Zweig,Camus,Orwel..Ne güzel yazı dilleri var bu adamların.Kelimeler su gibi akıp gidiyor.
8/10
İkinci okuyuşum... Unutmuşum haliyle ama hatırlamak güzeldi. Sonu ise acıtıcı... Çok güzel bir uzun hikaye...
Bir adama çocukluktan aşık olan bu uğurda bir ömür harcayan bir kadın , hayatları belli dönemlerde kesiştiği halde kadını hiç fark etmeyen hiç bir zaman tanımayan bir adam.. Kitap 55 sayfa ama o kadar derin ve etkileyici ki.. Çok beğendim .
Bir aşk tüm hayatınızı değiştirebilir. Kimi sevdiğinize iyi karar verin her insan bir hayat demektir.
Aşkın, özellikle tek taraflı aşkın varlığının en büyük kanıtlarından olan bir eser. Soluksuz biçimde kalbimin erimesini hissederek okudum. Zweig'dan okuduğum ilk kitap olmasına rağmen, bir kadın bakış açısıyla tamamen her satırın tutku korkması ne kadar büyük bir ustalık olduğunu gözler önüne seriyor. Tüm aşkı, hisleri, tutkuları ve acıları kendim yaşamışım gibi hissettim. Şaheser.
Zweig beni muhteşem bir yolculuğa çıkardı,sarsılarak bitirdiğim bir yolculuk...
sana, beni asla tanımamış olan sana...Kitabı özetleyen bir cümle. Platonik aşık bir kadından aşkına duygu yüklü bir mektup. Sürükleyici, kısa bir hikaye. Zweig bir kadının ağzından aşkı çok güzel anlatmış.Okumanızı tavsiye ederim.
Güzel bir kitap, bir kadının nasıl tutkuyla ve delicesine sevebildiğini anlatıyor, üstelik karşı tarafın haberi olmadan...
Zweig'ın dili o kadar müthiş ki normalde ”takıntılı, manyak” diye tanımlayacağınız bir kadını ”ayy kıyamam” gibi iç seslerle yaptıklarını anlayarak ve hatta hak vererek dinliyorsunuz.
Hal böyle olunca bu adam benim günlük hayatımı bile anlatmış olsaydı ”ben neymişim be" der oturur onu okurdum.
Herhangi bir kitabını zorlamayla da olsa okuyun, gerisi sizi kendilerine çekecektir.
Kitabın içeriği; platonik bir aşk yaşayan kadının aşk duyduğu erkeğe intihar etmeden önce yazdığı mektup. Bu depresif aşk hikayesini okurken kurulan cümleler ve psikolojik analizler takdire şayan. Ne kadar kadının bu kadar aşık olup bu kadar fedakarlık yaptığı halde sevdiği erkeğe sevdiğini ve mektupta herşeyi yüzyüze anlatıp bir aşk yaşama olasılığı belki olmasına rağmen canına kıyıp duygularıyla erkeğin karşısında yüzleşmemesinden inanılmaz rahatsızlık duyabiliyorsunuz. Ama Stefan Sweig'in dili inanılmaz güzel ve akıcı. Okumanız sıkıntı versede size çok şey katacaktır.
Tek solukta okuduğum bir kitap oldu. Okurken sinirlendiğim, kızdığım, sorguladığım, uzun uzun düşündüğüm ve ağladığım bir kitap. Harikaydı. Kesinlikle tavsiye ederim.
Sevdiği adama tutkuyla bağlı olan kadının iç dünyasını, en başından itibaren nasıl aşık olduğunu, neler yaşadığını anlatan mektubundan oluşan bir kitap Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu. Aslında burada roman kahramanının tutkusu dikkat çekiyor. Bence bununla beraber bu tutkuya neyin neden olduğu da değerlendirilmelidir. Babası olmayan, annesi tarafından sevgi görmeyen, sevgiye aç bir çocuğun hayal dünyasında büyüttüğü kişi sonunda vazgeçmeyecek şekilde sevdiği bir adam oluyor. Tek taraflı bir aşkta gidilebilecek son nokta nedir derseniz, bu kitap bu soruya verilecek güzel bir cevap oluyor. İyi okumalar..
bir erkek gözünden nasıl bir kadının platonik aşkını hissedip bu denli içten yazabilir diye düşüneceğiniz.üstüne şapka çıkaracağınız bir kitap
Bir kadının aşkı ve... Gerisi teferruattı. Çünkü kitapta bu aşktan başka hiçbir şey -karşı taraf bile- yok. Hatta belki kadın bile aşktı. Gerçi doktorlar buna saplantı derdi. İşte böylesine seven bir kadın ve... En iyisi mi siz gerisini boş verin ve kitabı okuyun.
Aşk gerçekleştiğinde tutkunun bittiğine inanan ben, Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu'nu okurken bir kez daha anladım.
On üç yaşında bir kızın, bir yazara olan aşkını, acılarını, "Sana, beni asla tanımamış olan sana" cümlesiyle başlayan mektupla anlattığı öykü, tam anlamıyla Zweig klasiğiydi.
Zamanının en sıra dışı yazarlarından Zweig. Bir kadının kafasına girecek kadar iyi bir analist bundan kitap yazacak kadar da iyi bir yazar. İyi kelimesi burda muhteşem, olağanüstü, mükemmel, vs. gibi alternatiflerle değiştirilebilir.
Stefan Zweig'in kalemini çok seviyorum. Okuyucuyu karakterinin kafasına o kadar başarılı sokuyor ki, bağlantı kurmamak elde değil.
İlk kez Korku kitabını okumuştum şimdi sırayla devam ediyorum eserlerine.
Ama günümüzde genç bir kadın olarak kitaptaki karakterin kendini böyle aşağılamasını hazmedemedim o ayrı. Muhtemelen karakterin geçmişi, yazarla tanışmadan önce tanıdığı erkeklerin korkunçluğu, onu yazara bu kadar bağladı. Annesiyle yalnız yaşadığı, kötü bir mahallede olan evinin karşısındaki daireye karısı döven korkunç bir adamdan sonra kültürlü, centilmen, yakışıklı bir yazarın taşınmasının 13 yaşındaki bir kızı etkilemesi çok normal. Yazara layık olabilmek için kıyafetlerine özen göstermesi, kitaplar okuması, derslerine çalışması aslında yazarın kadının o korkunç hayatında tutunacak bir dal olması.