Amin Maalouf ile yeni tanışıyorum ve bu kadar geç kaldığım için kızıyorum kendime. Güzel bir kitaptı, tavsiye ederim.
Bu kitap hakkında ve genelde Maalouf kitapları hakkında değerlendirmem kitap kahramanlarının çok edilgen olması.kahramanın olaylara hiçbir etkisi yok.kaderinin rüzgarında sürükleniyor.Belki saçma olacak ama bu da beni rahatsız ediyor . onun dışında dili ve hikayenin akıcılığı çok başarılı
Amin Maalouf'un okuduğum ilk kitabı.Kitapta altı çizilecek o kadar cümle, unutulmayacak o kadar karakter, olay var ki... Son zamanlarda okuduğum kitapların içinden en etkilendiğim kitap bu.
Maalouf öyle bir anlatıyor ki size herşeyi, önce İmparatorluk Osmanlısında Adana da bindiriyor sizi sihirli halısına, Lübnan, Marsilya, Montpellier derken. Sarıp sarmalıyor sizi. Kopamıyorsunuz İsyan dan ve İsyan'ın içinde ki Aşk tan... Mutlaka okunmalı
Arka kapak yazısı, Osmanlı'dan bahsederken üstü kapalı ya da açık açık kötülemesi, dindar Müslümanları yobaz ve softa olarak göstermesi rahatsız etse de okunuşu rahat, hikaye kurgusu ilgi çekici bir kitap.
Osmanlı prensliğinin birer eyaleti olan Lübnan ve Filistine dayanan bir babanın ve yahudi bir kadının oğlu olan Kitabdar adlı hayali kişinin hayat hikayesini anlatmaktadır.
Kitabın yazarı olan Amin Maalouf bu kitabı 60’lı yılların sonuna doğru tanıştığı bir kişinin hayatından esinlenerek yazıyor.
Bu kişi Lübnan’da doğmuş Paris'e giderek direniş hareketine katılmış tekrar Lübnan’a döndüğünde ise bir kahraman gibi karşılanmıştır.
İsyanın, aşkın, aşkı isyan olan bir insanın hikâyesidir. Ağlatabilir.
"Artık yoluma hiçbir engel çıkmayacağı duygusuna sahiptim. Engel yokmuşçasına yürümem yeterliydi. Düşüş işte böyle başlar."
Çok güzel ve bilgi içeriği bol olan bir kitaptır. 7/24 herkesin okuması gerekir...
Kesinlikle harika bir kitap! Farklı açılardan bakılması gereken bir klasik olmaya aday.
en güzel evlenme tekliflerinden birisinin oldugu kitap .
"son görüşmemizden bu yana çok düşündüm ve şu an sana aşık olduğuma kesinlikle eminim. sen hayatımın kadınısın, asla bir başkası olmayacak. yanımdayken bütün varlığımla seviyorum seni, yanımda olmadığın zaman da seviyorum. aynı şeyi hissetmiyorsan ısrar etmem, bu o kadar güçlü ve o kadar doğal bir duygu ki seni de esir alması şart, yoksa zamanla yeşertilebilecek bir sevgi değil. eğer sende bu duygu yoksa bir dakika sonra başka konuya geçeriz ve bir daha asla sana rahatsızlık vermem. ama şansıma benim hissettiklerimi sen de hissediyorsan dünyanın en mutlu insanı ben olurum ve sorarım sana: clara, benimle evlenir misin? son nefesime kadar seveceğim seni..."
İsyan ve Clara'nın hikayesi sizi kimi zaman çaresiz bırakıp aci çektirecek kimi zamanda İsyan'ın cümleleri arasında kaybolup gideceksiniz.Düşündürdükleriyle aşık olunası bir kitap...
Her şey sokaklar da yürüyen ve etrafına bakan birisiyle başlıyor ve inanılmaz bir hikaye ile sarsıcı sona ulaşıyor. Tekrardan bazı noktalarına göz attım da tüylerimin diken diken olmasına engel olamadım. Tekrar tekrar okunabilecek güzel eserlerden biridir kendisi. Okumak isteyenlere şimdiden iyi okumalar.
Çook güzeldi..
Detaylı yazım:
http://zamansozleri.blogspot.com/2013/11/dogunun-limanlar-amin-maalouf.html
Amin Maalouf merak ettiğim bir yazardı. Okuduğum ilk ve tek kitabı. Konuyu, işlenişini, kullandığı dili çok sevdim. Oldukça güzeldi. Sanırım Amin Maalouf okumaya devam edeceğim.
kitabın konusu gerçek hayattan alıntı olsa da yazar,kitabı çok güzel kurgulamış.
bütün olayları kitabın baş kahramanı kitabdar'ın ağzından dinliyoruz.
biraz kafam karışsa da :) kitabdar'ın uyruğu hakkında biraz ermeni biraz osmalı diyebilirim :)
sonunda da yahudi kızı clara ile evleniyor zaten :) yada onun gibi bir şey :) belkide kitabı anlamadım :) yani kafamın çok dolu olduğu vakitlerde de okumuş olabilirim :)
yine de kitabı ben çok beğendim ve rahatlıkla tavsiye edebilirim.
bütün bunlara bir de yazarın akdeniz ve asya,orta doğu,osmanlı tarihine hakimiyeti de düşünülünce kitap gayet keyifli gidiyor."
Amin Maalouf'un okuduğum 3. kitabı kendisi Ortadoğulu olmasına rağmen nedense kitaplarında batıya karşı aşırı duyarlı.Kendi vatanını kurtarmayı akıl edemeyen Maalouf Fransa'yı başarılı bir şekilde kurtarıyor! Yıllarca Fransanın sömürüsünde kalmış bir Lübnan yerine Lübnanlının Fransayı kurtarma çabası.Yazarın bu yönleri rahatsız eden tarafı...
Kitabın içeriğine gelirsek yazarımız yine akıcılığından ödün vermemiş.Aşkı ve savaşı bir arada çok iyi işlemiş.Kitapta Osmanlının son zamanları Ortadoğu insanının durumu,İkinci Dünya Savaşı ve Arap-İsrail Savaşı ve bu süreçte yaşananlar okuyucuyu içine alan bir dille anlatılmış.
Maalouf'un insanları tahlil yeteneği ve toplumlara bakış açısı gerçekten ustaca.Sıkılmadan okuyabileceğiniz başarılı bir kitap.
Kitap çok güzel fakat detay yok.Özet okuyormuşsunuz hissi veriyor. Biraz daha uzun olabilirdi.
Cevirmenden kaynakli olucak belki ama duru sakin anlasilir bir anlatimi var kitabin.ama ayni semerkantta oldugu gibi kitabin belli bolumlerinle deginilen siyasi tarihi konular en azindan beni icine fazla cekemedi.
7/10
Tanrım, gökyüzü o gün ne kadar maviydi!
yazar, hikayeye dair merakımızı gideriyor gibi ama aslında bizi başka sorulara yöneltiyordu.. clara, isyan’dan ümidini kesip başka biriyle evlenmiş, ondan çocukları olmuş olabilirdi. mutlu bir hayat yaşıyor olabilirdi ve isyan’a bunları anlatmak için gelmiş olabilirdi. ben bu sonu yazacak kadar gaddar olamadım.
Lübnan asıllı Amin Maalouf 1975’te çıkan iç savaş nedeniyle Fransa’ya gitmiş ve hâlâ orada yaşamaktadır. Eserlerini Fransızca yazan yazar, Orta Doğu'yu ve Batı'yı iyi tanıyan ve bu iki kültürü eserlerinde çok iyi harmanlayarak yazar. Kitapları kırktan fazla dile çevrilen yazarın Doğunun Limanları adlı kitabı Semerkant'tan sonra okuduğum ikinci kitabı. Bu kitapta içinde bulunduğumuz, kimimizin sağır dilsiz olup gözünü kapadığı, kimimizin uzaktan izlediği, kimimizin de bizzat yaşayarak canının yandığı hayatları, tarihi olayları, savaşın insanlar üzerindeki etkilerini, yazarın konuyu ele alış biçiminden ve hikayenin oryantalist pembe dizi kıvamında yazılmış olmasından yola çıkarak bizzat yaşamış gibi hissediyorsunuz. Anlatım öyle etkileyici ki gözümü kapattığımda Orta Doğudayım. İbn Haldun’un “Coğrafya kaderdir” diye çok sevdiğim bir sözü vardır. Evet, Orta Doğu’nun kaderi savaş demek, kan demek, sevdiklerinden ayrı düşmek demek… Stefan Zweig Satranç kitabında savaşın etkilerinden bahsederken, Orta Doğudaki savaşın sonuçlarının nereye gideceğini kestiremediğim bir noktaya temas ediyor. Diyor ki, “20. yüzyıl savaşlarında tahribat ağır olsa da insanlık üstesinden gelmeyi başarmıştır. Biraz daha uzun sürseydi insanlık kaybedecekti."
Doğunun Limanları'nın hikayesi kahramanımız İsyan’ın babaannesi İffet Hanım'ın Osmanlı padişahlarından birinin kızı olması nedeniyle İstanbul’da başlıyor. Kitap bir kurgu fakat kurguda esinlenen olayların tarihin sayfalarından alındığını görüyoruz. Örneğin; tahttan indirildiği için bunalıma girdiği söylenen ve bilekleri kesilmiş olarak odasında bulunan ve artık cinayet mi yoksa intihar mı olduğu noktasında tarihçilerin de üzerinde durmadığı padişahın Sultan Abdülaziz, İffet Hanım'ın da Sultan Abdülaziz’in kızı Nazime Sultan olduğu söyleniyor. İstanbul’dan başlayan hikaye de olay örgüsü Adana-Beyrut-Fransa’ya kadar uzanıyor. Kitabında; Türk, Ermeni, Yahudi ve Arapları bir araya getiren Maalouf “İnsanlar; acaba dil, din, ırk, mezhep ayırımı gözetmeksizin, sadece “insan” olarak coğrafyanın tüm renkleriyle bir arada yaşayamaz mıydı? ” sorusunu düşündürüyor.
Kitabın finali etkileyici ve gizemli olmasına rağmen bir bakıma sonunun okuyucuya bırakılmış olduğunu düşünüyorum. Maalof’un anlatımındaki samimiyet yine Orta Doğu'yu anlatan Hosseini’nin “Uçurtma Avcısı” kitabındaki gibi okuyucuyu derinden yakalıyor. Her iki kitaptaki edebi nitelik tartışılır olmasa da duygu bazında acıyan, kanayan yaralarımıza temas niteliği taşıdığından hikayeyi duygusal boyutta unutulmaz kılıyor.
Ve son olarak Yapı Kredi Yayınları'ndan aldığım bu kitabın çeviri problemini dile getirmek istiyorum. Benim kitabım, Esin Talu Çelikkan çevirisiyle “Doğunun Limanları” ismiyle çıkmış. Bu kitabı okuyan Kaan Maraba ile altını çizdiğimiz yerleri karşılaştırırken aynı yayınevinin Can Yayınevi'nden transfer ettiği Saadet Özen’in çevirdiği "Doğu'nun Limanları" nı daha başarılı olduğunu belirtmek istiyorum. Ayrıca kitabı önerdiği ve yorumlama konusundaki fikir, eleştiri ve dilbilgisi düzenlemesi için kendisine teşekkür ederim.
Kitaptan altını Çizdiklerim:
- Aşk, el değmemiş olarak kalabilir, heyecan da öyle. Aylar da geçse, yıllar da geçse! Hayat bıkılacak kadar uzun değil!
-Sana en değerli kitaplarımı verebilirdim; her şeye sahip birine bile eski bir kitap hediye edilebilir.
- Yolda durmuş merakla, şefkatle onları seyredenler var. Ben böyle bakamam onlara. Ben, yoldan geçen biri değilim.
-Gelecek, geçmişin duvarlarının ardında değildir.
-Geleceği kuran, geçmişe dönük özlemlerimiz değil de nedir?
-İnsan özlemini çektiği sevinçlere ulaşamadığı zaman sıkılır.
-Bazen aşklarında sonbaharı vardır.
- Gelmemenin bir vakti yoktur. İnsan coşkuyla beklerken ne kadar zaman geçerse, o büyük günün yaklaştığına o kadar inanır.
Müthiş bir etnik kökene sahip İsyan Kitabdar ve ailesinin 2. Dünya Savaşı ve İsrail-Filistin savaşı gibi tarihe iz bırakan olayların rüzgarında savruluşlarının masalsı hikayesi. Dört günlük zaman içerisinde aktarılan anılar o kadar dolu dolu yaşanmışlık içeriyor ki başkarakterin neredeyse tarihin kırılma noktalarına eşlik ettiğini o an fark edemiyorsunuz.
Harika bir kitap, bir baba çocuğunun adını isyan koyar mı hiç? aşk hüzün ve vuslat..
Önce neden Amin Maalouf okumak için bu kadar geç kaldığımı sorguladım, sonra kitabın kurmaca mı gerçek bir hikaye mi olduğunu. En sonunda ise bir insanın bir insanı ne kadar bekleyebileceğini.. Kesinlikle atlanmaması gerekiyor...