Kierkegaard, Nietzsche, ve Foucault'un görüşlerini harmanlayan, nefret dolu nihilizm savunuları içeren bir metin. Deneme kabulünde olan eser, dayanaksız öznel görüşlerin vahşi savunularının kimi yerde saldırılara dönüştüğü ağır ve ağdalı bir dil kullanıyor.
Cioranın aforizmalarını sevmeme karşın ısınamadığım bir kitap.
dayanaksız nihilist düşüncelerden öteye gidemediğini düşündüm okurken. eğer bu tarz düşüncelerden ilgileniyorsanız varoluşçuluk yada schopenhauer ile okumanız daha doyurucu olacaktır.
insanlar tarafından 'çok derin' diye nitelendirilmesi ise anlaşılmaz üslubundan kaynaklanıyor bence. sonuçta insanlar bulanık suların her daim derin olduğunu düşünür.
hülasa 3 sene sonra yarım bıraktığım ilk kitap...
kitabı sürece yayarak okumak zorunda kaldım daha anlaşılır ve takibi daha kolay geldi bana. ama bu yazarı daha önce okumamış ve başlama konusunda kararsız olanlar için yazarın tarzını sorgulayıcı elelştirel ve Nietzsche 'nin tarzına yakın diyebilirim. Kitapta yazar hayatın hemen her alanına değinmiş, sert eleştirilerde bulunmuş. Okurken bazı yerlerde pesimist bakışa yaklaştığı noktalar olmakla birlikte sizin de hak verdiğiniz noktalar oluyor. Ama Nietzsche okuduysanız ve nihilizme çok da yabancı değilseniz, zamanınız da varsa okumalısınız, eleştirel düşünmenize hayata bakışınıza olumlu ya da olumsuz -bakış açısına göre değişir- katkısı olacaktır bence...
1935'te annesinin, “eğer bu kadar mutsuz olacağını bilseydim, kürtaj yapardım,”
“Aslında her fikir yansızdır, ya da öyle olmalıdır, ama insan onu canlandırır, alevlerini ve cinnetlerini yansıtır ona; saflığını yitirmiş, inanca dönüştürülmüş fikir, zaman içindeki yerini alır, bir olay çehresine bürünür: Mantıktan sara hastalığına geçiş tamamlanmış olur ... İdeolojiler, doktrinler ve kanlı şakalar böyle doğar.”
(E.M. Cioran, Çürümenin Kitabı)
“Vaaz verme çılgınlığı içimizde öylesine yer etmiştir ki, korunma içgüdüsünün bilmediği derinliklerden doğar. Her insan, kendinin bir şey önereceği anı bekler: Ne önerdiği önemli değildir. Bir sesi vardır ya, o yeter.
Çöpçüsünden züppesine kadar herkes, cinai cömertliğinin kesesinden harcar; hepsi, mutluluk reçeteleri dağıtır; hepsi, herkesin adımlarına yön vermek ister: Ortaklaşa hayat, bundan ötürü tahammül edilme bir hale gelir; insanın kendi hayatı daha da çekilmez olur: Başkalarının işlerine hiç karışmadığı zaman kişi kendi işleri için o kadar endişe duyar ki, kendi "benliği'ni bir dine çevirir, ya da tersten havarilik yaparak "benliği"ni yok sayar: Evrensel oyunun kurbanıyızdır ...”
(E.M. Cioran, Çürümenin Kitabı)
“Fiiliyatımızın kaynağı, kendimizi zamanın merkezi, nedeni ve sonucu zannetmeye bilinçsizce meyilli olmamızdadır. Reflekslerimiz ve gururumuz, teşkil ettiğimiz et ve bilinç parçasını bir gezegene dönüştürür. Eğer dünyadaki konumumuzu doğru olarak anlayabilseydik: eğer kıyaslamak, yaşamak'tan ayrılmaz olsaydı mevcudiyetimizin ufaklığının açığa çıkması bizi ezerdi. Ama yaşamak, kendi boyutlarına karşı körleşmektir ...”
(E.M. Cioran, Çürümenin Kitabı)
“İdeal bir şekilde zihni açık, yani ideal bir şekilde normal insan, içindeki hiçlik'ten başka hiçbir şeye tutunmamalıdır...”
(E.M. Cioran, Çürümenin Kitabı)
"Amaçtan, bütün amaçlardan koparılmışım: arzularırnın
ve burukluklarımın sadece formüllerini muhafaza ediyorum. Sonuca bağlama eğilimine direndiğim için ruhu yendim; tıpkı hayatı da, onun içinde çözüm aramaktan dehşete kapılarak yendiğim gibi. .. İnsanın seyri - ne mide bulandırıcı şey! Aşk- iki tükürüğün karşılaşması..."
(E.M. Cioran, Çürümenin Kitabı)
“Vaktiyle bir "benliğim" vardı; artık sadece bir nesneyim ... Yalnızlığın bütün uyuşturucularını tıka basa alıyorum; dünyanın uyuşturucuları bana benliğimi unutturamayacak kadar hafiftiler. İçimdeki peygamberi öldürmüş olduğuma göre, nasıl olur da insanlar arasında hala bir yerim olabilir ki?”
(E.M. Cioran, Çürümenin Kitabı)
“imandan daha büyük bir feragat var mıdır? lman olmadığında sonsuz sayıda çıkmaza girildiği doğrudur. Ama hiçbir şeyin sonunun hiçbir şeye çıkmadığını; evrenin, hüznümüzün bir yan-ürünü olduğunu bile bile, bu ayak sürüme ve kafamızı yere göğe vura vura ezme zevkinden kendimizi niye mahrum edelim?”
(E.M. Cioran, Çürümenin Kitabı)
“Atadan kalma ödlekliğimizin bize önerdiği çözümler, entelektüel edebinden yan çizmenin en beter yollandır. Yanılmak, kandırılmış olarak yaşamak ve ölmek; insanların yaptığı budur. Ama bizi Tanrı'nın içinde yok olmaktan koruyan ve bütün anlarımızı, hiç etmeyeceğimiz dualara dönüştüren bir haysiyet de vardır.”
(E.M. Cioran, Çürümenin Kitabı)
“Hükümsüz sırlan biriktire biriktire, anlamsızlığı tekeline ala ala, hayat ölümden fazla ürküntü verir: Büyük Meçhul odur. Bunca boşluk ve anlaşılmazlık nereye varabilir?”
(E.M. Cioran, Çürümenin Kitabı)
“Günlere tutunuruz, çünkü ölme arzusu fazla mantıksaldır, bundan dolayı da işe yaramazdır. Hayat belirgin, tartışılmaz açıklıkta tek bir gerekçeye sahip olsaydı kendini yok ederdi: içgüdüler ve önyargılar ‘tutarlılık'la temasa geçtiklerinde ortadan kalkarlar. Soluk alan her şey teyit edilemeyenle beslenir; birazcık mantık ilavesi bile, varoluş –sağduyusuzluk çabası- için uğursuz olurdu. Hayata sarih bir anlam verin: Hemen o an cazibesini yitirir. Hedeflerindeki belirsizlik onu ölümden üstün kılar; bir nebze sarahat bile onu mezarlar kadar bayağılaştırabilirdi. Zira hayatın anlamını konu alan bir müspet bilim yeryüzünü bir günde ıssız bırakırdı; Arzu'nun verimli gayri muhtemelliğini de hiçbir çılgın yeniden canlandıramazdı.”
(E.M. Cioran, Çürümenin Kitabı)
“Kravat değiştirir gibi fikir değiştirilir; zira her fikir, her ölçüt, dışarıdan, zamanın biçimlenişlerinden ve tesadüflerinden gelir. Fakat kendimizden gelen, kendimiz olan bir şey vardır; görünmez, ama içsel olarak teyit edilebilir bir gerçeklik; her an kavranabilen ve hiçbir zaman kabullenmeye cesaret edilmeyen ve ancak tüketilmeden önce gündeme gelen uygunsuz ve ezeli bir mevcudiyet: Ölümdür bu, hakiki ölçüt odur... Bütün canlıların en mahrem boyutu olan ölüm, birbirine indirgenemeyen iki düzene ayırır insanlığı...Bu iki düzen arasındaki mesafe, bir ak babayla bir köstebek, bir yıldızla bir tükürük arasındakinden de fazladır...Ölüm duygusu olan insanla bu duyguya hiç sahip olmayan arasında, iletişimi mümkün olmayan iki dünyanın uçurumu açılır, bununla birlikte ikisi de ölür; fakat biri ölümünden habersizdir, ötekiyse bunu bilir; biri sadece bir anda ölür, ötekiyse sürekli ölmektedir... Ortak koşullan ikisini de birbirine karşıt uçlara yerleştirir; iki aşın uca ve aynı tanımın içine; uzlaşmazlıklarıyla aynı kadere maruz kalırlar... Biri sanki ebediymiş gibi yaşar; öteki devamlı olarak ebediyetini düşünür ve bunu her düşüncesinde inkar eder.”
(E.M. Cioran, Çürümenin Kitabı)
“Ölüm saplantısına karşı aklın gerekçeleri gibi ümidin kaçamaklarının da işe yaramaz olduğu ortaya çıkar: Anlamsızlıkları, ölme iştahını azdırmaktan başka şeye yaramaz. Bu iştahın üstesinden gelmek için bir tek ‘yöntem' vardır: Bunu sonuna kadar yaşamak; tüm hazlarına, tüm boğucu sıkıntılarına maruz kalmak; bundan kaçmak için hiçbir şey yapmamak. Doyasıya yaşanan her saplantı kendi aşırılıklarıyla kendini ortadan kaldırır. Ölümün sonsuzluğu üzerinde dura dura düşünce bunu yıpratmayı başarır, bizi bundan tiksindirir; bu negatif fazlalığın elinden hiçbir şey kurtulmaz; ölümün itibarını tehlikeye düşürüp azaltmadan önce, bize hayatın boşunalığını gösterir.”
(E.M. Cioran, Çürümenin Kitabı)
“Sözüm ona en yüksek sırların ifşaatı olan Antik Esrar'dan bize bilgi konusunda hiçbir şey intikal etmemiştir. Herhalde müptedilerin hiçbir şey aktarmama zorunlulukları vardı; fakat yine de aralarından tek bir gevezenin çıkmamış olması akıl alır gibi değildir; bir sırda böylesine inat etmekten daha ters bir şey var mıdır insanın tabiatına? Aslında hiçbir sırrın olmamış olmasındandır bu; olup biten ayinler ve ürpertilerdir. Perdeler kaldırıldığında, ortaya sonsuz uçurumlardan başka ne çıkabilirdi? Sadece hiçliğin sırlarına giriş yapılabilir ve canlı olmanın gülünçlüğünün.”
(E.M. Cioran, Çürümenin Kitabı)
“Her birimiz, yalnızlığa karşı işlenen günah, yani insanlarla alışveriş tarafından yozlaştırılmaya yazgılı bir saflık dozuyla doğarız.”
(E.M. Cioran, “Düşmüşlüğün Tahlili” Çürümenin Kitabı)
“Hiçlik karşısında her kelimeyle bir zafer kazansak bile, onun zorbalığına daha da fazla maruz kalmamıza yol açar bu. Etrafımıza saçtığımız kelimeler oranında ölürüz ... Konuşmanın sonu yoktur. Ve hepimiz konuşuruz.”
(E.M. Cioran, “Düşmüşlüğün Tahlili” Çürümenin Kitabı)
“Kendi hayatımız zar zor kavramlabilir görünürken, ötekilerin hayatı nasıl tahayyül edilebilir? Bir varlıkla karşılaşılır; bu varlığın nüfuz edilemez ve haklı gösterilemez bir dünyaya, gerçekliğin üzerine marazi bir yapı gibi yerleşen bir kanaat ve arzular yığınına dalmış olduğu görülür. Kendine bir yanlışlıklar sistemi uydurmuş olduğundan, hükümsüzlükleriyle zihni ürküten sebeplerden dolayı acı çekiyordur ve gülünçlüğü göze batan değerlere vermiştir kendini. Girişimleri fasa fisodan başka bir şey gibi görünebilir mi?”
(E.M. Cioran, “Ölüme Karşı Ortaklık” Çürümenin Kitabı)
“Her ne kadar akıl yaşama iştahını yok saysa da, fiiliyalin sürmesine neden olan hiçlik bütün mutlaklardan üstün bir kuvvetledir; ölümlülerin ölüme karşı sessiz ortaklıklarını izah eder; yalnızca varoluşun simgesi değil, varoluşun ta kendisidir bu hiçlik; her şeydir. Ve bu hiçlik, bu bütün, hayata bir anlam veremez, ama hiç değilse hayatı, olduğu hal içinde sürdürür: Bir intihar etmeme hali.”
(E.M. Cioran, “Ölüme Karşı Ortaklık” Çürümenin Kitabı)
“İnsan kendini Şeytan'da çok fazla bulduğu için O'na tapamaz; ondan bilerek nefret eder, kendinden yüz çevirir ve Tanrı’nın yoksul vasıflarını ayakta tutar. Ama Şeytan bundan şikayetçi değildir ve bir din kurmaya hiç heveslenmez: Zayıflatılmamasını ve unutulmamasını temin etmek için burada değil miyiz biz?”
(E.M. Cioran, “Kaygılarından Kurtulmuş Şeytan” Çürümenin Kitabı)
“Zamanın sınırsızlığı duygusu, her saniyeyi dayanılmaz bir azaba, darağacına çevirirdi. (…)Gayret, hiçliğin içinde mitosları inşa eder ve sağlamlaştırır; bu temel sarhoşluk, "gerçekliğe" dair inancı kışkırtır ve ayakta tutar; oysa salt varoluşu seyre dalma, hareket ve nesnelerden bağımsız seyre daima, ancak olmayanı özümler.. Tembellik, fizyolojik bir kuşkuculuktur. tenin şüphesidir. Aylaklığa batmış bir dünyada bir tek uğraşsızlar katil olmazlardı..”
(E.M. Cioran, “Hayatın Pazarları” Çürümenin Kitabı)
“Bazen bir şey içinde kendimizi unutmayı başarırız; ama dünya içinde kendimizi nasıl unutabiliriz? Bu olanaksızlık o acının tanımıdır. Bu acının yakaladığı kimse hiçbir zaman iyileşmeyecektir, evren tamamıyla değişse bile. Değişmesi gereken yüreğidir, oysa yürek değişmez: onun gözünde, varolmanın da tek bir anlamı vardır: Acısına gömülmek - gündelik bir nirvanaya varma talimi onu gerçeksizliğin algısına yüceltene dek…”
(E.M. Cioran, “Hayatın Pazarları” Çürümenin Kitabı)
“Tabiatta bütün varlıkların kendi yerleri varken, insan, metafizik olarak başıboş dolaşan, hayatın içinde kaybolmuş, Yaratılış içinde tuhaf kaçan bir yaratık olmayı sürdürmektedir.”
(E.M. Cioran, “Dolaylı Hayvan” Çürümenin Kitabı)
“Hayat, ancak muhayyilemizin ve hafızamızın zayıflıklarıyla mümkündür.”
(E.M. Cioran, “Tahammülsüzlüğümüzün Kilit Noktası” Çürümenin Kitabı)
“Kuvvetimizi, unuttuklarımızdan ve aynı andaki kaderlerin çokluğunu tasavvur etme yetersizliğimizden alırız. Evrensel acıyı o lahzada anlayan ve hayatta kalabilen kimse olamazdı; her yürek ancak belli miktarda acıya göre yoğurulmuştur çünkü..Tahammülümüzün adeta maddi sınırlan vardır; halbuki, her kederin yayılması bu sınırlara erişir ve bazen onları aşar: Çoğu zaman hüsranımızın kökeni budur. Her acının, her kederin sonsuz olduğu izlenimi de buradan doğar. Gerçekten de öyledir, ama yalnızca bizim için, yüreğimizin hudutları için; yüreğimiz geniş bir alanın boyutlarında olsa dertlerimiz daha da büyük olurdu; çünkü her acı dünyanın yerine geçer ve her kedere başka bir evren gerekir. Akıl, beyhude yere bize rastlantısallıklarımızın sonsuz küçüklükteki boyutlarına göstermeye verir kendini;kozmogonik çoğalma eğilimimiz önünde başarısızlığa uğrar. Bundan dolayı hakiki çılgınlık, asla tesadüflere ya da beynin felaketlerine değil, yüreğin uydurduğu yanlış bir mekan anlayışına bağlıdır ...”
(E.M. Cioran, “Tahammülsüzlüğümüzün Kilit Noktası” Çürümenin Kitabı)
“Lanetlenme karşısında uysal olan bizler, acı çektiğimiz ölçüde var oluruz - Bir ruh, sadece üzerine aldığı tahammül edilmez şeylerin miktarıyla büyür ve telef olur.”
(E.M. Cioran, “Kurtuluş Yoluyla İptal” Çürümenin Kitabı)
“Ruhun üstünde bir düzene başvurulmadıkça, bu ruh tenin içinde kaybolur ve fizyoloji, felsefi sersemleşmemizin son sözü haline gelir. Anlık zehirleri, zihinsel değişim değerleri bağlamına oturtmak; gözle görülür bozulmayı bir araç işlevine yükseltmek; ya da bütün duyguların ve ihsasın murdarlığını kurallarla örtmek: Zihin için gerekli olan bir zarafet arayışıdır bu; zihnin yanında ruh -o dokunaklı sırtlan- sadece derin ve tehlikelidir. Zihin kendi başına ancak yüzeysel olabilir; kavramsal olayların işaret ettikleri alanlar&a yarattıkları sonuçları değil, yalnızca bu olayların sıra1amşını dert eden bir tabiatı olduğu için ...”
(E.M. Cioran, “Soyut Zehir” Çürümenin Kitabı)
“Her şey, unsurlar ve fiiller, seni yaralamada elbirliği ederler.Kanamanın önüne hiçbir şey geçemediğinde, fikirler bile kırmızıya boyanır ya da tümörler gibi birbirinin üzerine tırmanır. Eczanelerde varoluşa karşı hiçbir özel ilaç yoktur - yalnızca palavracılar için küçük ilaçlar ... Peki berrak, alabildiğine eklemlenmiş, vakur ve kendinden emin ümitsizliğin panzehiri nerededir? Bütün varlıklar mutsuzdur; ama ne kadarı bunu bilir'? Mutsuzluk bilinci, bir can çekişme aritmetiğinde ya da devasızlık sicilinde boy göstermeyecek kadar vahim bir hastalıktır.”
(E.M. Cioran, “Mutsuzluk Bilinci” Çürümenin Kitabı)
“Hangi günahı işledin de doğdun? Hangi suçu işledin de varsın? Acın da kaderin gibi sebepsiz. Hakikaten acı çekmek nedenselliği bahane göstermeden dertlerin istilasını kabul etmektir; çılgın tabiatın bir lütfu gibi, bir negatif mucize gibi... Zaman'ın cümlesinde, insanlar virgüller gibi yer alırlar; sense, onu durdurmak için nokta olarak hareketsizleştin.”
(E.M. Cioran, “Mutsuzluk Bilinci” Çürümenin Kitabı)
“Bir selamet öğretisi, ancak var olma-acı çekme denkleminden yola çıkarsak anlamlıdır. Bizi bu denkleme götüren şey ani bir saptama ya da bir dizi akıl yürütme değil, bütün anlarımızın bi1inçsiz bir şekilde bizi buna hazırlaması, önemli ya da önemsiz bütün tecrübelerimizin katkıda bulunmasıdır. Yeşermesine adeta susadığımız hayal kırıklığı tohumlarını içimizde taşıdığımız zaman, dünyanın her adımda ümit1erimizi geçersiz kılması arzusu, kötülüğü tadarak doğrulama imkanlarını alınır. Gerekçeler sonradan gelir; öğreti kendi kendine kurulur:
Artık, "bilgelik"ten başka bir tehlike kalmamıştır. Fakat acıdan azade olmak da, çelişki ve karşıtlıkları alt etmek de istenmiyorsa? Tamamlanmamışlığın nüansları ile duygusal diyalektikler, yüce bir çıkmazın yekpareliğine tercih ediliyorsa? Selamet her şeyi bitirir; bizi de bitirir. Bir kez selamete erdikten sonra, kendine hata canlı demeye kim cesaret edebilir?”
(E.M. Cioran, “Kurtuluş Yoluyla İptal” Çürümenin Kitabı)
“Zihin kendi başına ancak yüzeysel olabilir; kavramsal olayların işaret ettikleri alanlarda yarattıkları sonuçları değil, yalnızca bu olayların sıra1amşını dert eden bir tabiatı olduğu için”
(E.M. Cioran, “Soyut Zehir” Çürümenin Kitabı)
“Uzaktakinin özlenmesine bir formül bulmak için yırtınan kişi, kötü inşa edilmiş bir mimarinin kurbanı olacaktır. Belirsizliğin o ifadelerinin kökenine uzanmak için, onların özüne doğru duygusal bir gerileme gerçekleştirmek, dile gelmeyenin içine garkolmak ve oradan paramparça kavramlarla çıkmak gerekir. Teorik güven ve anlayabilirliğin gururu bir kere kaybedildi mi, kişi her şeyi anlamaya, her şeyi kendisi için anlamaya çabalayabilir. O zaman, ifade edilemeyenin içinde sevinebilir, makûllüğün kıyısında günler geçirebilir ve yüceliğin kenar mahallelerinde yan gelip yatabilir. Kısırlığın elinden kurtulmak için, aklın eşiğinde serpilmek gerekir ...
(E.M. Cioran, “Belirsizliğin Tanrılaştırılması” Çürümenin Kitabı)
“Beklenti içinde, henüz olmayanın içinde yaşamak, gelecek fikrinin varsaydığı kışkırtıcı dengesizliği kabul etmektir. Her nostalji, şimdiki zamanın bir biçimde aşılmasıdır. Pişmanlık halindeyken bile dinamik bir nitelik taşır: Geçmişi zorlamak istenir; geri dönüşsüz olan şeye itiraz etmek, geriye doğru hareket etmek istenir. Hayat ancak zamanın ihlal edilmesiyle bir içeriğe kavuşur. Başka yer saplantısı, anın imkânsız olmasıdır, bu imkansızlık da nostaljinin ta kendisidir”
(E.M. Cioran, “Belirsizliğin Tanrılaştırılması” Çürümenin Kitabı)
“Temelli olarak başka bir şey arzu etmek için. zamandan ve mekandan sıyrılmak, yer ve an ile asgari bir yakınlık yaşamak gerekir”
(E.M. Cioran, “Belirsizliğin Tanrılaştırılması” Çürümenin Kitabı)
“Bazı içsel tahminlerin tarihi sonuçlan üzerinde ne kadar ısrar edilse azdır. Nostalji de bunlardan biridir varoluş ya da mutlak içinde dinlenmemize engel olur; bizi belirsiz olanın içinde yüzmeye1 dayanaklarımızı kaybetme ye, zaman içinde si persiz yaşamaya mecbur eder.”
(E.M. Cioran, “Belirsizliğin Tanrılaştırılması” Çürümenin Kitabı)
“Nostaljik özlemde, elle tutulur bir şey değil, zamandan aynş1k ve bir cennet sezgisine yakın olan soyut bir sıcaklık aranır. Varoluşu olduğu haliyle kabul etmeyen her şey, ilahiyatın alanına girer. Nostalji, Mutlak'ın arzu unsurlarıyla inşa edildiği, ölgünlükle işlenen sınırı Belirsiz'in Tanrı olduğu, duygusal bir ilahiyattır sadece.”
(E.M. Cioran, “Belirsizliğin Tanrılaştırılması” Çürümenin Kitabı)
“Yalnız bir kalbin önünde, yalnız bir evren; ikisi de birbirinden ayrılmaya, antitez içinde azıtmaya yazgılıdır. Yalnızlık, verimizden ziyade yegâne inancımızı oluşturacak kadar sivrildiği zaman, her şeyle aramızdaki dayanışma biter: Varoluştan sapınca, tek meziyetleri ölüm dışında bir şeyin• gelmesini soluk soluğa beklemek olan canlılar topluluğundan kovuluruz. Fakat bu bekleyişin büyüsünden kurtulduğumuzda, yanılsamanın kiliselerinden sürüldüğümüzde, en sapkın mürit topluluğu oluruz, zira bizzat ruhumuz sapma içinde doğmuştur.”
(E.M. Cioran, “Yalnızlık-Kalpteki Bölünme” Çürümenin Kitabı)
“Her insan derinliklerinin zararına ilerler; her insan kendinden kaçan bir mistiktir: Yeryüzü, varılamayan hidayetler ve ayaklar altına alınmış sırlarla doludur.”
(E.M. Cioran, “Yalnızlık-Kalpteki Bölünme” Çürümenin Kitabı)
“Omuzlarımızın ve düşüncelerimizin üzerinde ağar yüklerle bir hapishanede doğmuşuz; kesip atma imkânı bizi bir sonraki gün yeniden başlamaya teşvik etmese tek bir günün bile sonunu getiremezdik ...”
(E.M. Cioran, “Kendini İmha Etmenin Kaynakları” Çürümenin Kitabı)
“Kendi hükmünü mutlak olarak elinde bulundurmak ve bunu kıullanmamak... bundan daha esrarengiz bir yetenek var mıdır? İntiharın mümkün olduğu tesellisi, soluksuz kaldığmız o mekanı sonsuz bir alana çevirir. Kendimizi yok etme fikri, buna ulaşma yollarının çokluğu, kolaylığı ve yakınlığı sevindirir ve ürkütür bizi; zira kendimiz hakkında geri dönüşsüz bir şekilde karar verdiğimiz o hareketten daha basit ve daha korkunç bir şey yoktur.”
(E.M. Cioran, “Kendini İmha Etmenin Kaynakları” Çürümenin Kitabı)
“Bu dünya elimizden her şeyi alabilir, bize her şeyi yasaklayabilir ama kendimizi yok etmemizi engellemeye kimsenin gücü yetmez.”
(E.M. Cioran, “Kendini İmha Etmenin Kaynakları” Çürümenin Kitabı)
“Eğer doğduğumuz anda, ergenlikten çıkışımızdaki kadar bilinçli olsaydık, beş yaşımızda intiharların alışılagelmiş bir olgu hatta bir saygınlık sorunu olacağı muhtemelden de öte bir gerçektir.”
(E.M. Cioran, “Kendini İmha Etmenin Kaynakları” Çürümenin Kitabı)
“Dinlerin kendi e1imiz1e ölmeyi yasak1ama1arının nedeni bunda, tapınakları ve tanrıları aşağılayan bir itaatsizlik örneği görmeleridir. Orleans Konsili intiharı cinayetten daha vahim bir günah gibi değerlendiriyordu; çünkü katil her zaman nedamet getirebilir, kendini kurtarabilir, oysa kendi hayatına kasteden kişi selametin sınırlarını aşmıştır. Fakat kendini öldürme eylemi zaten radikal bir selamet formülünden çıkmaz mı yola? Hiçlik de ebediyetle eşdeğer değil midir?
Yalnız varlık, evrenle savaşmak ihtiyacında değildir; o, son ihtarı kendine verir. Sonsuza değin olmak özlemini de duymaz pek; eğer benzersiz bir fiille, mutlak bir biçimde kendisi olduysa ... Göğü ve yeri de kendini reddettiği gibi reddeder. Hiç değilse, özgürlüğü sürekli gelecekte arayanların bulamadığı bir özgürlük bütünlüğüne varmış olacaktır...”
(E.M. Cioran, “Kendini İmha Etmenin Kaynakları” Çürümenin Kitabı)
“Bu dünyada hiçbir şey kendi yerini bulmuş değildir, başta bizzat dünya olmak üzere ... Öyleyse, insan adaletsizliğini seyrederken hiç şaşırmamak gerekir. Toplumun düzenini reddetmek de kabul etmek de aynı şekilde abestir: Onun iyi veya kötü yönde değişimlerine, ümitsiz bir tutuculukla maıuz kalmaya mecburuz; tıpkı doğuma, aşka, iklime ve ölüme maruz kaldığımız gibi. Hayat yasalarının başında çürüme gelir: Kendi kalıntılarımıza, cansız nesnelerin kendi kalıntılarına olduklarından daha yakınızdır; onlardan önce pes ederiz ve yok edilmez gibi görünen yıldızların bakışları altında kaderimize doğru koşarız.”
(E.M. Cioran, “Tepkici Melekler” Çürümenin Kitabı)
“Tanrı'nın ve insanların adaletsizliğini hiç kimse düzeltemez: Her fiil, kökendeki Kaos'un, görünürde örgütlenmiş özel bir durumudur. Kökü çağların başlangıcına dayanan bir girdabın içinde sürükleniriz; o girdabın düzen çehresine bürünmüş olması da, sadece bizi daha iyi kapıp sürüklemek içindir ...”
(E.M. Cioran, “Tepkici Melekler” Çürümenin Kitabı)
“Yalnız varlık, insanlar tarafından terk edilmiş olan değil insanlar arasında acı çekendir.”
(E.M. Cioran, “Edep Kaygısı” Çürümenin Kitabı)
“Şeylerle aramızda, ıstırabın etkisiyle gevşemeyen ve telef olmayan tek bir bağ yoktur; ıstırap bizi her şeyden kurtarır, kendi içinde saplanıp kalma ve geri dönüşsüz bir şekilde birey olma ihsası dışında her şeyden. Özünde cevherleşmiş yalnızlıktır bu. O andan itibaren ötekilerle, yalanın gözbağcılığıyla değilse eğer, hangi yollarla iletişim kurabiliriz ki? Zira eğer hepimiz panayır cambazı olmasaydık, eğer bilgiç bir şarlatanlığın hünerlerini öğrenmiş olmasaydık, nihayet edepsizlik ya da trajedi düzeyinde samimi olsaydık yeraltı dünyalarımız okyanuslar dolusu kin kusardı, bu okyanuslarda kaybolmak şeref payemiz olurdu: Böylelikle onca acayipliğin ve yüceliğin yakışıksızlığından kaçmış olurduk. Eyüb, zamanında durmuştur: Bir adım daha atsaydı, artık ona ne Tanrı, ne de dostları cevap vereceklerdi.”
(E.M. Cioran, “Edep Kaygısı” Çürümenin Kitabı)
“İnsanların var olmak ve harekete geçmek için sarıldıkları nedenleri, kendimde ortadan kaldırmak istedim. Sözle anlatılmayacak kadar normal bir hale gelmek istedim, - şimdi de sersemlemiş bir halde, budalalarla aynı düzeyde ve onlar kadar boşum.”
(E.M. Cioran, “Boşluğun Yelpazesi” Çürümenin Kitabı)
“Dışarıdan, herhangi bir Arşimed noktasından bakıldığında hayat -bütün inançlarıyla birlikte- artık ne mümkün ne de kavranabilirdir. Ancak hakikate karşı hareket edilebilir. İnsan bütün bildiklerine rağmen, bütün bildiklerine karşı her gün yeniden başlar.”
(E.M. Cioran, “İşgüzar Matem” Çürümenin Kitabı)
“Kant'ta artık hiçbir insani zayıflığı. hüznün hiçbir hakiki vurgusunu göremez hale geldiğim an felsefeden yüz çevirdim; Kant'ta ve bütün filozoflarda ... Müzikle, mistik pratiklerle ve şiirle karşılaştırıldığında felsefi faaliyet, sadece utangaçlarla ılımlıların gözünde itibari olan şaibeli bir derinlikle ve azalmış bir canlılıkla ilgilidir. Hem zaten felsefe -gayri şahsi endişe kansız fikirlere sığınma- hayatın baştan çıkarıcı taşkınlığından kaçanların yoludur. Hemen hemen bütün filozofların sonu iyi olmuştur: İşte felsefeye karşı baş gerekçe. Sokrates'in sonu bile hiç trajik değildir: Bir yanlış anlamadır; bir pedagogun sonudur ve eğer Nietzsche deliliğe gömüldüyse şair ve mütefekkir olacaktır bu: Akıl yürütmelerinin değil, vecdlerinin kefaretini ödemiştir.”
(E.M. Cioran, “Felsefeye Veda” Çürümenin Kitabı)
“Hiçten fazla olduğumuzu kanıtlayan hiçbir şey yoktur.(…) Hayat her an çürümekte olandır;
tekdüze bir ışık kaybı, gecenin içinde yavan bir dağılmadır; âsasız, hâlesiz. aylasız...”
(E.M. Cioran, “Geceye Direnmeme” Çürümenin Kitabı)
“Özgürlük üzerine inceleme yapmak iyi ya da kötü hiçbir sonuca götürmez; fakat her şeyin bize bağlı olduğunun farkına varmamız için sadece anlar vardır ...Özgürlük, özü şeytani olan etik bir ilkedir.”
(E.M. Cioran, “Özgürlüğün İkili Yüzü” Çürümenin Kitabı)
“Hayat ancak bireyleşme -yalnızlığın o son temeli- içinde vuku bulabildiğinden her varlık birey olduğu için zorunluluk dolayısıyla yalnızdır. Halbuki bütün bireyler ne aynı tarzda ne de aynı yoğunlukta yalnızdırlar:Herkes, yalnızlık hiyerarşisinin farklı bir derecesinde yerini alır.”
(E.M. Cioran, “Örnek Hain” Çürümenin Kitabı)
“İnsan tam anlamıyla dogmatik varlıktır; dogmaları da, onları dile getirmediği, bilmediği ve takip ettiği ölçüde derindir.(…) Kendine tapmayan kişi daha doğmamıştır. Yaşayan her şey kendisini çok sever; hayatın derinlikleriyle yüzeyini kasıp kavuran dehşet başka türlü nereden gelirdi ki? Herkese göre evrendeki tek sabit nokta kendisidir. Eğer bir insan bir fikir için ölürse, bunun nedeni fikrin onun fikri olmasından onun hayatı olmasındandır.”
(E.M. Cioran, “Bilinçdışı Dogmalar” Çürümenin Kitabı)
“Hiçbir aklın hiçbir eleştirisi insanı "dogmatik uykusu"ndan uyandırmayacaktır. Eleştiri felsefede bol bol rastlanan düşünülmemiş kesinlikleri sarsabilecek ve katı tasdiklerin yerine daha esnek önermeler koyabilecektir: fakat dogmalarının üzerinde pinekleyen yaratığı telef etmeden akılcı bir tutumla sarsmayı nasıl başarabilecektir ki?”
(E.M. Cioran, “Bilinçdışı Dogmalar” Çürümenin Kitabı)
“Zihin Aynılığı keşfeder, can Sıkıntı'yı, vücut Tembelliği. Evrensel bezginliğin üç biçimiyle ifadesini bulan aynı değişmezlik ilkesidir bu.”
(E.M. Cioran, “Üçlü Çıkmaz” Çürümenin Kitabı)
“Eğer aynı zihin Çelişki'yi, aynı can Sayıklama'yı, aynı vücut da Taşkınlık'ı keşfediyorsa, yeni gerçekdışılıklar yavrulamak, benzerliği fazla görünür olan bir evrenden kurtulmak içindir bu; burada akılcılık aleyhtarı tez üstün gelir. Saçmalıkların serpilmesi, önünde her görüş netliğinin gülünç bir yoksunlukta kaldığı bir varoluş çıkarır ortaya. Öngörülemeyen'in sürekli saldırısıdır bu.”
(E.M. Cioran, “Üçlü Çıkmaz” Çürümenin Kitabı)
“Bu iki eğilimin arasındaki insan, muğlaklığını sürer ortaya: Ne hayattaki ne de Fikir'deki yeri'ni bulabildiğinden, kendini Keyfilik'e yazgılı zanneder; bununla birlikte, insanın özgür olma sarhoşluğu, mukadderatın içinde bir tepinmedir yalnızca; kaderinin biçimi bir sone veya yıldızınkinden daha az belirlenmiş değildir çünkü...”
(E.M. Cioran, “Üçlü Çıkmaz” Çürümenin Kitabı)
“Yaşamak şu anlama gelir: inanmak ve ümit etmek - yalan söylemek ve kendine yalan söylemek.”
(E.M. Cioran, “Mündemiç Yalan” Çürümenin Kitabı)
“İnsan -geriletilmiş arzuları olan hayvan- her şeyi kapsayan ve hiçbir şey tarafından kapsanmayan, bütün nesneleri gözetim altında tutan ve hiçbiri üzerinde tasarrufta bulunamayan açık zihinli bir yokluktur.”
(E.M. Cioran, “Bilincin Doğuşu” Çürümenin Kitabı)
“Hayvan için yaşam bir mutlaktır; insan içinse bir mutlak ve bir bahanedir.”
(E.M. Cioran, “Bilincin Doğuşu” Çürümenin Kitabı)
“gözlerin işlevi görmek değil ağlamaktır; gerçekten görmek için de gözlerimizi kapatmamız gerekir: Vecdin şartıdır bu, gönül gözüyle yegane görüşün; oysa ki algı, zaten görülmüş'ün, tamiri imkansız bir hep bilinmiş'in dehşeti içinde tükenir.”
(E.M. Cioran, “Uzlet Düşkünlüğü” Çürümenin Kitabı)
“Kendi kendine günde bin kere "Şu dünyada hiçbir şeyin kıymeti yok," diye tekrarlamak; kendini ebediyen aynı noktada bulmak ve bön bön,bir topaç gibi fır dönmek ... Zira her şeyin beyhudeliği fikrinde ne ilerleme vardır, ne de bir sonuca varma; bu geviş getirme içinde ne kadar uzağa gidersek gidelim, bilgimiz hiç artmaz: Şimdiki haliyle de, başlangıç noktasındaki kadar zengin ve o kadar hükümsüzdür. Devasızlık içinde bir duruş, zihnin bir cüzzamı, hayret yoluyla varılan bir ifşaattır. Bir ilhama maruz kalan ve bundan çıkıp bulanık ve konforlu durumuna hiçbir yolla dönemeden o ilhamın içine yerleşen geri zekalı biri, bir budala kendine rağmen evrenin değersizliğini idrak etme yoluna giren kişinin durumu budur işte. Geceleri tarafından terk edilmiş ve onu soluksuz bırakan bir aydınlıktan mustarip olduğu için. o bir türlü bitmeyen günü ne yapacağını bilmez. Işık, olmuş olan her şeyin öncesindeki gece dünyasının hatırasına zarar veren ışınlarını göndermeye ne zaman son verecektir? Korkunç Yaratılıştın öncesindeki dinlendirici ve sakin kaosun, veya daha da tatlısı, zihinsel yokluk kaosunun miadı nasıl da dolmuştur!”
(E.M. Cioran, “Gündüz Lâneti” Çürümenin Kitabı)
“Aşırı ölçüde tekrarlanan kelimeler bitkin düşer ve ölürler”
(E.M. Cioran, “Modası Geçmiş Evren” Çürümenin Kitabı)
“Biyolojik açıdan tamam olan varlık "derinlik"ten kendini sakınır. elinden ge1mez bu; fiiliyatın kendiliğindenliğine zarar veren şaibeli bir boyut görür onda. Yanılmamaktadır: Kendi içine kapanmayla birlikte bireyin faciası başlar- zaferi ve gerilemesi.”
(E.M. Cioran, “Tesadüfi Düşünür” Çürümenin Kitabı)
“Gece geçmişinizde kaç uykusuz
gece saklıdır?”
(E. M. Cioran,"Tesadüfi Düşünür",Çürümenin Kitabı)
“Bir şairin yaşamı bir yere varamaz. Gücünü, girişmediği her şeyden, ulaşılmazlıkla beslenen tüm anlardan almaktadır. Var olmadaki mahzuru mu hissetti? Bu sayede ifade yeteneği sağlamlaşır, soluğu genleşir.”
(E.M. Cioran, “Şairin Asalağı” Çürümenin Kitabı)
“Bir yaşamöyküsü ancak bir yazgının elastikliğini içinde barındırdığı değişkenler tutarını bariz kılarsa meşru olur. Ama şair, katılığı hiçbir şeyle yumuşamayan bir mukadderat çizgisini izler. Hayat zevzeklerin hissesine düşer ve yaşanmamış hayatlarına telafi sağlamak için şair yaşamöyküleri icat edilmiştir...”
(E.M. Cioran, “Şairin Asalağı” Çürümenin Kitabı)
“Şiir, ele geçirilemeyenin özünü ifade eder; nihai anlamı her tür "güncelliğin" imkansızlığıdır. Neşe şiirsel bir duygu değildir. (Bununla birlikte, tesadüf tarafından aynı demette birleştirilen alevlerle budalalıkların lirik evreninin bir bölümününden doğar.) Bir rahatsızIık, hatta bir tiksinti duygusu uyandırmayan bir ümit şarkısı hiç görülmüş müdür? Bizzat mümkün de bir bayağılık gölgesiyle lekelenmişken bir mevcudiyete nasıl şarkı düzülür? Şiir ve ümitlenme arasında tam bir bağdaşmazlık vardır; şair de yaman bir çürümenin kurbanıdır. Ölüm aracılığıyla canlı olan biri, kendine hayatı nasıl hissettiğini sormaya cesaret edebilir mi? Mutluluğun cazibesine boyun eğdiğinde ise komedinin alanına girer ... Ama bilakis yaralarından alevler yayıIırsa ve büyük mutluluğun -mutsuzluğun o haz dolu akkorlaşmasının- şarkısını söylerse, her tür olumlu vurgudan ayrılmaz olan bayağılık nüansından kurtulur. Bir hayal Yunanistanı'na sığınan ve aşkın çehresini daha saf sarhoşluklarla, gerçekdışılığın sarhoşluklarıyla değiştiren Hölderlin'dir bu ...
(E.M. Cioran, “Şairin Asalağı” Çürümenin Kitabı)
“Fazla kullanılan duygular aşınır ve değersizleşirler, en başta da hayranlık duygusu ...”
(E.M. Cioran, “Bir Yabancının Serüvenleri” Çürümenin Kitabı)
“Bana belirgin bir arzu verin ve dünyayı alt üst edeyim. Her sabah bana diriliş komedisini ve her akşam mezara giriş komedisini oynayan, ikisi arasında da cansıkıntısı kefeninin azabından başka hiçbir şey yaşamayan o fiiliyat utancından kurtarın beni ... İstemeyi düşlüyorum- ve her istediğim bana paha biçilmez geliyor. Melankoli tarafından kemirilen bir vandal gibi, bensiz ben, hedefsiz yol alıyorum, bilmem hangi köşeye doğru ... terk edilmiş bir tanrı, kendisi de tanrıtanımaz olan bir tanrı keşfetmek ve onun son şüphelerinin ve son mucizelerinin gölgesinde uykuya dalmak için."
(E.M. Cioran, “Bir Yabancının Serüvenleri” Çürümenin Kitabı)
“Hayat ancak içine kattığımız yutturmaca derecesiyle hoşgörülebilirdir. Hepimiz sahtekar olduğumuz için birbirimize tahammül ederiz.”
(E.M. Cioran, “Robot” Çürümenin Kitabı)
"Tarih ciddiye alınmalı mıdır? Yoksa ona seyirci gibi mi kalınmalıdır? Onda bir hedefe doğru bir çaba mı, yoksa lüzumsuz ve nedensiz yere harlanan ve soluklaşan bir ışığın şenliği mi görülmelidir? Bunun cevabı, insan hakkındaki yanılsama derecemize, onun oluşunu teşkil ve teşvik eden o vals ve mezbaha karışımının hangi biçimde çözüleceğini tahmin etme merakımıza bağlıdır."
(E. M. Cioran,"Gerilemenin Çehreleri", Çürümenin Kitabı)
“Bilinç ne zaman bütün sırlarımıza yukarıdan bakabilecektir? Mutsuzluğumuzdaki son esrar kalıntısı ne zaman atılacaktır? Varoluşun ve şiirin yıkımını seyreyleyecek kadar coşku ve taşkınlık kalıntısı hâlâ olacak mıdır içimizde?
(E. M. Cioran,"Gerilemenin Çehreleri", Çürümenin Kitabı)
“Zihni açık olup kendini anlayan, kendini izah eden, haklı çıkaran ve fiiliyatına hakim olan kişi, asla hatırda kalacak bir hareket yapmayacaktır. Psikoloji kahramanın mezarıdır. Dinle ve akıl yürütmeyle geçen birkaç bin yıl, kasları, kararlılığı ve macera itkisini zayıflatmıştır. Zaferin girişimlerini horgörmemek mümkün müdür?”
(E. M. Cioran,"Gerilemenin Çehreleri", Çürümenin Kitabı)
“Bir Weltschmerz, bir çağ bunalımı vardır ki bir neslin hastalığından başka bir şey değildir; bir diğeri de vardır ki her tür tarihi tecrübeden kurtulur ve gelecek zamanların tek sonucu olarak kendini dayatır. "Nedensiz bunalma"dır bu; ''dünyanın sonu" melanlcolisidir. Her şey görünüm değiştirir, güneş bile; her şey eskir, mutsuzluk bile ...”
(E. M. Cioran,"Gerilemenin Çehreleri", Çürümenin Kitabı)
“Her ilkenin kanıtlanabilir ve her olayın meşru olmasından ötürü, bir doğruyu desteklemek için ona inanmanın hiç gereği yoktur; bir devri haklı çıkarmak için onu sevmenin de gerekmemesi gibi.”
(E. M. Cioran,"Gerilemenin Çehreleri", Çürümenin Kitabı)
“Şeylere ve olaylara ad vererek Açıklanamaz'dan yan çizeriz: Zihin faaliyeti kurtarıcı bir sahtekarlıktır. (…) İnsanın elinden Mutsuzluk yalanını alın, ona bu sözcüğün altına bakma gücünü verin: Kendi mutsuzluğuna tek bir an dayanamazdı. Onun çökmesine engel olan, soyutlamadır; içeriksiz, saçıp savurulmuş ve şişkinleşmiş seslerdir; dinler ve içgüdüler değil.
Adem cennetten kovulduğu vakit,Adem cennetten kovulduğu vakit, kendine zulmedene verip veriştirmek yerine, şeylere ad koymaya girişmiştir: Onlara rıza göstermenin ve onları unutmanın yegane yoluydu bu; - böylece idealizmin temelleri atılmış oldu .. İlk kem küm edenlerin ağzında sadece bir hareket olan şey de Platon, Kant ve Hegel'de teori haline geldi.”
(E. M. Cioran,"Gerilemenin Çehreleri", Çürümenin Kitabı)
"Dertlerimizi bilmemize rağmen hayaller görmekten hiç muaf değilizdir, ama artık bunlara inanmayız. Esrarın kimyasına kapılmış olan bizler, gözyaşlarımıza kadar her şeyi izah ederiz. Oysa şu izah edilmez: Eğer ruh o kadar az bir şeyse, yalnızlık duygumuz nereden gelmektedir? Hangi mekanı işgal etmektedir? Ve nasıl bir hamlede, yitip giden muazzam
gerçekliğin yerini almaktadır?"
(E. M. Cioran "Bazı Yalnızlıklar Üzerine" Çürümenin Kitabı)
“Modern iyimserliğin büyük sorumlusu Hegel'dir. Bilincin sadece biçim ve tarz. değiştirdiğini ama hiç ilerlemediğini nasıl görmemiştir?”
(E. M. Cioran "Bilginin Dekoru" Çürümenin Kitabı)
“Oluş. mutlak bir tamama ermeyi, bir hedefi dışlar: Zaman macerası, kendi dışında bir maksadı olmadan akar ve yol alma imkanları tükendiğinde bitecektir. Bi1inç derecesi devirlerle çeşitlenir; ama devirlerin art arda gelmesiyle bu bilinç büyümez.”
(E. M. Cioran "Bilginin Dekoru" Çürümenin Kitabı)
“Bi1menin bütün yolları, bütün usulleri muteberdir: akıl yürütme, sezgi, tiksinti, coşku, inilti. Kavramlarla desteklenen bir dünya görüşü, gözyaşlarından çıkan bir diğerinden daha meşru değildir: gerekçeler ya da iç çekmeler - birbirine benzer şekilde müsbjt ve hükümsüz şıklar.
Bir evren biçimi inşa ederim: Buna inanırım ve evren bu olur; bununla birlikte, başka bir kesinlik ya da şüphenin saldırısı karşısında bu evren çöker.”
(E. M. Cioran "Bilginin Dekoru" Çürümenin Kitabı)
“Bugün, bir yazan bir başkasına tercih ederim; yarın, vaktiyle fena gözle baktığım bir eserin sırası gelecektir. Zihnin yarattıktan -ve bunları yönlendiren ilkeler-asabımızın, yaşımızın, ateşli anlarımızın ve hayal kırıklıklarımızın kaderini takip eder. Vaktiyle sevdiğimiz her şeyi soru konusu ederiz; daima hem haklıyızdır hem haksızızdır; zira her şey muteberdir - ve hiçbir şeyin herhangi bir önemi yoktur.”
(E. M. Cioran "Bilginin Dekoru" Çürümenin Kitabı)
“Felsefede şiirdekinden daha fazla kesinlik bulunmaz, zihinde de kalptekinden fazla; kesinlik ancak, yanaşılan ya da maruz kalınan ilke ya da şeyle özdeşleşildiği ölçüde var olur; dışarıdan her şey keyfidir: sebepler ve duygular. Doğru diye adlandırılan şey, yetersiz bir şekilde yaşanmış, henüz içi boşaltılamamış, ama eskimesi kaçınılmaz olan ve yeniliğini tehlikeye sokmayı bekleyen bir yeni hatadır. Bilgi, duygularımızla birlikte açılır ve birlikte kurur. Ve bütün doğruları gözden geçirmemiz de hep beraber tükenmiş olmamızdandır - ve içimizde, doğrulardakinden fazla usare kalmamasındandır. Tarih, hayal kırıklığına uğrayan şey olmadan kavranılamaz. Kendimizi melankoliye bırakma ve melankoliden ölme arzusu da böyle sarihleşir.”
(E. M. Cioran "Bilginin Dekoru" Çürümenin Kitabı)
“Hakiki bilgi, karanlıklar içinde uykusuz beklemekten ibarettir: Bizi hayvanlardan ve hemcinslerimizden ayırt eden sadece bu uykusuz gecelerimizin toplamıdır.”
(E. M. Cioran "Bilginin Dekoru" Çürümenin Kitabı)
"Nerede tükettin ömrünü'? Bir hareketin hatırası, bir tutkunun işareti, bir maceranın parıltısı, güzel ve firar] bir cinnet - geçmişinde bunların hiçbiri yok; hiçbir sayıklama senin ismini taşımıyor, seni hiçbir zaaf onurlandırmıyor. İz bırakmadan kayıp gittin; senin rüyan neydi peki?"
(E. M. Cioran "Yozlaştırıcı" Çürümenin Kitabı)
"Şüphe'yi yerkürenin derinliklerine kadar ekmek isterdim; onun maddeye nüfuz etmesini sağlamak, zihnin hiç girmediği yerde onun hükümdarlığını kurmak ve varlıkların iliğine ulaşmadan önce de taşların huzurunu sarsmak, oraya güvensizliği ve yürek kusurlarını sokmak.”
(E. M. Cioran "Yozlaştırıcı" Çürümenin Kitabı)
“Kelime fuhuşu onun aşağılıklaşmasının en görünür belirtisidir; artık ne el değmemiş bir sözcük vardır, ne de saf bir dillendirme; hatta anlamlandırılan şeyler de dahil, tekrarlana tekrarlana değer kaybeder her şey.”
(E. M. Cioran "Nihai Yıparanma" Çürümenin Kitabı)
“Dili tazelemek için insanlığın konuşmayı bırakması gerekirdi: lşaretlerden yararlanır ya da daha etkili bir biçimde sessizliğe başvururdu.(…) Hiç değilse nesnelere başka bir usare vermek için, neden her nesil yeni bir ağız öğrenmesin? Kanı çekilmiş simgelerle nasıl sevilir ve nefret edilir? Nasıl eğlenilir ve acı çekilir? .. Yaşam ... "ölüm" – metafizik basmakalıplar, geçersizleşmiş muammalar ... İnsan kendine yeni bir gerçeklik yanılsaması yaratmalı ve bu amaçla başka kelimeler icat etmeliydi; çünkü elindekiler kansızlaşmıştır ve cançekişme safhalarında artık aktarım mümkün değildir.”
(E. M. Cioran "Nihai Yıparanma" Çürümenin Kitabı)
“Evreni hüzünle tıka basa doldurduğumuz zaman, zihni alevlendirmek için tek bir neşe kalır bize; imkans1z olan ve nadir görülen o başdöndürücü neşe ... Ümidin büyüsüne de artık ümit etmediğimiz zaman maruz kalırız: Hayat - kafayı ölüme takanlar tarafından canlılara sunulan hediye ...”
(E. M. Cioran "Ahlakçıların İki Yüzü" Çürümenin Kitabı)
Her burukluk bir k ini saklar ve bir sistemle tercüme olunur: Kötümserlik- beklentilerini boşa çıkarmasından ötürü hayatı affedemeyen mağlupların o zalimliği.”
(E. M. Cioran "Ahlakçıların İki Yüzü" Çürümenin Kitabı)
“Ölümcül darbeler vuran neşelilik... bir tebessümün ardında hançer gizleyen sevimlilik ...”
(E. M. Cioran "Ahlakçıların İki Yüzü" Çürümenin Kitabı)
“Bir hiçleşme fiiline götürmeyen hiçbir dikkat yoktur: Klasik ahlakçıdan Proust'a kadar, gözlemci ye getirdiği bütün sakıncalarla birlikte, gözlemin mukadderatıdır bu. İnceden inceye izleyen gözün altında her şey dağılır: tutkular, her tür badireye bağlanmalar, coşkunluklar, başkalarına ve kendilerine sadık kalan basit zihinlere vergidir.”
(E. M. Cioran "Ahlakçıların İki Yüzü" Çürümenin Kitabı)
“Seven kişi aşkı incelemez, harekete geçen kişi eylem üzerine hiç düşünmez: İnsanoğlunu araştırıyor olmam olmaktan çıktığı içindir; kendi kendimi incelemem de artık "ben" olmadığımdan: Tıpkı diğerleri gibi nesne haline gelirim. lmanını tartan mümin sonunda terazinin üzerine Tanrı'yı koyar ve ancak yitirme korkusuyla coşkusunu ayakta tutar.”
(E. M. Cioran "Ahlakçıların İki Yüzü" Çürümenin Kitabı)
“Gündüzleyin güneş marifetiyle bir balmumu gibi eriyorum ve geceleyin katılaşıyorum; beni paramparça eden ve beni kendime iade eden art ardalık; cansızlık ve miskinlik içindeki başkalaşım ... Bütün okuduklarım ve öğrendiklerim buna mı varmalıydı? Uykusuz gecelerimin sonu bu mu?”
(E. M. Cioran "Adaletin Disiplini" Çürümenin Kitabı)
“Kendini dalgalara bırakmakta onlara karşı koymaktan daha çok bilgelik var.”
(E. M. Cioran "Adaletin Disiplini" Çürümenin Kitabı)
"Birkaç eksiksiz melankoli örneği ve birkaç benzersiz intihar dışında, insanlar, tarihi ve tarihin yüz buruşturmalarını doğurmak için tıka basa alyuvarlarla doldurulmuş kuklalardır."
İBLİS/ Oradadır, kandaki kor yığınında, her hücrenin burukluğunda, sinirlerin ürpertisinde, nefret yayan o hırçın dualarda; dehşeti kendi rahatlığına dönüştürdüğü her yerde...
ağır ve çok yoğun bir bilgi/sorgulama bombardımanı :) ardından aynı cephedeymiş gibi, kesif barut dumanından; ağzınızda kalan kükürt tadı....hayatınızın mutlu akışında şaşırtıcı, alt üst eden anektodlar..bir kere değil defalarca okunmalı.
" Bütün cinayetlerin sorumluluğu tapma gücündedir : Bir Tanrıyı yakışıksızca seven kişi, başkalarını da onu sevmeye zorlar, bunlara razı olmazlarsa onları yok etmeye de hazırdır. "
İlk sayfadan böyle başlıyor kitap ve elinizde çok farklı bir yazın tuttuğunuzu anlıyorsunuz hemen.
Çok cesur söylemleri ve çıkarımları vardır Cioran'ın; varoluşu, ölümü, hayatı sorgulatırken intiharın neden çok nadir görülen bir olay olduğuna şaşar ve sizi de buna ikna eder.
Kitabı bitirdikten sonra defalarca herhangi bir sayfayı açıp okumaya devam etmişliğim oldu, asla gerçek anlamıyla bitirilmeyecek bir kitap. Size acı, boşunalık, yalnızlık, soyutlanmışlık sunuyor ve bunun karşılığında bilinç vaat ediyor.
Ve Emil Cioran'ı Çürümenin Kitabı isminden etkilendiğim için tanımam benim için bir şans mıydı utanç mıydı, bilemiyorum...
"Ellerimizi temiz ve kalplerimizi bozulmamış halde muhafaza etmekten acizizdir; yabancıların terleriyle temas ederek kendimizi kirletiriz; tiksintiye aç ve vebaya hayran halde toplu çirkefin içinde gırtlağımıza kadar gömülürüz.."
"Dünya yalnızlığımızı bozmuştur; ötekilerin üzerimizde bıraktığı izler silinmez bir hale gelir."
Düşmüşlüğün Tahlili adlı denemesinden.