En başından son bölümlere gelene kadar oldukça lezzetli bir akışı vardı benim için fakat kitabın sonu sanki kestirip atılmış gibiydi. Buna rağman oldukça güzeldi. Kesinlikle tavsiye ederim
Kitap kesinlikle çok iyi, o kadar iyi ki kitapla ilgili tek olumsuz yön çok kısa olmasıydı.
İyi bilim kurgunun iyi edebiyat oldu söylenir hep. Bunun en iyi örneklerinden birisi de Le Güin’in “Karanlığın Sol Eli adlı romanı kanımca.
Bir dünya düşünün, her yanı karla, buzla kaplı, her zaman soğuk bir dünya; “Kış” gezegeni. Ortalama sıcaklık çoğunlukla eksi değerlerde. Yaz ve ilkbahar kısacık ve bildiğimiz anlamda mevsimler değil. Her zaman soğuk bir yer burası. Yüksek teknoloji ürünü hiçbir şey yok. Maddi ve teknolojik ilerlemeler o kadar yavaş ki binlerce yıl sürüyor. Uçak, tren, gemi denen şeyden kimsenin haberi yok. Elçinin sorusuna verilen yanıt şudur;
“Hangi aklı başında adam uçmayı düşünebilir ki?”
Hiçbir kanatlı canlının bulunmadığı ve Yomesh’in kutsal meleklerinin bile uçmayıp karda yavaşça düşen kar taneleri gibi süzülüverdikleri bir dünyada makul bir yanıttı bu.s218
Gezegende yönetim biçimleri, yaşam felsefeleri farklı insan toplulukları, ülkeler var. İnsanların tümü yerel tabirle; “somer”, cinsiyetsiz. Ayları 26 gün. Bir aylık sürede, sadece kısa bir dönemde, (4-6 gün) hormonal dengeleri belirli bir cinsiyete evrilip, kadın veya erkek oluyorlar.
Cinsiyetsiz yaşamın toplumsal, siyasal etkileri, toplumu, toplumdaki bireylerin hayata, yaşadığı dünyaya bakışlarını nasıl şekillendirdiği inandırıcı bir örgüyle oluşturulmuş öyküde. İnsanın doğar doğmaz edindiği ilk kimliksel özelliği genelde cinsiyeti oluyor. Doğan bebek ile ilgili ilk sorduğumuz soru bu genelde. Ve yetiştirilme programları öncelikle bu cinsel belirlemelerle yön kazanıyor.
Galaksiler arası birlik, Ekümen’in Kış gezegenine gönderdiği elçi, Ai ilk topluluğa katılma çağrısını yaptığı Karhide’de kuşku, korku ve çekingenlikle karşılanıyor. Gezegendeki siyasal yapılanmalar, dünyadaki bazı siyasal yapılanmalarla örtüşüyor. Karhide’deki siyasal yapı, Kralın, onun altında Başkan’ın olduğu bir sistem. Elçinin Ekümen’e katılım çağrısı sonuçsuz kalınca gizlice oradan ayrılıp, başka bir ülkeye geçiş yapıyor. Commensal, kollektif yaşamın uygulandığı, bir ülkedir. Buradaki siyasal yapının özünde de bürokratik çekişmeler, üstü örtük bir baskı ve sansür yatmaktadır. Başlarda elçiyi coşkuyla karşılarlar. İki ülke arasında politik çekişmeler yaşanmaktadır. Elçinin sunduğu teklifi kendi aralarındaki çekişmelere dayanak yapıp, beklenen Ekümen’e katılım kararını oy birliğiyle alamazlar. Politik kavgalar daha da şiddetlenir. Yönetim değişir. Elçi tutuklanır. Bir çalışma kampına gönderilir. Ölmek üzereyken Estraven adındaki eski Karhide başkanı, (elçi kaçmak zorunda kalırken kral tarafından sürgün edilmiştir) tarafından kurtarılır. Bizim kutup bölgesi koşulları olarak tanımlayabileceğimiz yollardan, 800 millik bir yolu kat ederek, Karhide’ye tekrar giriş yaparlar.
“Dokumacı’yla konuşmak istersiniz herhalde. Şu anda açıklıktadır, tahta kızaklarla gitmediyse tabii. Yoksa Bekarlar’dan biriyle mi konuşmak istersiniz.”
“Bilemiyorum. Son derece cahilim.”
Genç adam güldü ve eğilerek selam verdi. “Onur duydum!” dedi. “Üç yıldır burada yaşıyorum ama hala sözünü etmeye değer bir cehalet edinemedim.” s.59
Elçi Kış gezegeninde sığınacak bir yer ararken “Öndeyiciler” adlı bir topluluğun olduğu, (mistik uygulamalarla gelecekten veya yaşanan zamandan bilinmesi olanaksız soruları yanıtlayabilen) bir yere gelir. Bir inzivaya çekiliş yeridir burası. Bu inziva sonrasında içlerinden bazıları açıklanamayan yetiler kazanır. Bunların en yeteneklileri olan Faxe, bir yönüyle doğu dinlerinin mistik arınmışlarının temsilcisi gibidir.
“Bizler, buraya, İnziva’ya en çok hangi soruların sorulmayacağını öğrenmek için geliriz.”
“Ama sizler cevap verenlersiniz.”
“Hala anlamadınız mı, Genri? Öndeyi sanatını neden geliştirdiğimizi anlamadınız mı?”
“Hayır…”
“Yanlış soruların cevabını bilmenin ne kadar yararsız olduğunu göstermek için.”
………….
“Bilinmeyen” dedi Faxe’nin ormanda çınlayan yumuşak sesi,
“Önceden görülmeyen, kanıtlanmayan, hayat bunlar üzerine kuruludur. Cehalet düşüncenin temelidir. Kanıtsızlık eylemin temelidir. Tanrı’nın olmadığı kanıtlansaydı dinler olmazdı, ne Handdra, ne Yomeshta, ne de ocak-tanrıları, hiçbiri. Ama Tanrı’nın olduğu kanıtlansaydı da gene dinler olmazdı… Söylesenize, Genri, nedir bilinen? Kesin, tahmin edilen, kaçınılmaz olan sizin ve benim geleceğimize dair bildiğimiz tek kesin şey nedir?”
“İkimizin de öleceğimiz.”
“Evet, işte, cevabı olan bir tek soru var, Genri ve o yanıtı da zaten biliyoruz. Hayatı mümkün kılan şey sürekli, dayanılmaz belirsizliktir, yani bir sonra ne olacağını bilememek.” s.69
Roman, gelişen anlatımı boyunca çokça; cinsellik, erkek-kadın olmanın insanı nasıl değiştirdiği üzerinde düşündürüyor. Kış gezegeninde hatırlanan, bilinen hiçbir kitlesel savaşın olmaması, savaşların hiç bitmediği dünyamızın ütopik bir yorumu gibi duruyor. Zaman zaman, dünyayı kadınlar yönetseydi, dünyada savaşlar olmazdı veya daha az olurdu gibi önermelerle karşılaşıyoruz. Ama sanıyorum bunun doğruluğunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Dünyaya cinsiyetimin belirleyici gözüyle bakıyorum. Bu bakışın ötesine nasıl geçebileceğim konusunda hiçbir fikrim yok. Çünkü bu “empati” kavramında başka bir şey olmalı. Romanın içerisinde yer yer bu cinsiyetsiz bakış açısıyla, erkek olan elçinin bakış açısı karşılaştırılıp, aradaki aşılmaz engeller vurgulanıyor.
Sözü fazla uzatmak istemiyorum. “Karanlığın Sol Eli” beni ince, ilerlemesi güç bir konuda düşündürdü, düşündürüyor.
Kitabın adı şu şiirden geliyor;
“Işık karanlığın sol elidir
karanlık da ışığın sağ eli.
ikisi birdir, yaşam ve ölüm, yan yana
yatarlar kemmerdeki sevgililer gibi,
tutuşmuş eller gibi,
sonuçla yol gibi.s.198
Karanlığın Sol Eli.Ursula k. Le Guin. çev.Ümit Altuğ, Ayrıntı.İstanbul.2011
http://sudegirmeni.wordpress.com/2012/03/19/karanligin-sol-eli/
Kitabın gidişi ve işlediği konu çarpıcı ama sonu muğlak ve uzatılması gereken bir kitap gereksizce kısa tutulmuş...
İnsanları biliyorum, şehirleri,
çiftlikleri, tepeleri, nehirleri ve kayalıkları biliyorum, tepelerdeki
bir otlağın bir kenarında güz sonu güneşin nasıl battığını biliyorum;
ama bütün bunları bir sınıra bağlamanın, ona bir ad takıp bu
adı taşımayan yerleri sevmemenin ne anlamı olabilir? Ülkesini sevmek
nedir, başka ülkeleri sevmemek mi?
Kitabın ilk yarısı çok karışıktı.Kalanı ise tekrar eden aynı olaydan ibaret.Beklentim daha fazlaydı karşılamadı.
Kitabı okurken duygudan duyguya sürükledim. Yazarın zekasına hayran oldum. Kızdım, sıkıldım, heyecanlandım, hüzünlendim ama sonunda iyi ki okumuşum dedim. Kitapla ilgili o kadar çok şey söyleyebilirim ki... Tüm bu okuma süreci benim için zorlayıcı geçti. Farklı bir dünya, farklı zaman kavramı,farklı bir toplum yapısı. Buna rağmen bu eseri ortaya koyan yazara hayran kalmamak elde değil.
Kış gezegenine, başka bir gezegenler topluluğudan bir elçi gelmesi ile burada ki yapıyı görmeye başlıyoruz. Bu gezegende kişiler cinsiyetsiz hatta gelen erkek elçi onlara göre sapkın. Gezegen deki hayatta bu androjen yapı gibi. Herkes herşey ama herkes hiçbir şey. Kitabın devamı ise hem karmaşa hem de bir macera...
Kitabın konusu ile ilgili yazdıklarımdan birşey anlamamış olabilirsiniz. Kitabın arka kapağından okuyun. Hissettirdikleri ise; geceyarısını geçmesine rağmen halen kitabı düşünmemden pay biçerseniz eğer paha biçilemez. ☆Kitabı okuyacaklara önerim ise; tüm değer yargılarınızı, insanlığınızı bir kenara atın. "Hayatı mümkün kılan şey sürekli,dayanılmaz belirsizliktir; yani bir sonra ne olacağını bilememektir." "Ulaşılacak bir sonu olan bir yolculuk iyidir ama asıl önemli olan yolculuktur."