yazar her zaman ki gibi yine 10 puan aldı benden.... uzun uzun anlatmaya gerek yok kitabı... yaralı ve dış güzellikten yoksun muhteşem Alistair ve güzeller güzeli ama hataların kadını Helen arasında ki mükemmel aşkı okumak harikaydı... yazarın kurguladığı karakterler dört dörtlük ulaşılmaz karakterler yerine daha ulaşılabilir daha duygularımıza hitap eden karakterler ve bu durum da kitabı okurken daha fazla keyif almaya ve de daha çoook içimin erimesine neden oluyor... muhteşem bir aşk veee yeniden hayata dönmenin, umut etmenin harika hikayesiydi.... kesinlikle ve şiddetle tavsiye ederim! OKUYUNNN!!!!!
Çok beğendiğim bir Elizabeth Hoyt kitabıydı.
Helen; bir Dükün metresi ve iki çocuğu var. Dükten kaçarak Sör Alistair Monroe'nun kalesinde kahyalık yapmaya gelir.
Sör Monroe; savaşta yüzünün yarısı ile birlikte geleceği ve mutluluğunu kaybeden karamsar bir adam...
Hikaye çok güzel, çeviri çok güzel ve kapakta orjinal olunca daha ne olsun :))
Sayfalar su gibi aktı geçti..
Keyifli okumalar :))
Aslında bu yazarla vedalaşmıştım ama bir öneri üzerine yeniden şans verdim ve iyi ki vermişim. Okuduğum en güzel Elizabeth HOYT kitabıydı.
Seni Kalbime Yazdım-Elizabeth Hoyt
Bu nasıl bir kitaptı böyle.Masal gibiydi..Bayıldım..Bu ara üst üste çok güzel kitaplar okudum ki;
İki Ateş Arasında-Monica Mccarty
Beni Uzaklarda Arama -Kieran Kramer'den sonra ;
Seni Kalbime Yazdım orjinal adı To Beguile a Beast Legend of the Four Soldiers Serisinin 3.kitabı.Bence serinin en güzel kitabı idi..Bu kadar güzel bir kitap olabileceğini tahmin etmemiştim..Bir de yayın evi serinin iki kitabını da arka arkaya yayınlayınca,muhteşem bir ziyafet oldu benim için...Bu uygulamayı lütfen Brenda Joyce içinde yapmalılar..
Bu romanda Elizbeth Hoyt'un büyülü kalemi daha bir güzel hissediliyordu..Bunda yine Seden Gürel'e teşekkür etmek gerekir diye düşünüyorum..
Goodreads puanı 5/4,07 Benin puanım bu ara bollaştı biliyorum ama elimde değil 5/5 veriyorum.
Elime aldım ve bırakamadım..O yaralı erkek karakteri muhteşemdi münzevi erkeğimiz Sir Allister Munroe Kadın karakter ise diller destan güzel Helen Fitzwilliam..Tam bir Güzel ve Çirkin romanı idi.
Bu güzeli bir önceki kitap olan Lord Vale'nin hikayesinden tanıyoruz aslında..Lady Vale yani Melisande Fleeming ona yardım eli uzatmıştı..LOrd Vale ile bir gece kaldıkları Allister'in evinde onun durumunu görüp Helen'i kahyalık yapması için taa İskoçya'ya yönlendirmişti ki ne kadar da pratik bir kadın olduğu görülüyordu..
Helen yıllarca metresliğini yaptığı sonradan çocukları ile bir kenarda unutulduğu için küskün ve onurunu yitirmiş bir kadındı.Ailesi tarafından da terk edilip unutulmuştu.
Liester Dükü onu arayıp sormasa da bir ev açarak rahatça yaşıyorlardı Ama bir sabah çocuklarını yanında görememe korkusu onu yiyip bitiriyordu.
Lady Melisande Vale'in yönlendirmesi ile herşeyi göze alarak onu terk etmeye karar verdi..Spinner Falls'tan yüzünde yaralarla, tek gözünü kaybetmiş, ruhuna da en az yüzü kadar hasar almış bir halde kurtulan Sir Allister Munroe'nun İskoçya'sındaki kaleye gider..
Sir Allister Munroe bu kalede kendisini toplumdan izole ederek yaşamakta ve kalesinden dışarı adım atmaz.
Helen ise Londra'dan ve geçmişinden kaçtığında çocuklarını da alıp gözden uzakta olan bu şatoya sığınıp Alistair'in kahyası olarak işe başladıktan sonra yaralı adamın yüzünün altındakileri keşfeder.. Aslında ikisi de sevgiye ilgiye açtır.Çok geçmeden kendilerinin birbirlerinin kollarında bulacaklardır.
.Allister Helen'in çocuklarına onların babası gibi şefkatle yaklaşır.Onlara gerçek babalarının vermediği ilgi ve sevgiyi verir. Balığa götürür, gezilere çıkartır hatta onlar için hastalanmayı göze alarak köpek bile alır. Aynı sofrada oturur onlarla gerçek bir aile gibi..Helen'in kalbi bu adam tarafından ne kadar büyük bir tehlikede ise Allister'inki de o kadar büyük bir tehlikededir... Kesinlikle bitmesini istemedim..Çok sevdim..Tavsiyemdir..
Bir gecede bitirdim bu yazar beni asla pişman etmedi hatta vazgeçilmez dediğim bir çok yazarı geçti benim için. Harikaydı. Güzel ve çirkinin hikayesi...
O kadar çirkin olsun , yeter ki böyle sevsin be dedim içten içe...
Duygusallık yoğundu... Güldüğüm kısımlarda bir o kadar çoktu :)
Bu yazar kusursuz olma yolunda...
MÜKEMMEL!
Beni derinden etkilemeyi başaran Hoyt'u çok seviyorum. Sadece Aşk, Acı ya da Sevinç barındırmıyor. Hepsi aynı kitapta öyle güzel harmanlanıyor ki, nasıl gelmiş nasıl bitmiş anlamıyorum. Okumayanlara tavsiye edebileceğim bir kitap.
büyük bir heyecanla bekledim, mutlulukla okudum. yazarın en sevdiğim kitabı oldu diyebilirim.
Elizabeth Hoyt / Seni Kabime Yazdım
Dört Asker Serisinin çıkmış üçüncü kitabı da okunarak bitmiş bulunmakta. Ve kesinlikle söylenen,yazılan ve tavsiye edilen her bir övgüyü hak ettiğine okuyarak şahit oldum..
İlk kitap GÜNAHKAR AŞIK en çok sevdiğim olmuştu,ikinci kitap BANA AŞKINI SÖYLE beklentimi karşılamamıştı..
Ama SENİ KALBİME YAZDIM bütün yanlışlarımı aldı götürdü benden..
Severek okuduğum ve böyle içime sinen beni etkileyen kitaplar okuduğumda kendimi,o dönemin kitaplarına daha yakın hissettirdiği için,kendimi historicallere daha yakın buluyorum...
Yazarın kalemine değinmeme gerek yok sanırım,kimilerin çok sevdiği ve kimilerinde kalemine alışamadığı bir yazar..
Ve ben kesinlikle bu seri ile tanışmalarını öneriyorum..
Sör Alistair Munroe Botanik bilimci olarak sömürgelere gittiğinde acımasız bir savaş devam etmekteydi.
Sivil olmasına rağmen,Fransızlar tarafından rehin alınıp Spinner’s Faals katliamında yüzünde derin yaralar alarak ve bir gözü oyularak İskoçyaya geri döndüğünde kendini kalesine kapatır..
İnsanlarla iletişim kurmayan ve kendin botanik bilimine adayan bu adam için her şey yalnızlıktı..
Ta ki bir gece kapısında iki çocuk ile beraber Helen belirene kadar…
Helen Leydi Vale tarafından kendisine kahya olarak gönderildiğini ısrar etsede,Alistair’in kimseye ihtiyacı yoktur..
Helen metresi olduğu Dük’ü terk ettiğinde izini kaybettirerek kendini Sör’ün kahyalığına adar. Her ne kadar Alistair’i gördüğünde korkuları galip gelsede,Onu şatosunda kalmaya ikna etmeye kararlıdır…
Ve elbette kim ve nereden geldiğini gizli tutması açığa çıkmaması gereken sırlarıdır.
Kendini ve iki çocuğunu -Jamie ve Abigail- kabul ettirmeye çalıştığı satırlar çok keyifliydi,Alistair’in acıları ve yüzünün görüntüsünden dolayı yapılan tepkilere duyarsızmış gibi davranması okurken sizi onun kadar üzecek…
En çok merak ettiğim seri kitabıydı,kesinlikle tüm beklentilerimi karşıladı. Ve herkese bu seri ile tanışmalarını tavsiye ederim..
Not: Spinner’s Faals katliamının hain’ini hala bulamadık bu arada :(
SeRpiL…
Bir önceki kitaplarındaki kadın karakterleri pek sevmemiştim ve hatta Hoyt'un kadın karakter yaratma konusunda iyi olmadığını yazmıştım ama burada yazar aşmış kendisini çok iyi yansıtılmış bir kadın karakteri yaratmış :)
Sadece kadın karakter Helen değil.. Sör Alistair,çocuklar Abigail,Jamie hepsini çok güzel işlenmiş :) Görünen görünmeyen tüm yaralara rağmen hayata devam edebilmenin, korkular ile yüzleşmenin anlatımı çok güzeldi...Red eden ,ezen ,hırçın tavırlar olmaksızın kendini kabullenerek birbirleri ile olan iletişimlerini okumak büyük keyifti :)Çeviri çok güzeldi. Seden Gürel'in çevirileri hakkında şimdiye kadar kötü olanını görmedim,okumadım...
Bu yazar gerçekten seviyor çirkin ama gururlu adamları kahraman yapmayı. Bu kitabı da farklı değil. Her ne kadar bu durum önceleri hoşuma gitmediyse de diğer kitaplardaki gibi yakışıklılığı dillere destan adamları görmektense bunları görmeyi tercih eder oldum.Galiba bu daha gerçekçi geldiği için. İşte bende bu yüzden seviyorum bu nadide yazarı. Kitaba gelince yine konuşturmuş yani pek bir şey söylemeye gerek yok. Orjinal konu ve karakterler akıcı bir anlatım... Daha ne olsun ki :)
Serinin üçüncü kitabı aslında ikinci kitapta gördüğümüz Sör Alistair ve Helen Fitzwilliam'ın hikayesi. İkinci kitaptan Melisandre toplum tarafından metres olduğu için dışlanan Helen ile herkesin aksine konuşmuş ve Helen dükten çocukları ile kaçarken ona yardım etmiş ve onu İskoçya'da ki Alistair'in kalesine göndermişti.
Helen'in babası bir doktordur. Hasta ziyaretlerinde babasına eşlik edip, yardım etmiştir. Yine böyle bir ziyarette Lister Dükü ile tanışmış ve metresi olmuştur. Dük kendisine ait olan hiçbir şeyden vazgeçmeyen bir damdır. Helen ile senelerdir birlikte olmamış başka metresler edinmiştir ama Helen'i bir türlü bırakmamıştır. Çocuklarıyla yıllardır iki kelime bile konuşmamıştır ama Helen'i ve iki çocuğunu malı olarak görür. Sekiz yıl önce Helen kızı bebekken dükü terk etmek istemiş ama dük bebeğini alıkoymuş, çocuğunu istiyorsa ilişkisini sürdürmesi gerekmiştir. Helen düke aittir ve hiçbir şey bunu değiştiremezdi. Helen'de tüm köprüleri ateşe verip dükü terk etmeye karar vermiştir. Böylece Alistair'in kapısına dayanır onun yeni kahyası olduğunu söyler.
Alistair Spinner Falls'taki katliamda yaralananlardandır. Altı yıl önce yirmi sekizinci alay pusuya düşürülmüş alayın hepsi katledilmiştir. Alistair'de dahil olmak üzere birkaç kişi oradan canlı kurtulmuştur. Aslında Alistair alayın bir üyesi bile değildir. Kitabının araştırmaları için orada olan bir sivil olmasına rağmen yüzünden yaralanmış, tek gözünü ve sağ elinin işaret parmağı ile küçük parmağını kaybetmiştir. Dönmesine üç ay kala oraya düşme talihsizliğini yaşamıştır. Onu gören herkes özellikle çocuklar ve kadınlar çığlıp atıp kaçmıştır. Düşüp bayılanlar bile olmuştur. Bu tepkilerden dolayı insanların bulunduğu yerlerden hoşlanmaz ve kendini kalesine kapatmıştır. Helen ve çocukları kapısına dayanınca şaşırır. Kahyası yoktur ve kahya edinmek gibi bir arzusu da yoktur. Arkadaşının karısı vikontes Vale kendisine kahya göndermiştir. Alistair gece kalmalarına izin verir ama sabah onları gönderecektir. Helen karalı olduğundan kısa bir sürede olsa kalmaya ikna eder Alistair'i. Kalenin Helen'in dokunuşlarına ihtiyacı vardır tabi hem fiziken yaralı hem de ruhen yaralı Alistair'in de.
Normalde yazarın kadın karakterlerini çok sevmem ama Helen'e bayıldım. Çocukları, Alistair'in çocuklarla ilişkisini, daha kaleye adım attıkları ilk anda değişen hayatlarını okumak güzeldi.
İkilinin ilişkisi çok ama çok güzeldi. Alistair'in yaralarıyla yaşamayı Helen'in ise geçmişiyle yaşamayı göze alması harikaydı. Bu kadın nasıl böyle güzel karakterler yaratıyor hayranım. Serinin en güzel kitabı bayıldım.
Burada o kadar güzel yorumları okuyunca aldım kitabı..Yani sorun bende mi bilemiyorum.Hiçbir özel tarafı yoktu.Bu kadar mükemmel denmesini çözemedim..Yok yani daha harika olan birçok historical okudum ve onların hakkının yendiğini düşünüyorum.
Şu ana kadar okuduğum kitaplardaki en kötü çevirilerdendi. Kimse buna dikkat etmemiş. İngilizce 3. tekil şahıs he/she/it yani yazılarda cinsiyeti anladıkları için cümlelerde karışıklık olmaz. Türkçemizde böyle bir olanak yok. Bu yüzden çevirmenler inisiyatifini kullanıp gerekli olduğunda çevirilerde biraz değişikliğe giderler, hiç olmadı cümleye karakterin ismini eklerler..
Anlayabilmeniz için kitaptan şunu ekliyorum..kısaca belirteyim siyah saçlı olan kişi adamımız (Alistair)..
Geri döndüğünde Helen hala beceriksiz parmaklarıyla belindeki kurdeleleri açmaya çalışıyordu.Ellerini iterek onları açmaya başladı.Dudaklarından vahşi kahkahaların fırlamak üzere olduğunu hissederek onları bastırdı.Uzanıp saçlarındaki bağı çözdü. Siyah saçları yanaklarına döküldü, son derece vahşi ve söz dinlemez, parmaklarını onların arasına sokarak bu samimiyetin tadını çıkardı.
Geri kalan giysilerini çıkarmakla o kadar meşguldü ki bu hareketini fark etmedi.Bir dakika sonra eteklerini yana doğru fırlattı.Üzerinde sadece çorapları ve ayakkabıları kalmıştı, onları da aynı ciddiyetle çıkarmaya devam etmeseydi kendini aptal gibi hissederdi.
Karışıklığı fark edebildiniz mi bilemiyorum.Orjinaline göre:
Ellerini itip kurdeleyi açan Alistair, dudaklarından kahkaha kopan ise Helen.Uzanıp saçlarındaki bağı çözdü derken, Helen'in, Alistair'İn saçlarını çözmesinden bahsediyor.
Üzerinde sadece çorapları kalmıştı kısmında onları da aynı ciddiyetle çıkarmaya devam etmeseydi dediği Alistair ama kendini aptal gibi hissederdi derken kastettiği Helen..
Belirtmeliyim ki ilk defa bu kadar uzun bir yorum yazıyorum ama kitabı okurken o kadar karmaşa vardı ki çeviride, benim için kitabın okuma zevki denen olay kalmadı.
Çeviri akıcıydı çevirmenin hakkını yiyemem ama bazen kimin ne yaptığı birbirine karışıyordu.Çevirmeni araştırdığımda pek çok kitabı çevirdiğini fark ettim ki birkaç tanesini de okumuşum ancak onlarda böyle bir sorunu fark ettiğimi hatırlamıyorum..Teslim saati yaklaştı da aceleye mi bindi bu iş diye düşündüm.