Şizofreniye olan ilgim de değerlendirmemi etkiliyor olabilir. Ama bana kalırsa bu kitaptan da anladığım kadarıyla şizofreni bir hastalık değil aynı zamanda bir kurtuluş.
Hayat sizin için öyle güzelse ve yüzeysel yaşıyorsanız hiç okumayın. Bu kitapta ciddi bir hastalık olan şizofreni ilk elden anlatılıyor. Çok bunaltıcı, çok üzücü tecrübeleri yazarın kaleminden okuyorsunuz. Kitap bittiğinde insanın hayata dair umutları gerçekçi bir biçimde artıyor. Hayatın mükemmel olamayacağını, fakat yine de sorunlarımız ne olursa olsun, sahip olduklarımızdan en iyi şekilde yararlanabileceğimizi kavramamızı sağlıyor.
hapsolduğu karanlık dünyadan doğanın renklerine geçişi mutluluk vericiydi, yarattığı dünyayı ve onu yaşayışına şahit oldukça normal- anormal ayrımının olamayacağını düşündürüyor. bu hastalığı yaşayanların iç dünyasını anlamak isteyenlere tavsiyedir.
7 aydır aldırmak için geberdiiim. Aldırdım , böyle büyük bi hevesle başladıım , sonra 40 sayfa okuyup ' oha ben anlamadım lan' diyip başa sardım. Böylede bi malıım. Sonra böyle 150lere falan geldim ama kaç günde geldim belli değiiil. Okurken sövdüğüm , bit artık diye geberdiğim günler oldu ama nolur bitmesin diye dua ettiğim günlerde oldu. Yani genelde sövdüm ama. Yr işi karıştırıyodu dediklerini anlamıyodum. Ya ben sanırım kitaptan anlamıyorum , her neyse. İyiydi yaa
Bide sadece 4 yerin altını çizdim, Ya sanırım yabancı geldi kitaap.
Kitap çok ağır. Daha doğrusu karışık. Şizofreni bir hastayı anlattığı için bize tam olarak onun dünyasını yansıtmaya çalışıyor bence bunu çok başarılı yapıyor ama o gel gitler vs bunları anlamak için çok dikkatli okumanız gerekiyor bazen siz bile hayal mi gerçek mi olduğunu anlamaya biliyorsunuz ama genel manada çok güzel bir kitap. Bazı eksikleri var elbette ki bu eksikliği ve şizofreni dünyayı aktarmaya çalıştığı için ağır bir kitap.
Akıcı ve sade bir anlatımı vardı. Bir şizofrenin hikayesi olduğu için anlaşılırlık noktasında bir tereddüdüm vardı ama okurken hiç böyle bir sorunum olmadı.
İnsanoğlunun farkında olmadan diğer insanlara neler yapabileceğinin şahane anlatısı. Etkilenmemek mümkün değil.. Şizofreninin penceresinden bakabilmek için ve empati için okunması gereken bir kitap.
Beklentimin altında kalan bir kitap oldu. Sevdim galiba ama kitaptan çok adını...
Okurken kimi zaman kafa karışıklığına yol açan, şizofreni hastalarını neler hissettiğini net bir şekilde anlatan enfes kitap.
Duyduklarımdan ve yorumlardan dolayı beklentilerimin yüksek olduğu kitap.
Ama karşılamadı.
16 yaşında bir genç kızın şizofreni ile mücadelesinin öyküsü. İnsanı etkileyen kitaplardan, tekrar tekrar düşündürenlerden. Şizofreni bir çok kitapta görebileceğimiz bir konu olsa da hastaneleri, oradaki hasta dinamiklerini, hatta akıl hastanesi kültürünü anlatmasını daha çok beğendim. Gerçekten yaşayanın ağzından, gerçekten yaşıyorsunuz hastalığı. Ve kitap öyle bir anlatıyor ki hastaları da hastaneleri de anlamak birden çok daha kolay hale geliyor. Popüler kültürün bu psikiyatrik hastalıkları toz pembe gösteren, aşık olduktan sonra birden iyileşiveren romantik yaklaşımına karşı gerçekçi bir duruş göstermiş, içindekileri anlatmış yazar. Başka bir şey söylemeye gerek duymuyorum kitap kendi kendini yeterince anlatıyor.
Edebi olarak çok da etkileyici bulmadığım kitap -belki konusu itibariyle merakımı cezbettiğinden, belki de Deborah’ın dünyayı seçmeyi nasıl kabullendiğini merak itkisi yüzünden, belki Dr. Fried’in şizofren bir çocuğa yaklaşımının nasıl olduğunu görmek isteyişimden, belki ondan ya da bundan- bitene kadar beni dürtüp durdu. Deborah’ın dünyayı seçeceği Dr. Fried gittiğinde kendini harap etmesi ile kesinleşmiştir gözümde. Zaten romanın sonunda var gücüyle dayanacağını, çabalayacağını söyler. Adaletsizlik ve yalanların, klişelerin, geleneksel aile bağlarının var olduğu dünyaya karşı koyarak içine kapanıp iletişimsizliği seçişinin ve o dünyaya ait olamıyorsa kendi yarattığı Yr dünyasına sığınışının ve Yr dünyasından yavaş yavaş dünyaya bağlanmayı seçişinin öyküsü. Deborah’ın iyileşmesi için çabalayan anne ve babası kızlarının “normal” olması için uğraş verirken aslında Deborah’ın onların kalıplarından ne kadar uzak olduğunun da öyküsü. En nihayetinde Deborah’ın bir yere “ait olmak” için verdiği çabanın öyküsü.
"Sana hiçbir zaman gül bahçesi vadetmedim ben. Hiçbir zaman kusursuz bir adalet vadetmedim. Ve hiçbir zaman huzur ya da mutluluk vadetmedim.
...
Ben yalan şeyler vadetmem hiç. Kusursuz, güllük gülistanlık bir dünya masalı koca bir yalandır... Üstelik böyle bir dünya çok can sıkıcı bir yer olur."
Ah Deborah. Canım kızım.
Apayrı bir dünyaya götürdü Deborah beni.Onu anlamaya çalıştım,onla birlikte üzüldüm ,onla sevindim.
Dr.Fried'e hayran kaldım, dediği çoğu sözün altı çizili.
Kesinlikle herkesin ölmeden önce okuması gereken kitaplardan.
''Sana hiçbir zaman gül bahçesi vadetmedim ben .Hiçbir zaman kusursuz bir adalet vadetmedim ve hiçbir zaman huzur ya da mutlulukta vadetmedim''
Allahaısmarladık,inşallah kelimelerinin bulunmasıda komikti.
Bir romanı roman yapan nedir? Kurgusu diyorsanız ben bu kitapta kurgu namına bir şey göremedim. Biçemi derseniz onun da pek yaratıcı olduğu söylenemez. E ne kalıyor geriye? İlginç bir hikâye, bilinmedik maceralar, okuru sarsacak fantazyalar? Hiçbiri yok. Çok zayıf kurgulu ve çok hantal dilli bir günceden öte bir kitap değil.
Millet nasıl geçirmiş acaba kitaba diye geldim, meğer ne kadar sevmişsiniz.
Suzy buna çok üzülmüştü.
Usluba nasıl dayanabildiniz? Rahatsız edici derecede yavan, basit bir üslup. Edebiyatta yalınlığı savunan bir insan olarak söylüyorum bunu hem de.
Suzy buna çok üzülmüştü.
Aktarmada da sıkıntı var üstelik. Hani kendi başımızdan geçen olayları başkasına anlatınca hıyar gibi bakarlar suratımıza. Sonra bizim bildiğimiz ama onlara anlatmaya gerek görmediğimiz ve o olayı destekleyen ufak ayrıntıları fark ederiz. Hıyar gibi bırakıyor işte bu kitap adamı. O küçük ayrıntılara gireceğine de hala "Suzy buna çok üzülmüştü."
Tam sayfasını hatırlamıyorum ama şu üç kere yazdığım cümleye sahip sayfanın bu cümleyi de kapsayan son paragrafını okuyun ne olur. Hala çocukça, itici gelmiyorsa üslup, ben çok fevri davranmışım. 40'lı sayfalardaydı yanlış hatırlamıyorsam.
Kitabı çok tutkuyla okumadım açıkçası, yani öyle çok sürükleyici değildi; ama okuduğum kitaplar içinde çok üst sıralarda bir yer edindi kendine.
Bazı hayatlar vardır bize çok uzak, ne düşünürler neyi neden yaparlar hep merak ettiğim. Bu kitaptaki karakterin hayatı da onlardan biri benim için. Bir akıl hastasının, bir şizofrenin ne düşündüğünü neyi neden yaptığını ve bunun dışardan nasıl göründüğünü okumak çok güzeldi. Kendine has çok orijinal bir roman. Şiddetle tavsiye ederim.
Akıl sağlığının bir soğuk algınlığı nedeni ile beden sağlığını yitirmek kadar kolay elinizden kaybolup gidebileceğini anladığınız, delilik ve normallik arasındaki o çok çok ince çizgiyi içinizde hissettiğiniz bir roman. Uçurumlardan düşen ruhların neler yaşadığı, oradan çıkmak ya da orada sonsuza kadar kalmak arasındaki gelgitlerin ne denli baş döndürücü bir cazibeye sahip olduğu okuyanı fazlasıyla düşündürüyor.
Şizofren bir hastanın başından geçenleri anlamak isterseniz bu kitabı okumalsınız mutlaka16 yaşındaki Deborah'ın hayat öyküsü gerçek olamazmış kadar gerçek ve sarsıcı.Şizofrenilğii anlamaya çalışırken diğer hastalarla da özdeşim kuruyorsunuz.
Şizofreni hastası bir kızın gözünden dünya.Onun iyileşme süreci.Çektiği acılar.Güzel bir anlatım ve güzel bir roman.Okumanızı tavsiye ederim.