Edebiyatta korku-gerilim dediniz mi akla ilk gelen isimlerden biri Edgar Allan Poe. Hem şair hem öykü yazarı hem editör hem de edebiyat eleştirmeni. Bu çok yönlülüğü eserlerini de besliyor açıkçası. Kaleminin şiirselliği hikayelerindeki ustaca kurgusuna öyle bir damlıyor ki...
Doğaüstü görünen birçok olayı salt gerçeğe dayandırıyor, mantığa hiç uymayacak hikayeleri zihnimize kolaylıkla yerleştirip çok da güzel oynuyor okuyucusuyla. Hani çocukken karanlıktaki canavarımsı şekillerin bir parça ışıkla aslında üst üste yığılmış eşyalar olduğunu fark ederiz ya, Poe'nun yaptığı tam da bu. Hayal gücünün eşsizliğiyle hikayelerini mükemmel bir şekilde inşa edip finalde de tüm yapıyı kolaylıkla yıkıyor. Ben böyle yazarları kıskanıyorum, hem şair hem de zeki olmak biraz fazla değil mi?
Gotik edebiyatın dahisi Poe’nun birbirinden nefis 13 öyküsünün yer aldığı, okuyucuyu gerim gerim geren bir derleme. Kitaba ismini veren Kuyu ve Sarkaç öyküsü ile birlikte eserde yer alan diğer öyküler; Şişedeki Mektup, Altın Böcek, Şehrazat’ın Bin İkinci Masalı, Morgue Sokağı Cinayetleri, Çalınan Mektup, Usher Evi’nin Çöküşü, Gammaz Yürek, Kara Kedi, Oval Portre, Kızıl Ölümün Maskesi, Sfenks ve Maelzel’in Satranç Oyuncusu. Hollywood’un da zamanında bolca ekmeğini yediği bu kült öyküler teknolojiye hakim olduğumuz yıllar için bile ürperticiyken bir de elektriğin olmadığı dönemleri düşünün. O ne tasvirler, o ne mekanlar, o ne yaratıcılık. Sherlock Holmes ve Hercule Poirot’nun atası Dupin’in çözdüğü davalardaki zeka fırtınası, Şehrazat’ın Bin İkinci Masalı’ndaki keskin mizah, Kuyu Ve Sarkaç’ta insanı durduk yere klostrofobi sahibi yapacak betimleme... Özetle, bir Edgar Allan Poe kolay yetişmiyor.
Ayrıca Can Yayınları’nı öykü sayısına kadar özenli derleme, temiz çeviri ve kapak tasarımından ötürü tebrik etmek gerek.