2.kez okudum . 2.kez aynı duyguları yaşadım , bir daha okusam kesinlikle 1 kez daha çok yoğun şekilde yaşarım aynı duyguları . Tavsiye ederim
Ekleme:
Kitabı 3.kez okuyorum ve hala aynı şekilde hissediyorum. Yazarın ruhu şad olsun çok güçlü çok özel bir kalemi varmış insanı defalarca kendine hayran bırakıyor.
''O zamana kadar bütün insanlardan esirgediğim alaka, hiç kimseye karşı tam manasıyla duyamadığım sevgi sanki hep birikmiş ve muazzam bir kütle halinde şimdi bu kadına karşı meydana çıkmıştı.''
Aslında roman okumayı çok sevmeyen biri olarak; biraz tereddütle yaklaştığım, biraz da popülaritesinin etkisiyle okumaya karar verdiğim Kürk Mantolu Madonna, Sebahattin Ali'nin okuduğum ilk eseri oldu. Sırf Sebahattin Ali'nin muhteşem tasvirlerini, cümlelerindeki berraklığını deneyimlemek, herkesin kendinden ya da tanıdıklarından birşeyler bulabileceği karakterlerin etkileyici hikayesini öğrenmek için bile bu eserin okunabileceğini gördüm.
Raif Efendi ile Maria Puder'in arasındaki aşk etrafında kurgulanmış Kürk Mantolu Madonna.
Raif Bey hayatının akışını tamamiyle başkalarının insafına terk etmek yoluyla intihar etmiş iki defa âdeta. Önce hayatının aşkının kendisini terkettiği ve bir daha asla kimseyi sevemeyeceği düşüncesiyle hayata ve insanlara küsüyor. İkinci "intiharında" ise aşkını kendisinden ayıranın ölüm gerçeği olduğunu öğrendiğinde; Maria'ya karşı yıllarca bulunduğu haksız itham için kendisini affedemiyor.
Eserde, iç dünyasında erozyon yaşayan karakterlerin inişli çıkışlı ruh halleri, yazarın kelimelere ve cümlelere yaptığı dokunuşlarla ustaca resmedilmiş. Hayata ve aşka dair yer alan veciz ifadeler ise ayrı bir tat katmış.
Hani önemli bulduğunuz fakat tarif etmekte zorlandığınız olayları veya insanları benzerlikler ve karşılaştırmalar yoluyla açıklamaya çalışırsınız ya! Bu Romanı okurken Raif efendiyi Tutunamayanlar'ın Selim Işık'ına, Maria'yı da kısmen de olsa Ama Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku'nun Müzeyyen'ine benzetmek mümkün. Yazarın üslubunda, Dostoyevski izleri var gibi. Romanın kendisi ise birbirine kavuşamayan aşıkların hüzünlü hikayesini anlatan ve başından kalkamadığınız bir Yeşilçam filmi kıvamında. Karakterlerin mimik, hal ve edaları o kadar güzel, yalın ve isabetli biçimde ifade edilmiş ki; hem onları karşınızda görür gibi oluyorsunuz, hem de bu kişiler, bu duruşlar bundan daha iyi anlatılamazdı düşüncesine kapılıyorsunuz.
Ve okuduğunuzda, kitabın bu denli popüler olmayı fazlasıyla hakettiğini anlıyorsunuz.
Bir ben mi beğenmedim kitabı acaba? Klasik bi Türk filmi izledim sanki. Kitabın sonuna kadar uyandırdığı merak dışında pek bi albenisi yoktu bence. Sıkıldım bile okurken. Karakterler inanılmaz boğucu! İçimi hafakanlar bastı okurken. Tamam okunmalı ama abartılacak bir şey yok...
Kişilerin kendi önyargılarıyla dünyadaki yaşantılarını nasıl değiştirdiğine iyi bir örnek verilmiş. Olay örgüsü çok ağır bir başlangıçla başlamasından ötürü sıkıcı gelmesine rağmen gelişme bölümünde içsel anlatım hızlandırıp merak ettirme duygusu ile hızlandırılıyor. Bu kadar içsel bir duygu ile aşkı için kendisini feda ettirecek kadar düşünceli bir insanın babasının ölümüne karşı tepkisiz kalması bana göre çok tuhaf geldi. Yine de konu bakımından elden ele dolaştırılabilecek bir kitap.
İnsan bu kitabı başucuna koyup, canı sıkıldıkça okusa yine de bıkmaz. Bende böyle bir etki bıraktı en azından.
Bu kadar kısa bir kitapta o kadar çok ve büyük tespitler yapılabilirmiş demek ki. Sabahattin Ali, edebiyatımıza en büyük değerlerinden birisini kazandırmış bu kitabı yazarak. Saygı duymaktan başka bir şey gelmiyor insanın elinden.