidir.
Rusya dışında başka ülkeleri görme arzusuna Rus Çarlık yönetiminin karşı çıkması nedeniyle seyahat etmesi engellenen ve aşık olduğu Natalya Gonçarova’ya evlilik teklifi cevapsız kalan Puşkin, 1828-1829 yılları Rus-Osmanlı savaşına katılan askerlerden biri olarak Erzurum’a gelir. Savaştadır fakat bu savaş edebi kişiliğinin baskın çıkması nedeniyle insana karşı evrensel bakışını değiştirmez. Bunu gerek savaştaki Türk askerlerini, gerekse Erzurum’u anlatırken ki insani yaklaşımından görebiliriz. Ayrıca Tanpınar’ın Erzurum’u gibi Puşkin’inde Erzurum’u vardır. Erzurum Notları’nda Erzurum’un; “Doğu’dan gelip Avrupa’ya uzanan ticaret yolunun geçmesi nedeniyle Türkiye’nin Asya topraklarındaki en önemli kenti olduğu, buna rağmen geri kalmışlığını İstanbul ile arasındaki kopukluğa bağladığı yönünde olduğunu, bunu da o dönem “Yeniçeri Eminoğlu” takma isimli şiirle dile getirdiğini görüyoruz. Şiirin bugüne gelmiş halini Ataol Behramoğlu çevirisiyle, Ezginin Günlüğü grubunun seslendirdiği “Bilinmeyen Ülke” parçasında dinleyebilirsiniz.
1820’lerde moda olan ateistlik akımının etkisini Puşkin’in “Gavriliada”, Temiz Ateizm Dersleri”ve” Rahip” gibi çoğu Tanrı’ya kahreden satırlarında görürüz. Dinî değerlerini ve Ortodoks Hıristiyanlığı’nı tanımaya başladığı zamanın ise, Kırım gezisi sırasında Şark kültürü ve İslam dünyasını merak etmesiyle Kuran-ı Kerim sureleri esas alınarak, Tanrı ile insan arasındaki münasebetler üzerine yazılmış fikirlerden oluşan “Kuran-ı Kerim’e nazireler”i yazdıktan sonra başladığı bilinir.
Ölümü ise hayli ilginç. Okuduğum “Yüzbaşının kızı” kitabında geçen düello sahnesi onun hayatının sonu oluyor. Sevdiği kadının Fransız subayıyla mektuplaştığını öğrenen Puşkin, subayı düelloya çağırır ve midesinden aldığı ölümcül yara sonucu 38 yaşında ölür. Yüzbaşının kızı kitabı için otobiyografik demem gerekir ancak hayatının anlatıldığı değil tam tersi anlatılanın yaşandığı bir hayat olmuş onunki. Bu bana, George Perec’i anımsattı. O da, gördüğü rüyaları yazıyormuş. Tam 124 rüyasını yazmış. Bir söyleşide kendisi “aslında rüyalarımı kaydettiğimi sanıyordum ama zamanla bir baktım ki kaydetmek için rüya gördüğümü fark ettim” demiş. Puşkin’in en az eşi kadar güzel Maria Hartung isminde bir de kızı vardır ve bu kız Lev Tolstoy’u etkileyerek ünlü romanının kahramanı Anna Karenina’nın tasviri olmuştur.
“Tüm arzularımı yaşadım ben. Hayallerime de soğudum artık. Sadece acılarım kaldı içimde.” diyen Puşkin adına, Moskova’da bir enstitü açılmış ve evi müzeye dönüştürülmüştür. Rus halkının minnettarlığının göstergesi olarak da meydanda büstü bulunmaktadır. Şairin öldüğünü duyunca evinin kapısının önünde toplanan ve Yevgeniy Onegin’in son baskısını kapış kapış tüketen halk, şairin ölümü üzerine neredeyse hükümete karşı bir ayaklanma noktasına gelir. Bu gerekçe ile olayların çıkmasından çekinen polis, bir gece yarısı, şairin tabutunu gizlice kiliseden alır ve Mihaylovskoye köyüne götürerek toprağa verir. Derler ki; “her Rus Puşkin’in en az bir eserini okumuştur ve bugün hala Rus edebiyatında saygı duyulan isimdir.” Bunu okuyunca aklıma Sabahattin Ali’nin “Kürk Mantolu Madonna” eserinin şarkıcı Madonna’ya yazıldığını sanan ve üstelikte bunu kitabı okuduğunu iddia ederek söyleyen televizyon sunucusu geldi. Elbette herkes bu kitabı okumak zorunda değil yani kitabı okumamış olmak vahim bir durum değildir. Vahim olan kitabı okuduğunu söyleyen birinin kitaptan çıkardığı sonucun bu olması. İşte bu durumda “kitap okumuyoruz”dan daha çok “kitabı nasıl okuyoruz?” sorusu beni düşündürüyor. Demek ki sosyal medyaya kahve-çikolata ile çekilen o fotoğraflar sadece çekmiş olmak için çekilen fotoğraflarmış.
Puşkin’in en büyük eseri "Yüzbaşının Kızı" ile ilgili olarak Gogol şöyle demektedir: ‘’Yüzbaşının Kızı ile karşılaştırılınca bütün romanlarımız ve büyük hikâyelerimiz yavan kalıyor. Saflık, yumuşaklık öyle bir yüksekliğe ulaşıyor ki bu yapıtta, gerçek bile yapmacık ve karikatürize edilmiş gibi görünüyor. Ortaya gerçekten de ilk olarak Rus karakterleri çıkıyor. Kalenin basit komutanı, karısı, bayraktar, biricik topuyla kalenin kendisi, zamanın karışıklığı, sıradan insanların o alçak gönüllü büyüklüğü. Bütün bunlar yalnızca gerçek değil, onu da aşan bir şey.’’ 18. yüzyıl Rusyası’nda, Kazak köyü lideri Pugaçevin çarlık yönetimine başkaldırısının destanı anlatılan kitapta, vatana ve millete bağlılık, erdem gibi konuların aşktan üstün tutulduğu bir aşk hikayesi anlatılır. Karakterler içinde ülkesi ve sevdiği kadın için canını hiçe sayan Pyotr ön plandadır ama benim en çok dikkatimi çeken kendisine yapılan iyiliği unutmayan insan yanıyla isyancı Pugaçev olmuştur. Puşkin romanında, yönetimdeki insanların başarısız ve çekingen tavırlarıyla bir isyancının onurlu, gözü pek ve kararlı tavırlarını edebi nitelikte bir ironiyle anlatmıştır. Çar yönetimi Pugaçev’i ve davasını hiçbir zaman haklı bulmadı ve önemsemedi onlara göre yoksulun ezilmişin haklı davası olamazdı ama dünyada ve bizde de örnekleri olduğu gibi tarih yönetimin dediklerini değil gerçekleri yazar. Çünkü tarihi yapanlar iktidar olanlar değil, muktedir olanlardır.
18.yy da Rusya Çeriçesine karşı yapılan Kazak isyanını konu alan kitap; dönemin zengin ve soylu ailelerinden birinin 17 yaşındaki oğlunun; iki taraf arasındaki tuhaf ilişkisini ve Pyotr Andreyeviç isimli bu gencin, görev yerindeki Yüzbaşının kızıyla olan aşkını da anlatmaktadır.
Sevdiği kızın kahramanı olan, hayatını ortaya koyan bu genç için de; güzel Marya'nın zamanı gelince benzer kahramanlığı ve fedakarlığı göstermesi, onların sevgisinin büyüklüğünün kanıtıdır.
Puşkin'nin 'Yüzbaşının Kızı' adlı kitabının, bir çok Rus klasik eserlerin aksine, gayet sade ve akıcı bir dili var. Özellikle yeni Rus edebiyatı okumaya başlayanlara tavsiye ederim.
Bu kitabı da diğer Rus klasikleri gibi severek okudum.
Rusya'nın soğuk olduğu kadar,ülkenin kendi içinden çıkan bir romanın da soğuk oluşu muhtemeldir.Bu da onlardan sadece biri.Okurken zaman zaman sıkıldığım olmadı değil.Paunım 6
Tarihle karışık aşk romanlarına ön yargılı bir şekilde yaklaşmış olsam da hep Puşkin'in bu eserini iyi ki de okumuşum. Olayların kronolojik sıraya konması oldukça güzel olmuş, genelde aşk romanlarında buna pek rastlanmaz. Klasik sevenlere tavsiye ederim.
Sade ve akıcı bir anlatımı var. Savaşı, aşkı ve fedakarlığı konu alan güzel bir dünya klasiği. Halk kitabevinin baskısında kitapta bölümlerin başında türkü dizelerinin yer alması da çok hoş olmuş.Okumanızı tavsiye ederim
Çok önceden beğenerek okumuştum. Sürükleyici bir hikaye
Askerde komutanım hep kitap okuduğumu görünce, doğum günümde hediye etmişti. =) güzel bir klasik.
Dünya Klasiklerinden okumaya başlayıp bitirdiğim ilk kitap.
Karton Cilt, 11. Baskı, 562 sayfa
Ocak2018 tarihinde, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yayınlandı