Bazen anlatım ağır gelir ya da okuduğunuz zaman önemlidir çok yoğunsunuzdur mesela ve bir türlü adapte olamamışsınızdır. İşte öyle bir zamandı ve yarıda kaldı :(
Kitap,Aliye adındaki genç bir İstanbullu öğretmenin, kimsenin gitmek istemediği Anadolu topraklarında yaşadığı içler acısı bir durumu anlatır.
Kurtuluş Savaşı döneminin lokal seviyede bize yansıması olmuş bu kitap.
*
İlim askina,hak askina,halk askina bir kadın olarak verilen mücadelenin en samimi ve tesirli örneklerinden biri sanirim Vurun Kahpeye...😞
*
Merkezde imkan varken ,taşrada görevini ifa etmek isteyen idealist bir öğretmenin Anadolu'nun bir kasabasında görevine başlamasıyla nice zorluğa gebe bir süreç de başlar. Yaklaşan Yunan işgalinden daha büyük bir tehlike vardir; insanlarin köhnemiş zihniyeti..Dini,halka nefret pompalamaya vasıta olarak kullanan bir hacı, taşranın sadece ekonomik durumundan güç alan ileri gelenleri...Başlarda sadece eğitim ozelinde devam eden sancılı sürecin Yunan işgali ile birlikte bir var olma çabasına evrilmesi...Bir kadının,eğitimci bir kadının küflenmiş zihniyete karsi verdiği amansız mücadele. Aşkla şekillenen ama onurdan,gururdan,cesaretten en ufak sekilde taviz verilmeden yapılan bir tabiri caizse savaş. Isgalciye, cehalete, sapkınlığa karşı verilen savaş...Ve sonu itibariyle de beni derinden sarsan bir kitap oldu...😞 Bir Iran yapımı olan Sorayayi Taşlamak filmi geldi aklima,izleyenler bilir. Bir de karakter olarak Çalıkuşu Feride geldi aklima. Okumak ve ders çıkarmak gerek bu kitaptan.
*
Dili itibariyle fazlaca kullanılan eski kelimelerin mevcut olması ( her ne kadar sayfa altlarında kelimelerin günümüz Türkçesi karşılığı bulunsa da ) okumayı bir nebze de olsa sıkıntılı kılmış. Ama bu demek değildir ki akıcı ve anlaşılır bir eser degil.
Gerçekten insanın milli duygularını cuşa getiren, içinize işleyen 1 kitap. Aliyeyi içselleştiriyosunuz. Çalıkuşu, küçükağa okurkenki hislerimi hatırlattı bana bi farkla çok daha fazla üzüldüm. Milli mücadele dönemi hep çok üzer beni ama bu sefer aliyeye çok üzüldüm. Aliye yeminini asla unutmicam.
Çok güzeldi okumak için çok geç kalmışım.
Ülkemizde Hacı Fettah Efendi'lerin hiç azalmadığı, hatta her geçen gün sayılarının daha fazla arttığını gözlemlemek ne üzücü.
Ve artık Aliye öğretmenler, çocuk Durmuş'lar yok!
Kurtuluş Savaşı ekseninde geçen ve o dönem Anadolu insanını çok iyi yansıtan bir eser... Bir köy öğretmeni olan Aliye'nin vatanı için giriştiği mücadelelere ve fedakarlıklarına hayran kalacak, trajik sonu ile hüzünleneceksiniz.
Vurun Kahpeye, bir milletin ne kadar sancılı bir süreçten geçtiğini bir öğretmen, bir subay, bir köylü çocuk üzerinden özele indirgeyerek anlatıyor.
Sancılı savaş süreçlerinde zulüm payidar iken hayvanî hırslarla dolu insan artıklarının Türk veyahut Yunan olmasının bir farkının olmadığını, rüzgar nereden eserse oraya döndüklerini de gözler önüne sermektedir.
Fakat zulüm hiçbir zaman payidar olamamıştır. Sadece mutlak sonunu uzatmıştır zalimlerin. Yine de herhangi bir eziyetin, haksızlığın çözümü için kaybedilecek münferit bir dakika yoktur.
Aynı dinin bu kadar farklı yorumlandığı softa kişiliklerin egemen olduğu süreci bitirmek değil sadece savaş zamanı için barış zamanı için en mühim ödevimizdir.
Kitabı çok beğendim. Bu kitabı her Türk'ün her Yunan'ın okuması gerek. Çağımız savaş çağı, demokrasi sancakları bir bir düşüyor. Ülke liderlerinin kanunî görev süreleri aşılıyor. 5 yıllık sürelerini 2. 3. kez tekrarlayıp bir de kanun değiştirerek bir kez daha uzatıyorlar. Yanlış anlaşılmasın sözüm meclisten kesinlikle dışarı. Bahsettiğim isimler: Esad, Aliyev yerseniz. Neyse, biz bu taht sevdalılarının aciz oyunlarına imkan vermemeli, A'cı ya da B'ci olarak kendilerini nitelendirdikleri an ilişiğini kesmeliyiz çünkü sadece bir kısma seslenen öbür kısmın öfkesini, garabetini isnad eder. Kucaklayıcı olunmalı çünkü her zaman farklılıklar mevcuttur. Küçük komik bir örnek olarak buradan bana oy çıkmaz demek trajikomikliği gösterir. Yoksa bizi bu kitaptaki duruma düşüren olaylar az zaman buz zaman açığa çıkacaktır. Osmanlılılar, devlet benim; halk da benim kulum dediği için şu an ortada değiller. Hayır efendim, devlet sunî bi yapı aslolan adaletin olduğu insanlara huzur ve güven içinde yaşama imkanı kılan sistemdir. Gerisi boş laftır.
Konuyu bu kadar dağıtmamın sebebi, gerçekten artık bu tabulardan yılmamdır. Bırakın da yaşayalım.
Kitap, savaşla alakalı bir kitap. Savaş, kar yağmuru değildir. Bir gün sabah pencereden baktığın zaman görüp de şaşıracağın bir şey kesinlikle değildir. Savaşı, yöneticiler çıkarır (tek taraflı düşünülmemeli). Bu yüzden biz Dağ ülkesiyiz siz Yayla ülkesisiniz savaşları bitmeli. Dağ ülkesi kendi ülkesini yönetsin, Yayla ülkesi kendi ülkesini. Haraset ile kin ile bu işler yürüseydi 21 adet yüzyılda 2100 adet toplum topluluk kurulmazdı. Antropoloji bilimine çok vakıf olmadığım için sayı uydurmadır, ama sürekli kurulan ve sürekli yıkılan devletlerden bahsediyoruz. Bugün güçlüsü yarının mağduru ve mağruru olabilir. Hukuk çağındayız sözde ama dinleyen var mı o çağı? Kendi sınırlarından 5400 km uzaktaki ülkede savaş çıkar, rezervleri ye, vergileri topla sonra da konuş biz barış elçisiyiz. Sizden istikrah ediyoruz biz. Bırakın da yaşayalım. Öldüren veya ölen değil yaşayan olmak istiyorum ben. Hayatını, diğer kişilerin hayatına katan onlara umut ve sevgi veren taraf ya da verilen taraf olmak beni oldukça müteşekkir edecektir. Tabii, anlayan varsa. Sesimizi duyan varsa. Sizin pahalı üniformalarınıza rozet, nişan olan şeyler bazen kimsesiz çocukların kanı. Sizi dünya lideri, ümmetin kurtarıcısı, reis, baba yapan unvanlar milletinizin yiyemediği ekmek içemediği ayran. Bu çağın temsilcileri olarak (görevini hakkıyla yapan, hakkaniyete ve nefasete uyan büyük alimleri tenzih ederim) kendinize derhal bakınız ve silkininiz.
Peygamber Efendimiz hadisi şerifinde 'Kıyamet gününde hakları mutlaka sahiplerine vereceksiniz. Hatta boynuzsuz koyun, boynuzlu koyundan hakkını alacaktır' demiştir.