Ünlü Çek yazarı Milan Kundera, bu kez aşkı irdeliyor. Orta yaşlı bir kadın ve kendisinden küçük bir erkek, bu aşkın iki kahramanı. Akıllı, çağdaş, çalışkan, tutkulu ve güçlü bir kadın Chantal ile onun duygusal, serseri ruhlu, sorumsuz, ama sevimli sevgilisi Jean-Marc. Tutkuyla birbirine bağlı bu iki insanın aşkları eskimeye, yıpranmaya başlamıştır. İkisi de aralarındaki bağı sorgulamaya başlarlar. Güven duygusu, yeirini kuşkuya bırakmıştır. Birbirlerini gözlemeye, küçük oyunlarla aşklarını sınamaya girişirler. Yaşamları tam bir karabasana dönüşür. Bir oyun gibi başlattığı küçük bir aldatmaca, genç adamın yaşamını altüst eder. İnsan ruhunun derinlerine inmeyi çok iyi bilen Milan Kundera, yalın ve duru anlatımıyla bu kez de kimlik sorununu işliyor. Chantal ile Jean-Marcın psikolojik saplantılarını gözler önüne seriyor, aralarındaki iletişimsizliği ustalıkla çözümlüyor...
Ünlü Çek yazarı Milan Kundera, bu kez aşkı irdeliyor. Orta yaşlı bir kadın ve kendisinden küçük bir erkek, bu aşkın iki kahramanı. Akıllı, çağdaş, çalışkan, tutkulu ve güçlü bir kadın Chantal ile onun duygusal, serseri ruhlu, sorumsuz, ama sevimli s... tümünü göster
İnsan düşüyor, kalkıyor, kendisine bir hikâye kuruyor. Kendi hikâyesine çok inanıyor, az inanıyor, hiç inanmıyor. Başkalarının hikâyesine inanıyor. Kendisine inanılacak değişik hikâyeler buluyor. Bir ömrü bir hikâyenin parçası olmak için tüketiyor. Bana diyorsun ki Bu dünya anlamsız; ben burada olmayı kendim seçmedim. Bu sözcüklerde burası ile orası arasında asılı duran bir hayatın izleri var. Yokluk ve varlık arasında yürüyen bir ip cambazının hüneri. Şimdi diyorum ki ben sana, her şeyin bir anlamı var. Çiçeğin, böceğin, dalları eğen rüzgârın, ağzımızdan çıktıktan sonra yüzyıllarca uzayda asılı duran sözcüklerin bir anlamı var. Konuşuyoruz seninle. Yavaş yavaş iyileştiğini hissediyorum. Öfken azalıyor. Artık Tanrıya kızmıyor gibisin. Ve artık şükür ki, yaralarından ibaret değilsin. Hayatın çiçek tozları gibi oradan oraya neşe içinde uçuşuyor. Varoluşuna sinen ıstırap sanki daha derinlere, kımıldadığında hissetmeyeceğin bir yerlere iniyor. Onunla da başın hoş olsun, çünkü bir anlamı var.
İnsan düşüyor, kalkıyor, kendisine bir hikâye kuruyor. Kendi hikâyesine çok inanıyor, az inanıyor, hiç inanmıyor. Başkalarının hikâyesine inanıyor. Kendisine inanılacak değişik hikâyeler buluyor. Bir ömrü bir hikâyenin parçası olmak için tüketiyor. B... tümünü göster
İnsan düşüyor, kalkıyor, kendisine bir hikâye kuruyor. Kendi hikâyesine çok inanıyor, az inanıyor, hiç inanmıyor. Başkalarının hikâyesine inanıyor. Kendisine inanılacak değişik hikâyeler buluyor. Bir ömrü bir hikâyenin parçası olmak için tüketiyor. Bana diyorsun ki Bu dünya anlamsız; ben burada olmayı kendim seçmedim. Bu sözcüklerde burası ile orası arasında asılı duran bir hayatın izleri var. Yokluk ve varlık arasında yürüyen bir ip cambazının hüneri. Şimdi diyorum ki ben sana, her şeyin bir anlamı var. Çiçeğin, böceğin, dalları eğen rüzgârın, ağzımızdan çıktıktan sonra yüzyıllarca uzayda asılı duran sözcüklerin bir anlamı var. Konuşuyoruz seninle. Yavaş yavaş iyileştiğini hissediyorum. Öfken azalıyor. Artık Tanrıya kızmıyor gibisin. Ve artık şükür ki, yaralarından ibaret değilsin. Hayatın çiçek tozları gibi oradan oraya neşe içinde uçuşuyor. Varoluşuna sinen ıstırap sanki daha derinlere, kımıldadığında hissetmeyeceğin bir yerlere iniyor. Onunla da başın hoş olsun, çünkü bir anlamı var.
İnsan düşüyor, kalkıyor, kendisine bir hikâye kuruyor. Kendi hikâyesine çok inanıyor, az inanıyor, hiç inanmıyor. Başkalarının hikâyesine inanıyor. Kendisine inanılacak değişik hikâyeler buluyor. Bir ömrü bir hikâyenin parçası olmak için tüketiyor. B... tümünü göster
1890larda, New Yorkun geleneklere ve göreneklere sıkı sıkıya bağlı yüksek tabakasında yer alan olaylar, romanın bahtsız kahramanı, genç ve güzel Lily Bartın çevresinde döner. Muhteşem bir baloyla sosyeteye tanıtılan Lily Bartın bütün dünyası önce babasının, sonra da annesinin ölümüyle alt üst olur. Halasının yanına sığınan ve dar geliriyle geçinmeye çalışan Lilynin elinde benzersiz güzelliğinden başka bir şey kalmamıştır. Arzuladığı lükse ve toplumsal konuma ancak zengin bir kocayla sahip olacağını bilen Lily yine de bu yönde bir çaba harcamaz, bilakis bu düşünceye isyan eder. Lily sadece çekici değil, çok da zeki bir kadındır; ancak toplumun kendisine biçtiği güzel nesne rolünden sıyrılamaz. Yakışıklı, zeki ama beş parasız Lawrance Seldenin hayatına girmesiyle Lily ondan başkasını düşünemez olsa da onun ulaşmak istediği idealleri yerine getirmekten çok uzak olduğunu bilir; içinde bulunduğu kesimin zenginlik ve modaya verdiği önem yüzünden konumunu korumak ve iyi bir evlilik yapma fırsatı elde etmek için büyük bir borca giren Lilynin, yanlış kararları sonucu beklenmedik bir sona doğru sürüklenmesinde çevresinin acımasızlığı ve bencilliğinin büyük payı olacaktır.
1890larda, New Yorkun geleneklere ve göreneklere sıkı sıkıya bağlı yüksek tabakasında yer alan olaylar, romanın bahtsız kahramanı, genç ve güzel Lily Bartın çevresinde döner. Muhteşem bir baloyla sosyeteye tanıtılan Lily Bartın bütün dünyası önce bab... tümünü göster
1890larda, New Yorkun geleneklere ve göreneklere sıkı sıkıya bağlı yüksek tabakasında yer alan olaylar, romanın bahtsız kahramanı, genç ve güzel Lily Bartın çevresinde döner. Muhteşem bir baloyla sosyeteye tanıtılan Lily Bartın bütün dünyası önce babasının, sonra da annesinin ölümüyle alt üst olur. Halasının yanına sığınan ve dar geliriyle geçinmeye çalışan Lilynin elinde benzersiz güzelliğinden başka bir şey kalmamıştır. Arzuladığı lükse ve toplumsal konuma ancak zengin bir kocayla sahip olacağını bilen Lily yine de bu yönde bir çaba harcamaz, bilakis bu düşünceye isyan eder. Lily sadece çekici değil, çok da zeki bir kadındır; ancak toplumun kendisine biçtiği güzel nesne rolünden sıyrılamaz. Yakışıklı, zeki ama beş parasız Lawrance Seldenin hayatına girmesiyle Lily ondan başkasını düşünemez olsa da onun ulaşmak istediği idealleri yerine getirmekten çok uzak olduğunu bilir; içinde bulunduğu kesimin zenginlik ve modaya verdiği önem yüzünden konumunu korumak ve iyi bir evlilik yapma fırsatı elde etmek için büyük bir borca giren Lilynin, yanlış kararları sonucu beklenmedik bir sona doğru sürüklenmesinde çevresinin acımasızlığı ve bencilliğinin büyük payı olacaktır.
1890larda, New Yorkun geleneklere ve göreneklere sıkı sıkıya bağlı yüksek tabakasında yer alan olaylar, romanın bahtsız kahramanı, genç ve güzel Lily Bartın çevresinde döner. Muhteşem bir baloyla sosyeteye tanıtılan Lily Bartın bütün dünyası önce bab... tümünü göster
Daha önce yayımladığımız Nietzsche Ağladığında kısa sürede kendi hayranlarını yaratarak bir "kült" romana dönüştü. Bunun gibi yoğun metinlerde pek rastlanmayan bir ilgiyle karşılaşarak büyük övgüler aldı. Aynı yazarın hayranlarını hayal kırıklığına uğratmayacak bir başka romanını sunuyoruz bu kez: Divan. Yine yoğun, şaşırtıcı ve sürükleyici...
ZAMAN
Tam bir iletişim bombardımanına maruz kalırken en yakınımıza bile dokunmakta sorunlar yaşadığımız modern zamanlar. Bütün mahremiyet dengelerinin bozulduğu, "özel hayat" tecavüzcüleri ve teşhircilerle dolu bugünün dünyası.
MEKÂN
Psikiyatrist ve hastanın birbirlerine açıldıkları, birbirlerini teslim almaya çalıştıkları, yalan söyledikleri, seviştikleri bir tür mahremiyet koltuğu: Divan. Ya da "oyun yeri".
AKTÖRLER
Sahicilik ve samimiyet arayanlar. İçi acıyanlar. Dokunma ve konuşma yeteneğini yitirenler. Kendisiyle yüzleşmeyi beceremeyenler. Tanrı arayanlar. Yalnızlar. Dolandırıcılar. Ve zamanımızın vazgeçilmezleri arasındaki yerlerini giderek sağlamlaştıran psikiyatristler.
KONU
Yakınlarımızla yaşayamadığımız mahremiyeti bir kurum olarak paylaşan psikiyatristlerin ne ölçüde sahici ve samimi oldukları. Psikiyatrist ve hastası arasındaki mahremiyetin sınırları; seksin terapideki (varsa) yeri. Hayal ve hakikat ilişkisi. En mahrem sırlarımıza vâkıf olan psikiyatristlerin bu "mahrem yükler"i taşırken kendi mahremiyetlerindeki dalgalanmalar karşısında nasıl tökezledikleri.
Genç bir hekim, Amerikan Psikiyatri Birliği'nin başkanlığını yapmış, şimdi ise hastasıyla cinsel ilişkiye girmekle suçlanan bir meslektaşını sorgulamakla görevlendirilir. Suçlanan psikiyatrist, katı kurallara dayalı hasta-hekim ilişkisinin aşılmasını savunmaktadır: "Benim tekniğim, her türlü tekniği bir yana bırakmaktır" der. Genç hekimin tüm yaşamını değiştirecek olan bu görüşmeyle birlikte sevgi, hakikat, teori, otorite, benlik, doğruluk, para, statü, kibir, hınç... ve yalan üzerine, "içeriden anlatılan" bir yolculuk başlar.
Daha önce yayımladığımız Nietzsche Ağladığında kısa sürede kendi hayranlarını yaratarak bir "kült" romana dönüştü. Bunun gibi yoğun metinlerde pek rastlanmayan bir ilgiyle karşılaşarak büyük övgüler aldı. Aynı yazarın hayranlarını hayal kır... tümünü göster
esrasysl şu anda kitap okumuyor.