İlk distopik roman olmasının dışında okuması diğerlerine göre biraz zor olan kitaptır.Eğer okunduysa Cesur Yeni Dünya ve 1984'in bol bol Biz'den esinlendiği görülür.
İki yüz yıl savaşları sonunda Dünya tek bir devlet şekline gelmiştir. Devletin adıda zaten "Tek Devlet"tir. İnsanların ismi bile yoktur herkese bir harf ve numara verilmiştir. Her şey bir kurala bağlıdır: Bir lokmaya ne kadar çiğneyeceğin, ne kadar uyuyuyacağın, kiminle hangi günlerde seks yapacağın gibi. Benlik kavramı yoktur. Bizlik vardır. Koskoca dünya bir olmuştur. İnsanlar kendi deyimleriyle mutludur.
Tek Devlet İntegral isimli bir roket tasarlamıştır. Bu roket uzaya gönderilecek ve başka yaşam formları bulacak ve onlara da mutluluğu! tattıracaktır. İntegralin baş mühendisi D-530'ada bir günlük görevi verilmiştir. Yazdıkları İntegral roketine koyulacak ve uzaya postalacaktır. Elinizde tuttuğumuz kitap işte bu günlüktür.
Kişisel yorumuma gelirsek kitabın dile ağırdı ve bence çeviride de hata vardı. Aham şaham bir kitap değildi. Ancak verdiği mesajlar güzeldi. Bu kadar popüler olmasının nedeni distopya edebiyatının ilk örneği olduğu sanılması bence. Ancak Biz 1924 yılında yayınlamıştır. 1908 yılında yayınlanan Demir Ökçe distopya edebiyatının asıl öncüsüdür.
Distopya türünün ilk örneği olması ve sonrasında gelen eserlere öncülük etmesi sebebiyle okudum ve sonuç: Kocaman bir hayal kırıklığı.
Yazara ve sevenlerine saygısızlık etmemek için, yazsam sonu gelmeyecek eksikliklerini burada belirtmeyeceğim.
Diyeceğim şu ki; eğer Orwell "1984" gibi bir başyapıtı bu romandan esinlenerek yazmışsa, bu kendisinin katıksız bir deha olduğunu gösterir. Hele Ursula K. Le Guin'in "Yazılmış en iyi bilimkurgu kitabı." demesi var ki, beni halen rafımda duran ve okumak için sabırsızlandığım "Mülksüzler" adlı eserinden şimdilik uzaklaştırdı.
Kitabın en güzel kısmı kesinlikle yine yazarın kaleminden çıkan önsöz. Zamyatin'in görüşlerinin anafikrini içeren bu harikulade 2 sayfadan, kitabın tümünden daha fazla keyif aldığımı belirtmeliyim.
Yazar keşke benzersiz hikayesini anlatırken de önsözdeki kadar başarılı olsaydı; ama değil, ne yazık ki değil.
Açıkçası bu kadar beğenilen bir kitaba olumsuz yorum yapmak içimden gelmese de çevirilerdeki hatalar, yazım yanlışları ve yazarın karmaşık anlatımı okumayı oldukça güçleştiriyor. Türün diğer kitapları çok daha iyi.
Ayn Rand, George Orwell, Aldous Huxley gibi yazarlara ilham olmuş bu adamı ve kitabını okumadan geçseydim eşeklik ederdim...
D-503'ü çok iyi anlıyorum...
Ve Zamyatin'in hayal gücüne hayran oldum...
Bu kitabın ilham verdiği üç kitabı yani 1984, Cesur Yeni Dünya ve Fahrenheit 451 okuduktan sonra kendisini de okudum. Belki çeviriden, belki gerçekten üslubundan kaynaklıydı ama okurken o dünyayı yeterince iyi özümseyemedim. 1984'ü okurken bütün mizanseni kafamda oluşturabilmiştim. Sonra filmini de izlediğimde kafamdakilere çok benzeyen sahneler izledim.
Distopya çok güzel tasvir edilmiş. Kişilerin ruh halleri, yaşanılan ortam, benzetmeler, diyaloglar. Beni kitaptan tutan şey olayların geçişleri arasında akıcılığın olmayışı. Bunun dışında da bir iki eksik yön olabilir ama şimdi hatırlamıyorum. Not almam lazımdı kitabı okurken.
Dikkatimi çeken başka ama benim çok hoşuma giden şey ise Zamyetin'in matematik kuramlarını, geometriyi romanın içinde oldukça çok kullanması. Konuya hakim olduğu belli. Onun dışında tarihten, incilden alıntılar da güzeldi.
Sırf bahsettiğim üç kitabın fikir babası olması nedeniyle bile okunması gerektiğini düşünüyorum. Ama 1984, distopik bilimkurguda benim için zirvedeki yerini yine korumayı başardı.
Biz romanı hakkındaki düşüncelerimi bir benzetmeyle açıklayabilirim sanırım.
Upuzun zinciriyle bağlanmış bir köpeğin kendini özgür zannetmesi gibi bu kitap. Son sayfalarına kadar siz de zinciri unutuyor ve gerçekten özgür olunabileceğine inanıyorsunuz. Fakat Yevgeni Zamyatin zincirin sınırlarını hepimize hatırlatmakta kararlı. Özgürlüklerimizin, boynumuza bağlı olan zincirin uzunluğu kadar olduğunu yüzümüze çarparak bitiriyor kitabı. Sanırım kitabı güzel yapan şey de bu oluyor.