Uzun uzun yorum yazmaya gerek yok bence...
Rita Hunter her zaman MUHTEŞEM!!!
Okuyun ve dee okutun :)
ŞİDDETLE TAVSİYEMDİR...
http://satellitebook.blogspot.com.tr/2016/06/yorum-guz-frtnas-rita-hunter.html
Şunu söyleyerek başlamak istiyorum sevgili yazarımız yakın zaman da böyle bir güzellik çıkartacak mı? Kesinlikle tadı damağımda kaldı. O 500 küsur sayfa bana yetmedi. Hatta bu kitaptan sonra eski kitapları tekrar okumak istiyorum. Siyah kadife ne kadar hüzünlüyse Güz Fırtınası da tam tersi eğlenceli bir havaya sahipti. Tarihi-aşk kurguya sahip romanları sevmeme neden olan nadir yazarlardan Rita Hunter. Bu kitapta da bunu bir kez daha kanıtlamış olduk.
Güz Fırtınası ismine laik bir şekilde ilerleyen olaylarla çevrili. Ve öyle güzel betimlemeler var ki o döneme gittim diyebilirim. Jane’e hayran kaldım. Daha doğru susmak bilmeyen ağzı ve samimi bir o kadar da komik, durdurulamayan düşünceleri beni benden aldı. Kadın karakterlerinin çoğu bende böyle bir etki yapıyor ama Jane daha farklıydı. Ne çok patavatsız ne de çok sessiz. İkisinin ortasında harika bir karakter ortaya çıkmış. Gerçi sevgili Dükümüze karşı gayet kendini bilmezdi ama bu en güzeliydi J Önce biraz konuya değineyim;
Jane Hammond, ailesi ile birlikte Abertillery Malikânesinde bir çalışan. Babaları önceki düklerin papazıymış. O vefat edince diğer düklerde ailenin orada kalmasında bir sakınca görmemiş. Şimdi ise Anne Ellen Hammond burada hiçbir işe yaramadan kalmanın onlar için iyi olmayacağını düşünüp yeni gelecek olan Düke gideceklerini söyleyecek. Ama bir sıkıntı var. Yeni gelen çapkınlıkları ile ünlü ve adı bir rezalete karışmış Alexander Darius Cunningham onların gitmelerini istemez ve onlara, yanında getirdiği kız kardeşine yol gösterici olmaları konusunda görev vermiştir. İşte olaylarda böylece başlamış oluyor. Jane kızıl saçlı, zeki, duyguları ile yaşayan, özgür ruhlu bir kadın. Duyguları ile yaşar derken abartmıyorum mesela karşısında biri ağlarsa o da ağlıyor ve kim kahkaha atarsa oda atıyor. İnsanları gözlemliyor ve yansıttıkları duygulara göre çözümlemeler yapıyor. Aslında ablalık yapması gereken yerde kardeşleri ona yol gösteriyor ve bu durum bazı zamanlar kahkaha atmama neden oldu. Özellikle en küçük erkek kardeşi Chris çok tatlıydı. Jane, nişanlanmak üzere ama nişanlısının onu sevip sevmediği tartışma konusu. Tabi ki Jane içinde bu geçerli. Yine de çevrelerindeki baskı onları birbirine itmiş. Bunun çaresi de ilerleyen sayfalarda bulunuyor merak etmeyin J Neyse uçarı karakterimiz güzel kızıl, aynı zamanda bir de kitap yazıyor. Ve bölüm bölüm rastladığım hikâye inanın roman kadar ilgi çekiciydi. Çünkü ben fantastik kitap hayranıyım J
Alexander ise sert ve soğuk bir karakterdi. Yani ilk başlarda Dük unvanını kullanarak Jane’e tepeden bakması ve umursamaz tavırları beni böyle düşünmeye itti. Ama yine de kendisine hayran kalmaktan geri duramadım. Jane ile sık sık karşılaşmaya başladıktan sonra aralarında oluşan yakınlaşmalar çok güzeldi. Özellikle diyalogları sürekli kahkaha attırdı. Bu ikili kesinlikle benim favorim oldu. Jane’in adamın suratına tuz attığı sahnede gülmekten bayıldım J Chris ve Jane’in Alexander nasıl ölür adlı konuşması zaten yerlere yatırdı beni. Son sayfalar da Ateş serisinin tüm üyelerini görmek ve Jane ile kaynaşmalarını okumak harikaydı.
Uzun zamandır böyle güzel bir tarihi aşk okumamıştım. Mutlaka başlayın. Okuyun ya bu kitabı!
Her zaman ki gibi başka dünyalara, başka zamanlara alıp götürüyor #ritahunter . Aşk ve Gurur tadında....
Kitabın içindeki hikaye beni peşinden öyle bir sürükledi ki fantastik okuyasım geldi...
Her sayfa başı çok tatlısınız ya diye çığılık atarak okuduğum doğrudur. Şahsen tarihi kurgu sevenler için kaçırılmayacak bir kitap.
tarıhın tozlu sayfalarında kayıp mı olmak ıstıyorsanız dogru yerdesınız demektır.hayatın arasında tatlı bır esıntı mı yakalamak ıstıyorsanız dogru yerdesınız..kısaca okuyun ve muhtesem ruyaya kendınızı bırakın derım.
keyıflı okumalar
Çok sevdim, bayıldım... Bu kitap çok eğlenceli olduğu kadar sakindi de. Nasıl desem... Entrika, ölüm kalım olayları yoktu ama o kadar güzel bir hikaye ve anlatım vardı ki aşkın sadeliği, içtenliği karşısında şapka çıkartmak istiyorsunuz. Çok güzel bir kitaptı :)
Böyle bir kitaba yorum yapabilir miyim bilmiyorum. Çünkü o kadar güzel yazılmış ki, benim yazacağım birkaç satır yazı yanında çok sönük kalacaktır. Yine de kitap hakkında bir şeyler yazmaya çalışacağım.
Öncelikle Rita Hunter'ın yazdığı her kitabı en az bir kere okumuşumdur. Bazılarını iki kere de okumuşluğum vardır. Yazarın, Kalbimi Çaldın kitabını okuduğum zaman çok beğenmiş ve aklımın bir köşesine yazmıştım. Daha sonra aslında bir Türk olduğunu öğrenmiş ve her çıkan kitabını okumaya başlamıştım. Çoğu yabancı yazarların kitabında alamadığım tadı bu kitaplarda buldum.
Ateş Serisi favori kitaplarımın arasına girse bile (o muhteşem üçlü Davina, Sophie, İsabel), Güz Fırtınası'nı okuyana kadar en beğendiğim Siyah Kadife'ydi. Güz Fırtınası ile çıta yine yükselmiş. Her bir kitap bir öncekinden daha güzel olmuş. En sevdiğim kavramı kaybolmuş, hepsini çok sevmişim.
Karakterlere gelince; Jane, ne tatlı bir kitap karakteridir öyle. Biri güldüğünde gülen, ağladığında ağlayan (azıcık empat), çokça konuşan, lafını sözünü esirgemeyen, susmak istediği zaman bile gereken yerde durmayı başaramayan, fantastik kitap yazan ve büyük ihtimalle yazdıklarının çoğuna inanan, şeker mi şeker bir karakter. Üstelik Jane'in annesiyle, kız kardeşiyle, küçük erkek kardeşiyle diyalogları harika.
Alexander, durgun bir kişilik. Çevresindekileri düşünen, yardımsever, düklüğü kendisine bir yük olarak görüyor. Kendisi zaten zengin ama unvan gelince servetini bakımsız kalmış arazi ve evlere, ödenmeyen personel ücretlerine harcıyor. Ama onun da arkasından kendini takip eden bir dedikodu var. İnkar etmiyor ve kendini açıklamıyor. Jane onu gördüğü zaman bu dedikodunun doğru olmadığını hissediyor ama gerekli açıklamaları alamadığı için de zor durumda kalıyor.
Baktığınız zaman böyle birbirinden aykırı iki tip nasıl oldu da aşık olabildiler diye düşünmeden duramıyor insan. Üstelik her karşılaşmaları garip, değişik ve olaylıyken. Hatta kız adamın yüzüne yüzüne tuz atıp, göz göre göre inkar etmişken (en sevdiğim hatta çok yüksek sesle güldüğüm yerlerden biri). Ama oluyor işte. Yazarımız çok usta, karakterlerimiz ayrı gayrı da olsa öyle doğal bir şekilde aşık oluyorlar ki fark etmeden siz de onların aşkının şahidi oluyorsunuz.
Kitapta aklımda yer eden pek çok yer var. Tuz, kütüphane, kurtarma, başkasıyla dans, yağmur altında ve öncesi, Chris'le ölüm senaryoları, Chris'le süt-kurabiye, eve ağaç düşmesi ve ... okuyanlar anladı. Yani ben kitabın tümünü iyice sindirmişim. Aslına bakarsanız sanki uzun bir kitap gibi geliyor ama okuyunca doyamıyorsunuz. Ayrıca kitap görsel anlamda bir şölen olmuş. İç ve dış tasarımları görünce ilk gün sadece benimle kanepede durdu kitap. Okumaya başlamadan bir yarım gün yanyana oturduk. Ev sakinleşsin, okumaya başlayayım diye de can attım o ayrı konu.
Ve kararım, yaz tatilinden dönüşte, hani yazarımız dinlenip yeni kitap yazana kadar tüm kitapları tekrar sil baştan okumak istiyorum.
Sonuç; Çok beğendim, tekrar okuyasım var.
Elimde bulunan bir tarihi aşk romanının daha sonuna geldim. Ülkemizde bu türü takip edenlerin Rita Hunter'ı bilmemesi mümkün değildir. Çünkü hatun türün hakkını cidden veriyor.
Kitap hakkında yoruma geçmeden önce bir fikir beyan etmek istiyorum. Burayı okumak zorunlu değildir.
Bildiğiniz gibi Rita, Epsilon ile anlaşmasını feshedip Yabancı ailesine katıldı. Çok da iyi oldu çünkü Yabancı, Rita'nın değerini Epsilon'dan daha iyi anlar diye düşünüyorum. Ayrıca sayesinde ilk kez Yabancı'dan bir kitap aldım. Şu ana kadar okuduğum Yabancı'lar pdf şeklindeydi. Bir yanda da pek memnun olamadım. Yabancı, her ne kadar bestseller denen kitapları bünyesine alsa da ağırlığı genç-yetişkin türüdür. Yanlış anlaşılmasın, Rita o bestseller dediğimiz baaazı yazarlardan çok daha iyi yazıyor ve yaptığı seçimi sonuna kadar destekliyorum. Kabullenemediğim yön Yabancı'nın kendi alanından uzaklaşmaya başlaması. Bakıyorum son kitaplara chick-lit,historical (gerçi şu an bu kitapla birlikte başka yazardan çıkacak bir roman daha var) kitaplar bünyeye girmeye başlamış (erotik önceden beri olduğu için hesaba katmadım). Yabancı, İthaki ve Müptela ile beraber Penguen Kitapevi'den çıkma bir yayın evidir. Ben Penguen'in yerinde olsam 4. bir yayın evi açarım, yalnız içinde sadece tarihi aşk romanları barındıracak şekilde. Yabancı da eskisi gibi sadece genç-yetişkin ve yeni-yetişkin kitapları çıkarır. Malum, tarihi aşk ve günümüz aşk kitap çıkaran yayın evlerinin hangisine öncelik verdiği çok bariz.
Şimdi gönül rahatlığıyla kitap yorumuna geçebilirim.
Yukarıda da dediğim gibi Yabancı,Rita'ya değer verir. Bunu da ilk kitapta çok güzel gösterdiler. Kalbin Ateşi'nden sonra gördüğüm en güzel kapak olmuş. Fotoğrafa uygun yapılan dış süslemeler olsun, bölüm sayısını süsleyen kısımlar olsun hakkını vermişler, helal olsun.
Ben bu hatunun en çok arka kapak yazılarını seviyorum çünkü nasıl bir hikaye ile karşılaşacağınızı hemen açıklamıyor. Bu da kitaba başlamak için daha da heyecan yapmanızı ve merakta kalmanızı sağlıyor.
Kaleminden bahsetmem gerektiğini düşünmüyorum, zaten ne kadar mükemmel bir kalemi olduğu ortada. Bir kitabını okuyup da sanki ben oradaydım demeyene şaşarım. Karakterler arasındaki bazı diyaloglar da eğlenceliydi. Örneğin Alex'in ölümünü hayal etmek.
Ateş serisindeki kızlarımızı görmek sanki uzun zamandır görüşmediğiniz yakın dostlarınızı görmek gibi. Alexander hakkındaki dedikodulara rağmen hiç tanımadıkları Jane ile arkadaş olma çabaları ve yardım eli uzatmaları çok hoştu.
Benim blogu ve Vikitap'ı takip edenler çoğunlukla biraz sert eleştiri yaptığımı bilirler. Bir kitap hakkında tek olumsuz eleştiri yazmadığım kitap baya azdır. Tabi bu sert eleştiriden şimdi bu kitap da nasibini alacak.
Ben kitaba Vikitap'ta 3 puan verdim tabi bunu gören Vikitap arkadaşlarım baya şaşırdılar. Şu ana kadar Vikitap'ta kitaba 14 kişi puan vermiş, ben hariç herkesin puanı 10. Goodreads'a bakınca 20 kişi puan vermiş iki kişinin 2 puan verdiğini gördüm (o kişilerden biri kesinlikle ben değilim ama hesabım olsaydı benim de vereceğim puan 2 olurdu). Okuyanların deli gibi beğendiği bu kitabı ben neden beğenmedim?
Sayfa sayısı: Kitaptan memnun kalmamamın en önemli etmeni. İşin içine tarihte yaşanmış bir olay girse veya aşk romanı olmayan bir kitap okumuş olsaydım hiç umurumda olmayacaktı. Ama bir aşk romanında neredeyse 600 sayfalık bir kitap yazmak çok abes. Aslında bu konuda söyleyecek çok şeyim var ama onun için bir yazı hazırlayacağım. Yaptığımın ön yargıya kaçtığı doğru ama... Neyse, yazımı hazırladıktan sonra düşüncelerimizi orada paylaşırız ;)
Baş karakterler: Fark ettiniz mi, Rita'nın yazdığı çoğu baş karakter birbirlerine huy olarak çok benziyor, hatta artırıyorum, aynısı. Benim gözümde Sophie,Davina ve Jane, Isabel'in 1-2 özelliğinin eklendiği veya çıkarıldığı karakterlerdir. Sophie, Isabel'in daha sakin mizaçlı versiyonu, Davina, ketumluk hariç aynı Isabel. Jane ise empati yeteneği hariç Isabel'in çalçeneliğinin ve Sophie'nin masumiyetinin karışımı. Isabel'in bu üçünden farkı ise fazla pervasız olmasıdır sadece. Bir Emily gerçekten farklıydı. Erkekler, sizi de unuttum sanmayın. Marcus, Emily'e gösterdiği aşk dışında 2. Marcus'tu. Alexander, Adrian'ın doğruculuğunu, Stephan'ın rahatlığını ve Brendan'ın çileden çıkaran aptallık yapma özelliğini almış. Dip not:Kalbimi Çaldın ve Tatlı Tuzak kitaplarını okumadığım için onları işin içine katmıyorum.
Çift hakkındaki düşüncelerim: Alex'ten başından beri haz etmemiştim. 502. sayfadan sonra yaptıklarıyla benden aptallara vereceğim bir plaket aldı. Jane ise eh işte. Benim canımı sıkacak hiçbir şey yapmadı aslında, hatta son sayfalarda baya sempatimi kazandı fakat Alex'ten aldığım negatiflik Jane'i de etkiledi maalesef. :(
Sıkıcılık: Koyabilseydim bloga koyduğum gifleri buraya koyardım. Ne kadar sıkıldığımı blogta bulunan giflerden anlarsınız.
Hele o 502. sayfadan sonrası kitabın en kötü kısımlarıydı. Şimdi Alex'in geçmişi onu bir uyarı sayesinde bıraktı öyle mi? Yazar bile bir yerden sonra sıkılmış ki oraları baya kısa kesmiş. Sonu oldu bittiye getirilmiş.
Bana Judith'in baş ağrıtan bir kitabı mı yoksa sıkıcılıktan öteye geçmediğini düşündüğün Güz Fırtınası mı deseniz, tercihim tabi ki de Güz Fırtınası olur. Okuyanların çoğunun beğenisini de göz ardı etmeyerek ve Rita'yı sevdiğimden ötürü okumalı mıyım derseniz, ben okuyun derim. Sadece beklediğim gibi bir kitap olmadığı için okumayın demek çok yanlış olur.
http://belleninkutuphanesi.blogspot.com.tr/2016/06/guz-frtnas-yorum.html
Bir Rita Hunter macerasını daha biraz hüzün, biraz tebessüm ve çokça memnuniyetle geri de bırakmış bulunuyorum. Hüzünlüyüm çünkü şimdi Rita'nın kalemine bir süre daha hasret kalacağız. Tebessüm zaten her güzel kitap okuduğumda yüzüme yerleşir ve memnunum. Çünkü her satırından, saniyesi, salisesinden keyif alarak okuduğum bir kitabı bitirdim.
Ben bir historical roman hastasıyım ve beni bu türe müptela eden yazarlardan biri de Rita'dır. Aşk onun kalemiyle şekil alınca bambaşka güzel... 💗 Yazarımız bir de eğlenceli karakterler ve sahneler yazmasını çok iyi biliyor. Bu kitapta da bu sahnelerden bolca bulunmakta. :) Daha fazlası olsun, hatta tüm bu karakterlerin bir arada olduğu bir kitap daha yazılsın, hayır demem, koşar alır, okurum :) Tutku deseniz Rita'da olmazsa olmaz. O bazı romanlarda okuduğumuz gibi basit, aşktan uzak şekilde de anlatmaz. Duyguları katar içine. İyi de yapar. Yalnız ben yine girişi çok uzun tuttum. Güzel bir kitap okuyunca çenem düşüyor :) Konusuyla, kurgusuyla, karakterleriyle benim çok sevdiğim bir kitap oldu GÜZ FIRTINASI. Çok yüksek bir beklentiyle başladım, beklediğimin fazlasını aldım. Bir kere kitap resmen huzur veriyor. Öyle saçma sapan karakterler, entrikalar yok. Alexander mesela. 😍 Okuduğum en aklı başında, kendinden emin, olgun, sağlam karakterli adamlardan. Soyu yüzünden çok kötü biri olarak anılsa da onu biz çok iyi tanıdık. Yani adam git evlen hayatını yaşa türünden :) Ama nerdeee öylesi :) Yaşamış, görmüş ve olgunluğa erişmiş. Adam fazla karizma. :) Eski bir yüzbaşı olduğunu da not olarak düşeyim de siz hayal edin :) Kıskançlığı ayrı güzel, sahiplenişi, koruyuculuğu başka güzel... Jane, çatlak Jane, onun biraz rotasını şaşırtıyor ama öyle bir kadın lazımdı Alex'e. Hayatına renk katan, biraz çılgın, biraz deli, ama çok masum ve çok tatlı bir kız. ~ Kısacası arkadaşlar kitap bir efsane 💜
Yabancı yazarlardan historical okumak mı yoksa Rita Hunter'dan mı? Tabi ki Rita Hunter'dan. Her kitabı ayrı güzel. Ger kitapta daha güzelleşen bir anlatım zenginliği. Bu kitapta kadın karakter Jane, oldukça ilginç bir tip. Erkek karakter daha sakin bir t,p, aslına bakarsanız tam bir İngiliz gibi. Eski zaman romanlarından fırlamış bir erkek karakter ve sürükleyici bir kitap. Bol kahkahalı. Çok beğendim.
Sabırsızlıkla beklediğime değen bir kitap.yazarının kalemine sağlık.bir 500 sayfa daha olsa hiç sıkılmadan okuyabilirdim.her kitabında olduğu gibi kaleminin hakkını veren Rita Hunter'ın yeni kitap çıkarmasını sabırsızlıkla bekliyorum...
yani nasıl desem pek de etkilemedi beni diğer kitapları gibi,çünkü çok fazla betimleme çok fazla kelime var gereksiz bir 600 sayfa gibi sanki.
olay desen hiç de geçmişi rahatsız etmiş gibi gelmedi bana adamı .kız zaten başından adamın gecmisini kabul etmiyor e çelişki nerde o zaman .e arada kızın yazdığı iblislerle ilgili kitap daha ilgimi çekti valla :)
rita hunter'ı gerçekten severim ama bu kitap beni pek açmadı gerçekten .hatta yorumları görünce ooo süper kitap daha dedim ama ne bilim kaleminize sağlık :*
Bir önceki kitabına göre güzeldi.
http://oldgirlsontheblog.blogspot.com.tr/2016/10/uc-tarihi-ask-roman-icin-yorum.html
Rita Hunter'ın Türk olduğunu öğrendikten sonra okuduğum ilk kitabı, hala şaşırıyorum bu duruma. Gerçekten yazarın kullandığı dile hayranım, Jane ve Alexander'ı çok sevdim. Okurken eğlendim ve kitabı kaç kere gülerek göğsüme bastırdım sayamadım. Yan karakterler de iyiydi. Chris, Carter ve Alexander'ın ofiste yaptıkları konuşmaya hayran kaldım. Yazar karakterleri o kadar gerçekçi yazıyor ki onlarla birlikte yaşamaktan kendimi alamıyorum. Jane'in yazdığı iblis avcısını her bölüm okumamız da ayrıca çok güzeldi ve bana ''acaba Rita Hunter farklı türlere de el atsa mı?'' diye düşündürttü.
Rita Hunter’ın kalemi her kitapta karakterlerin farklı özelliklerini oldukça samimi bir şekilde ele alıyor. Size de okurken onları koşulsuzca ve akla yatkın bir şekilde kabullenerek sayfaların arasında kaybolmak kalıyor.
Tarihi aşk romanlarındaki erkekler genellikle sonsuz bir döngü içerisinde, can sıkacak kadar odun olurlar ve bunun sonucunda hatalarını anlayınca çokça acı çekerler, gerçi ben acılarının kitabın yarısını kaplaması taraftarıyım da neyse. Bu kitapta ise Alexander ne istediğini bilen biri olduğundan başlarda çok da sıkıntı çekmiyoruz.
Olaylar arasındaki geçiş sürükleyici, çok fazla yoğun bir temposu olmamasına rağmen diyaloglar ve betimlemeler sayesinde sıkılmadan bir sonraki sayfayı çevirebiliyorsunuz. En azından benim için öyle oldu.
Jane ve onun hayal dünyası, bu zamana kadar tanıştığım en çatlak tarihi aşk romanı kadın karakteri olmasını sağladı. Onun hikayesi bir yana, aynı şekilde Jane’in takma adı ile kitap boyunca yazdığı Avcının Günlüğü adlı romanı var. Elizabeth Hoyt’un bölüm başlarında devam ettiği kısa hikayeleri gibi o da oldukça merak uyandırıcı bir şekilde ilerledi. Kitap olsa hemen alırım valla ne yalan söyleyeyim. Catriona’yı çok sevdim.
Kitap demişken, kapak tasarımı, iç kapak tasarımları ağzımı açık bıraktı. Özenilmiş ve bence yazara ve kitaba hak ettiği değer verilmiş. Bu türü sevmeyenleri bile cezbeden bir albenisi var. Yapanların ellerine sağlık.
Jane Hammond'ın papaz olan babası ölmüştür. Abertillery Dükleri de ailesinin papaz evinde kalmasına izin vermiştir. Annesi ise artık evden ayrılıp yeni bir başlangıç yapmak istemektedir. Bu düşüncelerini de yeni düke söylemek ister fakat başaramaz. On altıncı Abertillery Dükü Alexander Darius Cunningham kendisine babasının başka bir kadından olan kardeşi Beatrice'e yol göstericisi olması görevini verir. Dükün sağlayacakları için bu teklifi kabul ederler. Annesi Jane ve kardeşinin dükten uzak durmasını ister. Çünkü Abertillery Dükleri ahlaki zayıflıkları, zamparalıkları ile tanınmaktadır. Üstelik yeni dükün de gönüllü hemşirelik yapan dul bir kont kızının hayatını kararttığı ve sonuçları ile yüzleşmediğine dair dedikodular vardır. Bu yüzden dükün ilgisini çekmemeye çalışırlar. Fakat yeni görevleri bu işi imkansız hale getirir.
Jane yanında biri ağlayınca ağlayan, gülünce gülen biridir. Nişanlı sayıldığı Philip'in annesi onay vermediği için ilişkileri henüz duyulmamıştır. Üstelik bir de fantastik kitap yazar. Bunu kimliğini gizleyerek yayımlayacaktır. Hayatı kitabı, ailesi ile geçiyorken yeni dükün gelmesi ile iyice değişir. Alexander ile sık sık karşılaşmaya, başlarına olaylar gelmeye başlar. Bu durumlar onları yakınlaştırır. Bir de evlerinin çatısına düşen ağaç onların Alexander'in evine gitmesini sağlayınca daha fazla yakınlaşırlar ve Alexander Jane'i düşesi olarak seçer. Bundan sonrası ise ikilinin duyguları ve gerçekler için verdikleri mücadele ile geçiyor.
Açıkçası kitaba başlarken sayfa sayısı önce gözümü korkuttu. Ama kalın kitapların genelde daha çok olayı barındırdığı için güzel olacağını düşünerek başladım. Pek bir olay yok. Alexander Jane'i çok istediği için evlenmeye karar veriyor hemen de evleniyor. Öyle evlilikten kaçan çapkın bir erkek, aşık olmadan evlenmem diyen bir kadın yok. Evlenmeleri de aşık olmaları da çok çabuk oldu. Nasıl oldu zaten anlayamadım. Eğlenceli diyaloglar vardı ama bazı cümleler çok acemi işi geldi. Kitapta ki tek olayın çözümüne anlam veremedim. Jane'nin çoğu davranışını komik bulmadım ona da anlam veremedim.
Kitap kapağı, iç tasarımı çok güzeldi beğendim. Ateş serisi karakterleri de renk kattı. Onların bölümlerini okumak keyifliydi.